Türk bilim insanı ‘sınırsız enerji’ araştırmasında! (Video)

ABD’de yaşayan Egemen Kölemen, nükleer füzyon alanında çalışmalarını sürdürüyor.

Sınırsız, temiz ve güvenli enerji elde etmek için en önemli seçenek: Nükleer füzyon. Kontrollü bir nükleer füzyona ulaşmak için Güneş’in içindeki gerçek şartları oluşturmanız, yeryüzünde yapay bir Güneş meydana getirmeniz gerekiyor. Güneşimizin uzun ömürlülüğünü düşündüğümüzde, nükleer füzyon insanlığa ihtiyaç duyduğu sürece enerji tedarik etme potansiyeline sahip.

Füzyon reaktörleri, dünyanın giderek artan enerji ihtiyacının karşılanması için çevreci ve etkili bir seçenek sunuyor. Ancak füzyon teknolojisi halen geliştirme aşamasında. Başta ABD olmak üzere birçok ülke, fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtulmak için füzyon araştırma projelerine ciddi miktarlarda yatırım yapıyor.

ABD’de Princeton Üniversitesi’nde araştırmalarını sürdüren Türk bilim insanı Egemen Kölemen de çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırmış. Kölemen, Voice of America (Amerika’nın Sesi)’ne yaptığı açıklamada, gelecekte dünyanın tüm enerji ihtiyacının füzyon enerjisinden karşılanmasını beklediklerini söyledi.

PLAZMA NEDİR?

Plazmanın, maddenin katı, sıvı ve gazdan sonra dördüncü hali olarak değerlendirildiğini anlatan Kölemen, füzyon enerjisinin oluşumunu şöyle açıklıyor:

“Katı bir şeyi aldığımız zaman bunu ısıtırsak bu katı malzeme sıvıya dönüşüyor. Mesela buz aldık ısıttık, su oluyor. Daha da ısıtırsak su buhara dönüşüyor yani gaz oluyor. Bu üçüncü maddenin formu. Bu gazı da alıp çok fazla enerji verirsek içine, ısıtırsak yani Güneş’teki gibi, bu sefer atomlar elektron ve iyon olarak ayrışıyor ve biz buna plazma diyoruz. Yani bu böyle çok enerjik bir maddenin hali.

Bu füzyonun olması için çok fazla enerji koymamız gerekiyor bu sisteme tabi o zaman da plazma oluşuyor. Biz ‘bu plazmayı nasıl çok yüksek sıcaklığa getiririz ki bu plazma birbirleriyle çarpışıp füzyon enerjisi oluşsun’ onun üzerine çalışıyoruz. Bunu da manyetik güçlerle yapıyoruz. Tabi Güneş’te bu yerçekiminden dolayı, Güneş çok büyük bir yıldız olduğu için bu yerçekimi gücü çok fazla, bu plazmanın Güneş’te kapalı kalmasını, uzun süre orada kalmasını sağlıyor. Yeryüzünde tabi biz Güneş kadar büyük bir şeyi yapamayız. Bunu ufaltmamız için elimizde manyetik güçler var. Bu manyetik güçlerle bunu nasıl tutarız onun üzerine çalışıyoruz. Şimdi bu plazma sıcaklıkları milyonlarca derece sıcaklığa ulaşıyor. Bu sıcak olunca tabi kutunun içinde kalmaktan çıkıp dışarıya geçmeye çalışıyorlar. Biz bunu işte değişik kontrol yöntemleriyle o kutunun içinde tutmaya çalışıyoruz.”

6E1734AE-2552-41A9-A214-70212638F237_w1597_n_r0_st
Egemen Kölemen / Princeton Üniversitesi

“REAKTÖRÜ ÇALIŞTIRDIĞIMIZDA GÜNEŞ SİSTEMİNİN EN SICAK NOKTASIYDI”

Egemen Kölemen, plazma ve füzyon enerjisi çalışmalarını hem Princeton Üniversitesi bünyesinde hem de ABD Enerji Bakanlığı tarafından fonlanan Princeton Plazma Fizik Laboratuvarı (PPPL)’de eşzamanlı sürdürüyor:

“Bu laboratuvar Enerji Bakanlığı’nın laboratuvarı. Enerji Bakanlığı’nın ABD’de federal olarak onun üzerinde laboratuvarı var. Bu onlardan bir tanesi. Bu laboratuvar sadece ‘füzyondan nasıl enerji elde ederiz?’ onun üzerine yoğunlaşıyor. Burada bir füzyon reaktörümüz var. Şu anda yapımı devam eden. Eskiden çalışıyordu şimdi bunu güncelliyoruz. Bu tabi çok büyük bir yatırım, yani yüz milyonlarca dolar değerinde. Biz bu reaktörde ‘nasıl bu plazmayı kontrol ederiz, nasıl onu, istediğimiz enerjiyi uzun süreliğine elde ederiz?’ onun üzerine çalışıyoruz.”

