‘Mars yolculuğu’ araştırmalarında bir Türk uzman (Video)

NASA’nın 2030’lu yıllar için planladığı olası bir Mars yolculuğunun insan vücuduna etkilerini inceleyen 84 kişilik bilim ordusunda bir Türk araştırmacı da yer alıyor. New York’taki Weill Cornell Tıp Fakültesi’nde çalışan Doktor Cem Meydan, uzayda bir yıl kalan astronot Scott Kelly ve ikiz kardeşi Mark Kelly üzerinde yapılan deneylerde önemli görevler üstlendi.

NASA’nın 2030’lu yıllar için planladığı olası bir Mars yolculuğunun insan vücuduna etkilerini inceleyen 84 kişilik bilim ordusunda bir Türk araştırmacı da yer alıyor. New York’taki Weill Cornell Tıp Fakültesi’nde çalışan Doktor Cem Meydan, uzayda bir yıl kalan astronot Scott Kelly ve ikiz kardeşi Mark Kelly üzerinde yapılan deneylerde önemli görevler üstlendi.

Voice of America (VOA – Amerika’nın Sesi)’nin haberine göre, bilim insanları bir yandan bu yolculuğu mümkün kılacak uzay araçlarını geliştirmeye çalışırken diğer taraftan da seyahati gerçekleştirecek insanların karşılaşabileceği sağlık risklerini inceliyor. VOA’ya konuşan Doktor Cem Meydan, çalışmaları hakkında şunları söyledi:

“NASA 2014 yılında bu ikizler ve astronotların çalışmaları üzerine bir proje açtı. Bu projeye başvurduk. Biz ve bizim gibi on farklı grup bu projeyi aldı. Biz RNA, transkriptomik ve epigenetik konularında araştırma yapmaya başladık. Bir senelik bir planlama süreci oldu. Bu süreç içinde, ‘Uzaydan nasıl kan örneği alırız, bunları en uygun şekilde dondurarak ya da dondurmadan dünyaya getiririz ve hücrelerin genetik yapısını koruruz?’ gibi konularda çalışmalar yaptık. 2015 yılında astronot Scott Kelly uzaya çıktı ve bir senelik uzay yolculuğundan sonra tekrar dünyaya döndü. Bu uzaya çıkmadan altı ay önce, uzaya çıktığı bir sene süresince ve uzaydan döndükten altı ay sonra daha sürekli periyodik olarak örnekler aldık. Bu örnekleri daha sonra aklınıza gelebilecek her konuda araştırdık. Genetik konusunda dediğimiz gibi biz RNA, DNA ve epigenetik konularına baktık. Zihinsel süreçten vücut ağırlığına nasıl sosyal etkileşim yapabildiğine dair gibi bir sürü her alanda araştırmalar yaptık.”

d41586-019-01149-y_16646682
İkiz astronotlar Scott Kelly ve Mark Kelly  (NASA)

İkiz astronotlardan alınan örnekler sonucu insan vücudunun yeni koşullara hızla adapte olduğu belirlenmiş. Meydan, açıklamalarına şöyle devam ediyor:

“Bizim gördüğümüz uzayda çok fazla değişiklik oluyor ama insan vücudu bu değişikliklere karşı aslında çok adapte olabilen bir yapıda. İlk başta uzaya çıkınca birkaç gün içinde sıvı dengesi inanılmaz değişiyor ama vücut yaklaşık bir hafta içinde kendini dengeye sokabiliyor. Genlerde bozukluklar oluyor ama bunlar dünyaya indikten sonra birkaç hafta ya da ay içinde kendi normal durumlarına dönebilecek kapasitedeler. İnsan vücudu çok farklı etkiye maruz kalsa bile bizim gördüğümüz, en azından yer çekimli ortama döndükten sonra bu ortama adapte olabiliyor. Tabi radyasyon gibi kalıcı etkisi olan etkiler de var. Bunların etkisini bilemeyiz. Özellikle Mars gibi Van Allen radyasyon kuşağının dışına çıktığımız bir görev çok daha tehlikeli olacaktır. Ama onun dışında yerçekimsiz ortam veya farklı yemek veya kapalı ortam gibi faktörlerde gördüğümüz çok ciddi bir tehlike içermediği durumda. Yani bilinenlerin dışında. Moleküler düzeyde değişiklikler oluyor ama bu değişiklikler normale yakın sayılabilir.”

cu
Curiosity uzay aracı ve Mars yüzeyi (NASA)

GENÇLİK İKSİRİ UZAYDA MI?

