NASA’dan uzay mimarisi planları

İnsanoğlunun uzayda yaşama ve kolonileşme hayali, 1970’lerde birçok konsept çizime yansıdı.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), 1970’lerde uzay kolonileri için sıkı bir çalışma yapıyordu. Yapay yerçekimi ve yapay hava şartlarında yaşam testleri gerçekleştiriliyordu. Üç tip koloni planı vardı: Halka, küre ve silindir şeklinde. Çok sayıda koloni konsepti çizildi.

IB Times’ın haberine göre, 45 yıl önce ABD’deki Princeton Üniversitesi fizikçilerinden Gerard O’Neill, NASA Ames Araştırma Merkezi ve Stanford Üniversitesi’nin yardımıyla uzay kolonilerine yönelik çalışmalar yaptı. Planlanan büyük yapıların 10 bin ila 140 bin arasında insanı barındırabileceği düşünülüyordu. Bunlardan bazıları sadece bir ‘istasyon’ görevi görürken, bazılarıysa içinde orman ve dereler olan, ekolojik sisteme sahip şehir kolonileri şeklinde tasarlanmış yapılardı. Birçok bilim kurgu şaheseri illüstrasyon kağıda döküldü. İşte o çizimlerden en dikkat çekici olanları:

uzay_kolonisi1

uzay_kolonisi2

uzay_kolonisi3

uzay_kolonisi4

uzay_kolonisi5

uzay_kolonis6i

uzay_kolonisi7

uzay_kolonisi8

uzay_kolonisi9

uzay_kolonisi

Okyanuslarda 6 bin yıl yetecek nükleer yakıt var

Nükleer reaktörlerin her yıl artan uranyum ihtiyacı gelecekte deniz suyundan sağlanabilir.

ABD’li bilim insanları, okyanuslarda çözünmüş halde bulunan uranyumu daha verimli şekilde çıkarmanın bir yolunu buldu. Gezegenimizin sularında çözünmüş olan 4,5 milyar ton uranyumun dünyanın 6 bin yıllık nükleer enerji ihtiyacını karşılayabileceği belirtiliyor.

Huffington Post gazetesinin haberine göre, ABD’nin California eyaletindeki Stanford Üniversitesi’nden araştırmacılar, deniz suyundan uranyum çekmenin nükleer yakıta kaynak sağlamak için verimli bir yöntem olacağını bildirdi. Okyanusların muazzam bir uranyum miktarı içerdiğini kaydeden bilim insanları, ancak küçük bir madde miktarı elde etmek için bile pek çok kova suya ihtiyaç olduğunu hatırlatıyor.

Araştırmaya göre, 3 parçacık uranyum miktarı elde edebilmek için aşağı yukarı 1,37 milyar kilometre küp deniz suyunu ‘elekten’ geçirmek gerekiyor. Fakat uranyum, oksijen ile tepkimeye girip ‘uranil’ bileşenini oluşturduğundan deniz suyunda pozitif yüklü bir iyon meydana getiriyor ve onu çözeltiden seçici biçimde çıkarmak için muhtemel ve kolay bir yol sağlıyor.

Stanford’daki araştırmacılar, işlemi geliştirmek için çeşitli yöntemler buldular ve bunu ekonomik olarak uygun bir endüstri haline getirmeye bir adım daha yaklaştılar. Bilim insanları, bir çift karbon elekrota amidoksin (uranil parçacıklarını toplamak için kullanılan bir bileşen) ekleyerek düşük voltajlı ve dalgalı elektrik atışlarıyla ulaşılabilen bağlayıcı bir katman oluşturdu. Böylece doyma noktasından önce en az 9 kat uranil miktarının birikmesi sağlandı.

Gerçek okyanus suyu kullanan araştırma ekibi, 11 saatlik bir dönem boyunca 3 kat daha fazla uranil toplamayı başardı. Bu işlemin amidoksin kaplamasının ömrünü üç katına çıkardığı ve masrafları çok daha fazla azalttığı görüldü.

Araştırmayı yürüten ekipten Nobel ödüllü fizikçi Profesör Steven Chu, deniz suyundaki uranyumun çıkarılması çalışmalarının, nükleer atıkların imhası ve reaktör güvenliği gibi konularla paralel bir şekilde yürütüldüğü sürece, özellikle deniz kıyısındaki ülkelerin nükleer yakıt için kendi kendilerine yetebilmeleri adına bir fırsat kazanacağını ifade ediyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA), önümüzdeki 15 yıl boyunca nükleer güç üretiminde yüzde 68’e kadar bir artış olacağını tahmin ediyor. Şu an 30 ülkedeki yaklaşık 450 nükleer enerji tesisi her yıl 60 bin tondan fazla uranyum tüketiyor. Okyanuslar gibi yeni ve daha çevre dostu bir uranyum kaynağı bulmak bu sebeple önem taşıyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)