maxresdefaulta
Bir nükleer füzyon reaktörünün iç kısmı / Wendelstein 7-X, Almanya

“Biz burada reaktörü çalıştırdığımız zaman, bundan önceki füzyon reaktörümüzde Güneş’ten çok çok daha yüksek sıcaklığa ulaştık bu reaktör içinde. Yani Güneş sisteminin en sıcak noktasıydı bu reaktör çalıştığı sırada. Tabi bu saniyeler sürdü o zaman ama şimdi bu saniyelik yaptığımız işleri dakikalar hatta saatler süreliğine yapmaya çalışıyoruz. Sonra da elektrik santrali kurduğumuzda da bunu yıllar boyunca çalıştırmaya çalışıyoruz.”

Kölemen’in füzyon çalışmalarına katkı sunduğu diğer bir kurum ise, Fransa’daki kısa adı ITER olan Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör. Kölemen, birçok milletten binlerce bilim insanının mesai harcadığı projenin amacını şöyle açıklıyor: “Bu çalışmaların tabi sonucunda bir füzyon enerji reaktörü yani füzyondan elektrik elde etmek esas amacımız.”

Princeton Üniversitesi’nde füzyon enerjisi çalışmalarının yanı sıra doğalgazı sıvıya dönüştürme projesini de sürdüren Egemen Kölemen’in diğer açıklamalarını yukarıdaki videoda izleyebilirsiniz.

Türk doktorun ‘yapay kalp’ çalışması çığır açabilir

Avrupa’da yapay kalp nakli yapan ilk kadın doktor olan Doktor Dilek Gürsoy, insan kalbine ihtiyacı ortadan kaldıracak uzun ömürlü yapay kalp çalışmalarının hızla ilerlediğini ve yakın bir gelecekte yeni nesil yapay kalp sisteminin hastalar üzerinde kullanılmaya başlanacağını söyledi.

Voice of America (Amerika’nın Sesi)’nin haberine göre, tıp alanındaki büyük başarılarından dolayı 8 Nisan 2019’da Almanya’nın en saygın bilim ödüllerinden Victress Ödülü’ne layık görülen Dilek Gürsoy, üzerinde çalıştığı yapay kalp sisteminin önümüzdeki yıllarda hastalara naklinin gerçekleşeceği görüşünde.

dilek-gürsoy-foto.1024x1024
Doktor Dilek Gürsoy

Üzerinde çalıştığı yapay kalbin muhtemelen iki – üç sene sonra insana takılabileceğini belirten Gürsoy, “Şu anda hayvan denemelerindeyiz ve çok iyi çalışıyor. Umutluyum, öyle on sene sürmez, dediğim gibi iki-üç sene içinde olur diye düşünüyorum. Fransızlar insanlara taktılar; iyi çalışıp, çalışmadığı belirsiz. Önemli olan hangimizin olursa olsun, makinanın üretilmesi. Ben bir doktor olarak, hastaya hangi yapay kalp iyi geliyorsa onu takmak isterim. Sadece benim çalıştığım makina önemli değil, ne kadar çok insan üzerinde çalışırsa hastalarımız için o kadar iyi olur” diyor.

Tam yapay kalpler, hasta ya da hasarlı karıncıklar ve kalp kapakçıklarının yerini alarak, kalbin akciğerlere ve diğer organlara kan pompalamasını ve kan dolaşımını sağlıyor. Ancak kalbin yerine yerleştirilen bu sistemler, karından dışarı çıkan kablolarla akü görevi de gören bir makineye bağlanıyor. Hasta, bu makineyi bir çantada yedek pilleriyle yanında taşıyor, gece uyumadan önce de şarja takıyor. Kabloların vücuttan dışarı çıkış noktasının iltihaplanmaması büyük önem taşıyor.  Yeni çalışmaların amacı kablo ve makine sistemini ortadan kaldırarak, komplikasyonları azaltmak ve yapay kalbin tamamen vücut içinde çalışmasını sağlamak.

7F0E4E5A-302D-4D6C-92A6-489FB2D400D7_cx0_cy3_cw0_w1023_r1_s
Angela Merkel, 2017’nin Eylül ayında seçim çalışmaları için gittiği Kuzey-Ren Vestfalya Eyaleti’nin Neuss kentinde, Doktor Dilek Gürsoy’un çalışmalarını incelemişti.

Gürsoy, şunları söylüyor: “’Yapay kalpler 1960’lı yıllarda ABD’de da takılmaya başlandı. Yeni bir durum değil. Ancak şimdi taktığımız makina eski trenler gibi çalışıyor. Gürültüsü çok. Maalesef bu konuda geçen zamana rağmen fazla ilerleyemedik. O yüzden buna çok üzgünüm. Bu devirde organ nakli hasta için en iyisi. Vizyonum 10-15 sene çalışan yapay kalp üretip, organ naklini gereksiz kılmak. Bu benim için çok önemli.”