Araştırma sonucu elde edilen bulgulardan belki de en ilginci telomerlerin boyu konusunda. Telomerlerin boyunun beklenenin aksine uzaması, “Uzayda gençlik iksiri mi bulundu?” sorularına neden olmuş.

Cem Meydan heyecan verici gelişmeyi şöyle değerlendiriyor: “Telomerler, DNA’nın ucunda bulunan aslında bir buffer (tampon) dediğimiz, çünkü DNA bölünürken tam iyi bölünemiyor ve bu sonundaki bu kısım yavaş yavaş kısalıyor. Bu sondaki telomerler kısalıp bittiği anda hücreler kendini öldürüyor. Yani yaşlanmanın en önemli etkilerinden bir tanesi bu telomerlerin kısalması. Ve bizim düşündüğümüz uzayın stresi, psikolojik ve fizyolojik bir sürü stresi var uzaya çıkmanın, bu süreçte bu telomerlerin daha hızlı kısalacağı ve daha fazla yaşlanma göreceğimiz üzerine bir teorimiz vardı. Ancak deney sonuçlarına göre baktık ki, uzayda telomerler kısalmak yerine aksine biraz uzuyor. Bu tabi ki çok ilginç bir buluş. Çünkü hani ‘Uzaya çıkmak aslında gençlik iksiri mi? Neden uzuyor?’ gibi pek çok soru aldık. Her ne kadar telomerler uzayda uzasa da dünyaya döndükten kısa bir süre sonra normal uzunluklarına geri dönmüş durumdalar ve tabi telomerlerin uzaması bazen iyi olmakla beraber bazen kötü etkileri var. Kanser de mesela telomerlerin uzamasıyla oluşabiliyor çünkü ölümsüz hücreler olabiliyor, kontrolsüzce bölünen. Dolayısıyla tam sebebini bilmiyoruz ve bu aslında bir sonraki çalışmada en önemli konulardan bir tanesi bakmak istediğimiz. Çünkü moleküler olarak bunun uzamasını sağlayan süreç ne? Ve bu iyi bir süreç mi? Kötü bir süreç mi? Astronotların sağlığını uzun düzeyde nasıl etkileyecek? Bunlara bakmamız lazım.”

Meydan’ın açıklamalarının devamını yukarıdaki videoda izleyebilirsiniz.

17DFCD38-B03C-40B9-A0FB-78468F5A0072_w650_r0_s

CEM MEYDAN KİMDİR?

2007 yılında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü bilgisayar mühendisliği bölümünü bitirdi. Sabancı Üniversitesi’nde Biyolojik Bilimler ve Biyomühendislik bölümünde doktora yaptı. Doktora sürecinde yapay zeka ve makine öğrenimi konularını çalıştı.

Daha sonra Cornell Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmalar yapan Meydan, lösemi ve lenfoma konularında hematoloji alanında kanser çalışmaları yaptı. Bu konularda genetik ve genomik süreçlere bakarak hangi hastalara nasıl terapilerin daha etkili olduğu konularında çalıştı. Doktora sonrası araştırmaların ardından Weill Cornell Tıp Fakültesi’nde akademik kadroya katıldı.

Bir okyanus kadar su kaybeden komşumuz: Mars

Bilim insanları üç teleskop kullanarak inceledikleri Mars’ın antik okyanusuna dair yeni sonuçlara ulaştı.

