Vücudun içini gösteren kamera üretildi

İskoçya’da geliştirilen kamera, yüksek maliyetli röntgen uygulamalarının yerini alabilecek.

İskoçya’daki bilim insanları, insan bedeninin içini gösterebilen yeni bir kamera geliştirdi. Cihaz, doktorların hastayı incelemeleri sırasında endoskop gibi tıbbi cihazların vücut içindeki ilerlemesini takip etmelerine yardımcı olacak.

BBC ve Daily Mail’in haberlerine göre, Heriot-Watt ve Edinburgh üniversiteleri tarafından tasarlanan yeni kamera vücudun içindeki ışık kaynaklarını takip ediyor. Böylece endoskop aletinin uzun esnek tüpünün ışıklı ucu tespit ediliyor ve kaydedilen ilerleme izlenebiliyor. Tıp dünyasında şu anda ağırlıklı olarak yüksek maliyetli röntgen gibi tarama teknolojileri kullanılıyor. Yeni sistem ile görüntüleme masraflarının azaltılması mümkün olacak.

Kamerayı geliştiren ekipte yer alan Edinburgh Üniversitesi’nden Profesör Kev Dhaliwal, “Bu teknolojinin çok farklı şekillerde kullanılabilme potansiyeli mevcut. Cihazın yerinin vücut içinde tespit edilebilmesi, sağlık hizmetlerinde yapılan birçok uygulama için kritik önem taşıyor” dedi.

endoskop_kamera
İki üniversitenin birlikte geliştirdiği kamera

Yapılan ilk testler, prototip cihazın, normal koşullar altında dokunun 20 santimetre altına kadar nokta ışık kaynağını takip edebildiğini gösteriyor. Böylece endoskop aletinin kesin yeri net bir şekilde belirlenebiliyor. Oldukça kullanışlı olan kamera, hastanın yatağına da taşınabiliyor ve her yerde kullanılabiliyor. Geliştirmeye açık olan cihazın, yakın gelecekte pahalı x – ray yöntemlerinin yerini alabileceği belirtiliyor.

Endoskopi, ucunda kamera olan, kıvrılabilen, yaklaşık 110 ila 140 santimetre uzunluğunda ve 8-10 milimetre çapında bir aletle yemek borusu, mide, oniki parmak bağırsağı ve kalın bağırsağın görüntülenmesi işlemi olarak tanımlanabilir. Sindirim sistemi rahatsızlıklarında hem teşhis hem de tedavi amacıyla kullanılıyor.

endoskop_kamera1
Kameranın yatağında bulunan hastaya uygulanması

Antarktika’nın altındaki tehlike: 91 volkan keşfedildi

Yanardağların patlaması halinde buzulların erimesi hızlanabilir ve felaketlere yol açabilir.

Güney Kutup dairesi Antarktika’da araştırmalarını sürdüren bilim insanları, buz yüzeyin altında dünyanın en büyük volkanik bölgesinin bulunduğunu, daha önce bilinmeyen 91 volkandan oluşan bir ağın tespit edildiğini bildirdi.

İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nden uzmanlar, Antartika’nın batısındaki buzul tabakasının 2 kilometre altında yer alan, dünyanın en büyük volkanik bölgesini buldu. Boyları 100 ila 4 bin metre arasında değişen 91 yanardağın yer aldığı bölge, şimdiye kadar dünyada volkanik bölgelerin en yoğun olduğu yer sanılan Afrika kıtasını geride bırakıyor.

Şu an cevabı en çok merak edilen sorular, hangilerinin, ne kadar aktif olduğu ve ne zaman patlayacakları. Araştırmaya göre, volkanlardan biri patlayacak olursa bile Batı Antarktika’nın buzullarının dengesi bozulabilir. Artan sıcaklık ve lav akıntıları, küresel ısınmanın sebep olduğu erimeyi hızlandırabilir ve su seviyesinin artmasına neden olabilir. Yanardağların ne derece aktif olduğu öncelikli araştırma konusu.

antarktica_volkan1
Yeni bulunan yanardağlardan en büyüklerinin bulunduğu bölgeler (Edinburgh Üniversitesi)

Araştırma kapsamında, Doğu ve Batı Antartika’yı ikiye ayıran ve içinde Ross buzuluyla Ross Denizi’nin bir kısmını da barındıran 3 bin 500 kilometrelik Batı Antarktika Çatlağı boyunca 91’i ilk defa keşfedilen toplam 138 volkanın yerleri belirlendi.

Edinburgh Üniversitesi’nden Robert Bingham önderliğindeki araştırma ekibi, buzul örtüsünün altındaki konik şekillerin birer yanardağ ağzı olduğunu anladıklarında şaşkınlıklarını gizleyemedi. Bingham, “Gördüğümüz en büyük volkanik aktiviteler, üzerindeki buzulların erimeye başladığı volkanlar. Eğer buzullar volkanlara gerekli basıncı yapmazsa bu volkanik bölge aktifliğini giderek artıracak. Bu hiç iyi bir haber olmaz. Kesinlikle bölgenin izlenilmesine ve araştırılmasına devam edilmeli” diyor.