Bilim insanları, bir zamanlar Mars üzerinde Atlas Okyanusu’ndan daha büyük ilkel bir okyanus bulunduğunu, içerdiği su miktarının Dünya’nın Kuzey Kutbu Okyanusu’ndan daha fazla olduğunu bildirdi.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, uluslararası bir gökbilimci ekibi, gezegenin atmosferindeki farklı bölgelerin içerdiği su miktarının özelliklerini incelemek için Şili’deki VLT (Çok Büyük Teleskop) ile birlikte W. M. Keck Gözlemevi ve NASA Kırmızı-ötesi Teleskop Tesisi’ni kullandı.

Araştırma sonuçlarına göre, yaklaşık 4 milyar yıl önce genç gezegen, tüm yüzeyini kaplamaya yetecek kadar 140 metre derinliğinde bir su tabakasına sahipti. Ancak bu sıvı neredeyse Mars’ın kuzey yarımküresinin yarısını kaplayacak bir okyanus oluşturmak üzere toplandı ve bazı bölgelerdeki derinliği 1,6 kilometreden bile fazlaydı.

ABD’nin Maryland eyaletindeki NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden araştırma lideri Geronimo Villanueva, “Araştırmamıza göre bir zamanlar Mars’ta ne kadar su bulunduğuna dair sağlam bir tahminimiz var, bunu da ne kadar suyun uzaya kaçmış olduğunu belirleyerek elde ediyoruz. Bu çalışma ile Mars’taki suyun geçmişini daha iyi anlayabileceğiz” diyor.

Artist’s impression of Mars four billion years ago
Yaklaşık 4 milyar yıl önce Mars yüzeyinin böyle göründüğü düşünülüyor (ESO)

Tahminler Mars’ın atmosferindeki birbirinden bir miktar farklı su formlarının detaylı gözlemlerine dayanıyor. Biri, iki hidrojen ve bir oksijen içeren bildiğimiz formdaki su, H2O. Diğeri ise HDO, yani yarı-ağır su, doğal bir değişimle meydana gelen, bir hidrojenin daha ağır formundaki döteryum ile yer değiştirmesi sayesinde oluşuyor.

Değişime uğrayan su daha normalinden daha ağır olduğundan, buharlaşma nedeniyle uzaya kaçması daha zor gerçekleşiyor. Bu nedenle, gezegenden kaybolan normal su miktarı arttıkça, kalan su içerisindeki HDO oranı da artmış oluyor.

Araştırmacılar iki türdeki suyun kimyasal izlerini, yukarıda zikrettiğimiz üç gelişmiş teleskobun ileri teknoloji içeren yöntemlerini kullanarak ayırt edebildiler. HDO ile H2O oranlarını karşılaştıran bilim insanları HDO’nun artış miktarını ölçerek, uzaya kaçan normal su miktarını ortaya çıkardı. Bu sayede Mars’ta daha önce bulunan su miktarı da tahmin edilmiş oldu.

Çalışmayı yürüten ekip, altı Dünya yılı boyunca (yaklaşık üç Mars yılı) H2O ve HDO dağılımlarını tekrar tekrar görüntüledi ve her birinin küresel dağılımlarını ve oranlarını fotoğrafladı. Mars’ın günümüzdeki hali bir çölü andırsa da, haritalar mevsimlik değişimleri ve mikro-iklimleri gözler önüne serdi.

Araştırma sonuçlarına göre, Mars daha önce şu anki kutup takkelerinde bulunan donmuş haldeki suyun 6,5 katından fazla su içeriyordu. Gezegende daha önce bulunan okyanusun hacmi yaklaşık olarak 20 milyon kilometre küp kadar olmalı. Bu da gezegen yüzeyinin yüzde 19’unu kaplayan eski bir okyanus demek. Karşılaştırma yapmak gerekirse, yeryüzünün yüzde 17’sini kaplayan Atlantik Okyanusu’nun oranından fazla.

Tarih boyunca insanoğlunun en çok ilgi gösterdiği gezegen olan komşumuz Mars’ın bir zamanlar Dünya gibi bilinen yaşama uygun bir yer olduğu fikri, her yeni keşif ve gözlem ile biraz daha gerçekçilik kazanıyor.

İşte NASA’nın yeni Mars keşif aracı (Video)

Kızıl gezegene gönderilecek bu elektrikli ‘yürüyen laboratuvar’ astronotları taşıyacak.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), görünümüyle süper kahraman Batman’in otomobili ‘Batmobile’a benzetilen yeni Mars rover konseptini görücüye çıkardı.

NASA ile Kennedy Uzay Merkezi’nin ‘Summer of Mars’ etkinliği kapsamında halkın önüne çıkarılan prototip, Hollywood filmleri için çeşitli cihaz ve araçlar dizayn eden Parker Brothers Concepts adlı şirket tarafından tasarlandı.

Güneş Sistemi’nin keşfi kapsamında ilk hedefini 2030’larda Mars’a insanlı uçuş yapmak olarak belirleyen NASA, bir yandan bu görev için araştırma geliştirme projelerini yürütüyor. Mars’ın yüzeyini keşfetmenin zorluklarını gidermek için özel olarak tasarlanmış 6 tekerleği olan elektrikli rover araç, yaklaşık 2,2 ton ağırlığında, 8,5 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde.

mars21

4 tane astronotu taşıyabilen ve maksimum 96 – 112 km /saat hıza çıkabilen rover, Mars saha görevleri için bir de sökülüp takılabilen küçük laboratuvara sahip. Mars koşullarına uygun yaşam destek üniteleri bulunan araç, navigasyon ve iletişim sistemleri ile de donatılmış.

2016 yılında tasarlanmaya başlanan ve daha sonra NASA’nın radarına giren prototipin uzun vadede insanlı Mars araçlarının temelini oluşturacağı belirtiliyor. NASA, söz konusu aracı ilk etapta ABD turuna çıkarıp Mars projesine desteği artırmayı planlıyor.

Bir gün kızıl gezegende astronotları taşıyacağı öngörülen bu prototip, sadece yönetmen Christopher Nolan’ın çektiği Batman filmlerindeki Batmobile’a benzemiyor. Bir başka ünlü yönetmen Ridley Scott’ın 2012’de çektiği ‘Prometheus’ filmindeki aracı da hayli andırıyor:

mars1_rover

Dünya’nın yakınından 3 kuyruklu yıldız geçiyor

Merkezdeki buzların erimesiyle gaz ve tozdan oluşan kuyrukları yavaş yavaş yok oluyor.

Derin uzayın dondurucu atıkları kuyruklu yıldızları kirli katranla kaplı kar toplarına benzetebiliriz. Güneş, bu donmuş cisimlerin soğuk ‘kalplerini’ eritir ve arkalarında yüzbinlerce kilometre uzunluğunda bir kuyruk bırakırlar. Gökbilimciler 2017 ve 2018’de 3 kuyruklu yıldızın Dünya’nın yakınından geçişine şahit olacak.

ABD’deki Gezegen Bilimi Enstitüsü’nün 4*P Coma Morfoloji Araştırması kapsamında amatör ve profesyonel astronomlar, bu yıl ve gelecek sene çapları 1,2 – 1,4 kilometre arasında değişen 3 küçük kuyruklu yıldızı izleme fırsatı yakalıyor. Çıplak gözle görülmesi güç olan bu gök cisimleri dürbünle ya da teleskoplarla tespit edilebilir. Sırasıyla inceleyelim;

1 – Comet 41P/Tuttle-Giacobini-Kresak (41P/TGK): Dünya ve Mars’ın arasından geçen bu kuyruklu yıldızın gezegenimize en yakın olduğu tarih 30 Mart – 3 Nisan 2017 arasındaydı. 31 Temmuz’a kadar gökyüzünde gözlemlenebilir.

2 – Comet 45P/Honda-Mrkos-Pajdusakova (45P/HMP): Güneş yönünden gelen kuyruklu yıldızın Dünya’ya en yakın olduğu tarih 11 Şubat 2017 idi. Önümüzdeki birkaç ay boyunca geçişi sürecek.