Araştırmanın ilginç bir başlangıç hikayesi var. Aslında Edinburgh Üniversitesi’nde öğrenci olan Max Van Wyk de Vries’in, kalın buz tabakasının altındaki keşfedilmemiş gizemli dünyaya olan merakı bu çalışmanın yapılmasına yol açtı. İncelemeler sürdükçe konunun boyutu ortaya çıktı ve birçok uzman sonradan dahil oldu. Aynı zamanda ekibin en genç üyesi olan Van Wyk de Vries, “Antarktika, bugün hala yerkürenin, üzerinde en az çalışılmış bölgesi durumunda. Bu yüzden genç bir öğrenci olarak yeni ve çok iyi anlaşılmamış olan bir konuyu öğrenmek beni heyecanlandırıyor” diye konuştu. Araştırma sonuçları Geological Society Özel Neşriyatı’nda yayınlandı.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Kanser tedavisinde ‘altın’ devrimi

Avrupalı araştırmacılar altın madeninin daha önce hiç bilinmeyen özelliklerini keşfetti.

Yüzyıllardır değer kaybetmeksizin hayatımızda var olan, doğanın kusursuz elementi altından sağlık alanında yeterince faydalanabiliyor muyuz? İskoç ve İspanyol bilim insanları, değerli altın nano-parçacıklarının kanserle mücadelede kullanılan ilaçların etkisini artırabileceğini ortaya çıkardı.

The Independent ve BBC’nin haberlerine göre, İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi ile İspanya’daki Zaragoza Üniversitesi araştırmacıları, bir zebra balığının beynine yerleştirilen altın parçacıklarının, kanser ilaçlarının etki etme hızını yükselttiğini keşfetti. Uzmanlar, altın zerreciklerinin tümörleri hedef aldığını ve kemoterapi sırasında sağlıklı organların zarar görmesini engellediğini de belirledi.

Geliştirilen tekniğin insanlar üzerinde uygulanması için daha zamana ihtiyaç var. Altın insan vücudu için en güvenli kimyasal element olarak tanımlanıyor ve herhangi bir yan etki olmadan kimyasal reaksiyonları hızlandırma özelliği bulunuyor.

Edinburgh Üniversitesi’nden araştırmaya katılan Asier Unciti-Broceta, altının daha önce bilinmeyen bir özelliğini keşfettiklerini belirterek, “Bunu hastalar üzerinde uygulamak için epey zaman var ama bu ileri doğru atılmış bir adım. Bir gün cerrahların, kemoterapinin direkt olarak tümörlere etki etmesini sağlayacak ve altın elementini kullanacak bir cihazı vücuda yerleştirebileceğini düşünüyoruz” diyor.

Bilim insanlarına göre bu tarz yöntemler beyin tümörlerini ve diğer tedavisi güç kanser türlerine müdahaleyi kolaylaştırabilir. İngiltere’deki Cambridge Kanser Araştırmaları Enstitüsü ile Mühendislik ve Fiziksel Bilimler Araştırma Konseyi’nin finanse ettiği çalışmanın sonuçları Angewandte Chemie dergisinde yayınlandı.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Yerin derinliklerinde gizli dev okyanus

Jules Verne’nin ‘Dünyanın Merkezine Yolculuk’ romanı gerçek olabilir mi?

Edebiyatta bilimkurgunun öncülerinden Jules Verne’nin en ünlü romanlarından olan ‘Dünyanın Merkezine Yolculuk’ (1864) gerçek olabilir mi?

Bilim insanlarının yaptığı iki ayrı araştırma, yerin yaklaşık 1000 kilometre derinliğinde saklı bir okyanus olabileceğine dair deliller ortaya çıkardı. Hatta aşağılarda Dünya üzerindeki tüm okyanuslar kadar su bulunuyor olabilir.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, ABD’deki Florida Eyalet Üniversitesi ile İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin ortak çalışmasında, yerin altındaki okyanusun düşünülenden çok derinlerde olduğu ve brusit mineralinde saklandığı belirtildi. İçindeki su miktarı bilinmese de okyanusun ağırlığının Dünya’nın toplam ağırlığının yüzde 1,5’i kadar olabileceği, bunun da yüzeydeki tüm okyanus ve denizler kadar bir hacim ifade ettiği aktarıldı.

Araştırmayı yürüten ekibin lideri Mainak Mookherjee, “Bu derinliklerde brusit gibi bileşiminde su bulunan mineraller tarafından suyun depolanabileceğini daha önce düşünmedik. Şimdi ise orada olduğuna eminiz ancak su miktarını bulmamız gerekiyor” dedi.

yep

ABD’deki Northwestern Üniversitesi’nde yapılan ikinci araştırmaya göre ise, yerin altındaki okyanus çok daha derinlerde ve Dünya’nın çekirdeğine yakın bir noktada. Araştırmacılar, Brezilya’nın Juina bölgesindeki bir volkandan 90 milyon yıl önce püskürmüş elmas parçası buldu. Mikroskop altında incelenen elmasta suyun varlığını gösteren hidroksil iyonları tespit edildi. Elmasın yapısındaki bozukluk, madenin Dünya’nın çekirdeğinin kabuğu yakınında şekillendiğini gösterdi.

Araştırmaya öncülük eden Steve Jacobsen, “Elde ettiğimiz veriler, bu gezegende su geri dönüşümünün en ‘derin’ kanıtı. Dünya’daki su döngüsü şimdiye kadar düşündüğümüzden daha büyük. Çok daha derinlere uzanıyor. Su, Dünya’nın yüzeyinin altında jeolojik aktivitenin sürdürülmesinde önemli bir rol oynuyor” diye konuştu.

Dünya üzerindeki hayatın devam etmesinde yeraltındaki bu okyanusun önemli bir yeri olduğunu belirten uzmanlar, suyun miktarını bulmak için araştırmalarını sürdürecek.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)