3 – Comet 46P/Wirtanen: Yine Dünya ve Mars’ın arasından gezegenimize yakın bir konumdan geçecek olan bu kuyruklu yıldız, 1 Kasım 2018’de görülmeye başlanacak. Bize en yakın geçişini ise 15 Aralık 2018’de gerçekleştirecek.

KUYRUKLU YILDIZ NEDİR?

İsimlerinde yer almasına rağmen aslında yıldız olmayan bu gök cisimleri, buz (su ve donmuş gazlar) ve (bir nedenle Güneş Sistemi’nin oluşumu sırasında gezegenlerde yoğunlaşamamış) kozmik toz karışımından oluşurlar. Kuyruklu yıldızlar, Güneş yakınından yüzlerce geçiş sonunda (yaklaşık 500 geçiş sonunda), buz ve gazlarının tamamına yakınını yitirerek asteroitlere benzer bir görünüm kazanırlar. Muhtemelen Dünya’ya yakın asteroitlerin bazıları ölü kuyruklu yıldızlardır.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Yakıt tasarrufunda çığır açan ‘mucize’ motor projesi

NASA’nın Hall itici roketi üzerinde yapılan geliştirmeyle 100 milyon kat az yakıt kullanılabilir.

Fransa’daki bilim insanları, astronotları Mars’a 100 milyon kat daha az yakıtla götürebilecek bir plazma motoru üzerinde çalışıyor. İlk deneme başarısız olsa da araştırmacılar motorun geleceğinden ümitli.

Science Alert ve Popular Science dergisinin haberlerine göre, bir uzay aracını ileri itmek için saatte 72 bin 420 kilometre hızla giden ve plazma akışını kullanan ‘Hall’ itici roketini geliştirmeye çalışan fizikçiler, sistemi nasıl en iyi hale getireceklerini ve böylelikle geleneksel kimyasal roketlerden 100 milyon kat daha az yakıt harcanacağını buldu. Ancak bilim insanlarının yaptıkları ilk örnek tamamen başarısız oldu.

NASA’nın Hall itici roketi olarak bilinen motor, 1971’den beri uzayda kullanılıyor ve iletişim uyduları ile uzay araştırma araçlarını uçurarak ihtiyaç anında yörüngelerini ayarlayabiliyor. Araştırmacılar bu roketi kullanarak insanları Mars’a götürmeyi düşünüyor. Fakat ortada büyük bir sorun var: Bir Hall iticisinin mevcut kullanım süresi yaklaşık 10 bin çalışma saatiyle sınırlı (1,1 yıl) ve 50 bin saatten daha fazla süre gerektiren çoğu uzay araştırma görevi için (5,7 yıl) bu süre oldukça kısa.

hall
Standart Hall itici motoru (NASA)

Bunun nedenini açıklamaya çalışalım: Hall iticileri tıpkı sıradan iyon iticileri gibi çalışıyor. Yani yüklü bir iyon akışı, bir anottan bir katoda (pozitif ve negatif yüklü elektrotlar) doğru patlatılıp elektron ışını tarafından nötralize ediliyor. Bu durum elektronların bir yönde, bağlı roketin diğer yönde fırlatılmasına neden olarak onu ileri itiyor. Hall iticilerinin farkı, fiziksel bir katot içermek yerine manyetik alan ile kaplı bir elektron bulutunu birleştirip tamamen boş bir sanal katot oluşturması. Düşük basınçlı bir plazma boşalması oluşuyor ve iyon akışının zıt yönünde itiş gerçekleştiriliyor. Ancak bu sefer de motorun boşaltım hattı duvarı çok fazla yıpranıyor. Duvarın tamir edilmesi veya değiştirilmesi için bütün motorun geri çağrılması gerekiyor.

Bu sebeple, Fransa Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi’nden fizikçiler, söz konusu boşaltım hattı duvarını tamamen kaldırmaya karar verdi. Tasarıma ‘Duvarsız Hall İticisi’ adını veren baş araştırmacı Julien Vaudolon, bu alışılmadık yöntemin plazma ve boşaltım hattı duvarı arasındaki etkileşimden kaçınmak adına harika bir yöntem olduğunu ve yaklaşık 100 milyon kat yakıt tasarrufu sağladığını kaydediyor. Maalesef bilim insanlarının yaptıkları ilk örnek tamamen başarısız oldu. Uzmanlar yeni örnekler üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.

Motor başarılı olursa, bilinen kimyasal roketlerden çok daha az yakıt kullanması sayesinde uzay aracında geniş miktarda kargo ve belki de daha fazla insan göndermek için yer açılacak. Bu da Mars’a düzenli ikmaller yapılabileceği, insanları taşımak gibi ihtiyaç duyacağımız uzun süreli derin uzay görevleri için motorun kullanılabileceği anlamına geliyor. İlk araştırma sonuçları Physics Letters dergisinde yayınlandı.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Mars üzerinde nefes kesen yolculuk (Video)

Üç boyutlu gerçek Mars görüntülerinden oluşan bu video klip ile gizemli gezegeni ziyaret edin.

Finlandiyalı bir film yapımcısı, NASA tarafından elde edilen binlerce Mars yüzeyi fotoğrafını birleştirerek kızıl gezegenle ilgili şimdiye kadar yapılmış en gerçekçi uçuş simülasyonunu hazırladı.

NASA uzay aracı Mars Keşif Uydusu’nun HiRISE kamerası ile çektiği 50 bini aşkın yüksek çözünürlükle fotoğrafı 3 boyutlu hale getiren yapımcı Jan Fröjdman, 33 bin referans noktası belirleyerek 3 ay süren bir çalışmayla 4 dakikalık olağanüstü bir video oluşturdu.

Söz konusu klip, okyanusları, gölleri ve sulak vadileriyle yaklaşık 4 milyar yıl önce Dünya gibi yaşama uygun bir yer olduğu düşünülen Mars’ın günümüzde sahip olduğu birbirinden ilginç yer şekillerini gözler önüne seriyor. Fröjdman’ın ‘Gerçek Mars Üzerinde Hayali Uçuş’ adını verdiği filmi izleyenler, derin vadiler, kraterler, dağlar, kanyonlar ve birer tabloya benzeyen ilginç araziler üzerinde büyüleyici bir yolculuğa çıkıyor.

Mars’ın Phobos uydusu ile başlayan görüntülerdeki bütün detaylara hakim olabilmeniz için 2K kalitesiyle ve tam ekran izlemenizi tavsiye ederiz. İyi seyirler.

Müzik: Neil Cross – Different Universe

Derin uzayda su bulutları keşfedildi

Dünya’dan 1300 kat büyük gizemli bir gökcisminin su bulutlarıyla kaplı olduğu bildirildi.

Dünya’dan yaklaşık 7,3 ışık yılı uzaklıkta, su ve buz yüklü bulutlarla çevrili olduğu düşünülen dev bir gök cismi gözlemlendi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre)

ABD’deki Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden astronom Kevin Luhman’ın araştırmasına göre, su ve buz yüklü bulutlar, Jüpiter büyüklüğündeki ‘Wise J0855-0714’ adlı bir kahverengi cücenin etrafını sarıyor.

İlk kez 1995’te keşfedilen kahverengi cüceler, ne yıldız ne de gezegen kategorisine konulabiliyor. Gaz bulutlarının çökmesiyle oluşsalar da gökcismini yıldız yapacak nükleer tepkimelerin başlamayacağı kadar hafif oldukları için 80 Jüpiter kütlelik sınıra ulaşamıyor ve yeteri kadar ısınamayıp sönüyorlar. Kahverengi cüceleri asla gelişmeyen yıldızlar olarak da niteleyebiliriz. Bunun sebebi de nükleer füzyon için gerekli ısı ve ışığı üretmek için çok küçük olmaları.

NASA’nın Wise kızılötesi uzay teleskobundan gelen verileri inceleyen Kevin Luhman, keşfedilen kahverengi cücenin yüzey sıcaklığının, suyun donma noktasından biraz aşağıda olduğunu, Dünya’dan soğuk, Jüpiter’den ise sıcak olduğunu belirtiyor.

Araştırma sonuçlarını değerlendiren California Üniversitesi’nden Jonathan Fortney, “Cisim, olağanüstü derecede ilginç. Güneş Sistemi dışında ilk kez su yüklü bulutların olduğuna dair belirtiler içeriyor. Güneş Sistemi’nde sadece Dünya’da ve Mars’ta var. Jüpiter ve Satürn gibi dev gezegenler, amonyak bulutları su yüklü bulutları kaplayacak kadar soğuktur. Bu soğuk gök cismi ise bilinen sınıflandırmaların dışına çıkıyor” diye konuştu.

Aynı üniversiteden Andrew Skemer ise, “Kahverengi cücenin son derece düşük ısısı, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn’den sonra atmosferinde su bulutları bulunması muhtemel ilk gökcismi olmasını sağlıyor. Elde ettiğimiz spektrum, genel itibariyle çarpıcı bir şekilde Jüpiter’e benzeyen gök cisminin su buharı ve bulutlar ile kaplı olduğunu gösteriyor” açıklamasını yaptı.

Kahverengi cücedeki su varlığının 2018’te uzaya fırlatılacak James Webb Uzay Teleskopu ile yapılacak gözlemlerden sonra kesinleşebileceği belirtiliyor. Araştırma sonuçları The Astrophysical Journal Letters’ta yayınlandı.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Evden 205 milyon kilometre uzakta..

Dünya ve Ay, Mars’taki Keşif Uydusu tarafından böyle fotoğraflandı.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Mars Keşif Uydusu, 205 milyon kilometre uzaklıktan Dünya ve Ay’ın benzersiz bir fotoğrafını çekti.

NASA’dan yapılan açıklamaya göre, 20 Kasım 2016’da çekilen görüntü, Mars üzerinde gözlemlerini sürdüren Keşif Uydusu’nun Yüksek Çözünürlüklü Bilim Deneyi Görüntüleme (HiRISE) kamerası ile elde edildi.

Bu, Dünya’nın başka bir gezegenden nasıl görünebileceğine ilişkin eşsiz bir an. Her iki yılda bir, Mars ve Dünya en yakın noktalarına ulaşıyorlar. Buna ‘karşı konum’ deniyor. Bu olduğunda iki gezegen 55 milyon kilometre kadar yakın olabiliyor. Mars Keşif Uydusu bu görüntüyü yakaladığında aradaki mesafe 205 milyon kilometreydi. Fotoğrafta Dünya üzerinde görülen kıtanın Avustralya olduğu belirtildi.

dunyay

Dünyanın en büyük yanardağı Pasifik’te bulundu

Aktif olmayan Tamu Masifi, okyanus tabanında 650 kilometre genişliğinde bir alanı kaplıyor.

ABD’deki Houston Üniversitesi’nden bilim insanları, dünyanın en büyük volkanının Pasifik Okyanusu’nun derinliklerinde olduğunu bildirdi. Yanardağ milyonlarca yıldır aktif değil.

Üniversite bünyesindeki Dünya ve Atmosfer Bilimleri Departmanı’nın, aylık Nature Geoscience dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, Japonya’nın 1600 kilometre doğusundaki aktif olmayan Tamu Masifi (dağ kitlesi) yeryüzündeki en büyük volkan özelliği taşıyor.

GÜNEŞ SİSTEMİNİN EN BÜYÜKLERİNDEN BİRİ

En yüksek noktası deniz yüzeyinin 2 bin metre derinliğinde olan volkan, okyanus tabanından 6.4 kilometre yüksekliğe kadar uzanıyor. 130 ila 145 milyon yıl önce şeklini alan dağ kitlesi, 450 kilometre uzunluğunda ve 650 kilometre genişliğinde bir alanı kaplıyor. Bu da yaklaşık olarak ABD’nin New Mexico eyaletinin genişliği anlamına geliyor. Volkandaki son patlamanın, dağ şeklini aldıktan birkaç milyon yıl sonra gerçekleştiği tahmin ediliyor.

yan

260 bin kilometrekarelik bir alanda yükselen dev volkan, sadece Dünya’nın değil, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerde keşfedilen devasa yanardağlar ile hemen hemen aynı boyutlarda. Tamu Masifi, Mars’ta gözlemlenen en büyük yanardağ Olympus Mons’tan sadece yüzde 20 oranında daha küçük. Tamamı bazalttan oluşan devasa volkanın yamaçlarında keskin bir eğim olmadığı, yüksekliğin geniş bir alana yayıldığı görülüyor.

20 YILLIK ARAŞTIRMA

Houston Üniversitesi’nden profesör William Sager, bölgeyi araştırmaya 20 yıl önce başladıklarını belirterek, “Tamu Masifi’nin tek bir volkan mı, yoksa su altı Shatsky Rise sıradağlarının bir parçası mı olduğu belirsizdi. Araştırma gemimizle birçok numune aldık. Merkezdeki tek bir kaynaktan püskürme olduğunu belirledik. O, dünyada şu ana kadar keşfedilen en büyük tek ağızlı yanardağ” açıklamasını yaptı. Tamu Masifi araştırmalarının Dünya’da ya da başka gezegenlerdeki dev yanardağların nasıl oluştuğuna yönelik önemli ipuçları vereceği belirtiliyor.

Mars yüzeyinde üç gizemli ‘kule’ (Video)

YouTube’da yayınlanan ilginç bir videoda Mars’ın üzerinde üç dev kule olduğu öne sürülüyor.

Popüler video paylaşım sitesi YouTube’da yayınlanan bir klipte Mars gezegeni üzerinde üç dev kule olduğu iddia edildi. Video, bir haftada 600 binden fazla kez izlendi.

Kızıl gezegene gönderilen uzay araçlarının çektiği yüksek çözünürlüklü yüzey fotoğrafları, zaman zaman NASA araştırmacıları ve uzmanların da yorum yaptığı haberlere konu oluyor. UFO meraklıları, dikkatle inceledikleri görüntülerde normal olmayan unsurlar ortaya çıkarabiliyor. İster akıllı bir medeniyet tarafından inşa edilmiş olsun, ister doğal yollarla oluşmuş olsun, fotoğraflara yansıyan son “keşif” hayli ilginç.

‘Mundodesconocido’ adlı bir YouTube kanalı, NASA’nın Mars Global Surveyor ile 2001 Mars Odyssey uzay araçlarının çektiği fotoğraflarda, düz bir çizgide sıralanmış olan yaklaşık beş kilometre yüksekliğinde üç dev kule olduğunu bildirdi. Videoya göre bu tesadüf olamaz, kuleler gelişmiş teknoloji belirtileri gösteriyor olabilir.

uyduu
Fotoğraf: NASA

Tech Times’ta yer alan habere göre, konuyla ilgili konuşan komplo teorileri uzmanı ve araştırmacı Scott C. Waring, “Mars’ta keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda bina ve yapı bulunuyor olabilir. Bu yapılar geçmişte bilinmeyen bir tür tarafından inşa edilmiş olabilir. Günümüzde insanoğlu bu yapıları kullanarak Mars’ta koloni kurabilir” yorumunu yaptı.

Görüntüleri izleyen NASA uzmanları ise, kule olduğu öne sürülen yapıların doğal yollarla oluşmuş kayalar olduğunu, yakından dikkatlice bakıldığında bunun fark edilebileceğini savunuyor. Uzmanlara göre, çoğu insan Mars fotoğraflarını incelerken hayal meyal, belli belirsiz bir nesnenin net ve kesin olarak algılanması illüzyonu olan ‘pareidolia’ fenomenini yaşıyor. Bulutlarda hayvan ya da değişik şekiller gördüğümüzü sanmamızı da bu fenomen kapsamında açıklayabiliriz.

Mars’tan yeni fotoğraflar geldikçe UFO meraklıları ve komplo teorisyenlerinin sıradışı keşifleri devam edecek.