Doktor Dilek Gürsoy, kalp cerrahisi alanında Almanya’nın önemli kliniklerinde çalıştı, uzman cerrahlarla birlikte yapay kalp geliştiren ekiplerin içinde yer aldı. Almanya dışında Türkiye’de dahil olmak üzere dünyanın çok sayıda ülkesinde kalp ameliyatlarında yer alan ve yılda yaklaşık 300 kalp ameliyatı gerçekleştiren Gürsoy, Almanya’ya işçi olarak gelen Ordu Fatsalı bir ailenin çocuğu olarak yetişmiş.

Doktor Dilek Gürsoy, Siegburg’da Helios Kliniği Yapay Kalp Nakli Bölümü’nde çalışmalarını sürdürüyor.

Kanser araştırmasına Türk imzası! (Video)

New York şehrindeki Cold Spring Harbor Laboratuvarında kanser araştırmaları yapan bilim adamı Semir Beyaz, kanser başlatıcı hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemek için geliştirdiği bir mekanizmayı keşfetti.

Voice of America (Amerika’nın Sesi)’nin haberine göre, yağlı beslenme ve obezite durumunda ortaya çıkan mekanizmanın keşfi, kişiye özel immünoterapi tedavilerine yardımcı olacak. Doktor Beyaz, laboratuvarda kendisine sağlanan yaklaşık 2 milyon dolarlık fonla bilimsel araştırmalarını yürütüyor. Beyaz, moleküler biyolojinin temellerinin atıldığı araştırma kurumunda kurduğu ekipte Türk öğrencilere de yer veriyor.

semir beyaz
Doktor Semir Beyaz

Beyaz çalışmalarını şöyle anlatıyor: “Şu anda odak noktamız, kanserle bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi anlamak ve bunu kanserin başlangıç, gelişme ve tedaviye yanıt süreçlerinde ele almak. Çünkü kanser tek bir safhadan oluşmuyor. Bağışıklık sistemiyle etkileşim süreci birçok aşamadan oluşuyor. Şu anda kanseri yenmek için kullanılan en önemli tedavi yöntemlerinden birisi immünoterapi. İmmünoterapi şu demek: Bağışıklık sistemini güçlendirerek onun moleküllerini kanseri yenecek şekilde kullanarak kanseri alt etmek. Biz de bu alanda çalışmalar yapıyoruz, kanserle bağışıklık sistemi arasındaki ilişki konusunda araştırmalar yapıyoruz. Kanser, başladığı andan itibaren bağışıklık sistemini kandırmaya ve onu işlevsiz kılmaya yönelik bazı mekanizmalar geliştiriyor. Bu mekanizmaları anlamaya çalışıyoruz. Kanserin içerisinde bağışıklık sisteminden kaçmaya yönelik nasıl stratejiler geliştiriliyor. Aynı zamanda bağışıklık sistemi nasıl bu mekanizmaları alt edebilir? Onu da bağışıklık sistemi içindeki mekanizmaları anlamaya çalışarak kullanmaya çalışıyoruz.”

Haberin diğer detaylarını yukarıdaki videodan öğrenebilirsiniz.

Türk bilim kadınından çığır açan kanser araştırması (Video)

ABD’de yaşayan Zeynep Gümüş, akciğer kanserine yol açan bir gen bozukluğu tespit etti.

ABD’deki New York Mount Sinai Üniversitesi’nde görev yapan Türk uzman Zeynep Gümüş, akciğer kanseri riskini artıran bir tür gen bozukluğu buldu.

Voice of America (Amerika’nın Sesi)’nin haberine göre, Gümüş’ün araştırmasında ortaya çıkan gen bozukluğu bulunan kişilerin, akciğer kanserine yakalanma riski yüksek olduğu için bu kişilerin gerekli önlemleri alması temin edilebilecek.

Araştırmalarının sonucu ile kanser hastalığının teşhis ve tedavisinde gelinen son noktayı anlatan Zeynep Gümüş, “Hastadan kan ve tükürük örneği aldıktan sonra DNA dizilimine bakıyoruz. 3 milyar harf varsa DNA’da, hangi harflerde bozukluk var ve bu bozukluklardan hangisi kansere sebep olabilir onu bulmaya çalışıyoruz. Bunun için hem hastalardan örnek alıyoruz hem de sağlıklı insanlardan ki sağlıklı insanlarda olmayan mutasyonları bulalım. Çünkü her insanda belli genetik değişiklikler olur. Ve bu her insana özeldir. Saç renginiz boyunuzun uzunluğu falan değişiklik oluyor ama bazı genlerde, bunlar kanseri önleyen genler de olabilir, sebep olan genler de olabilir. Bunlardaki bozukluklar ileride kansere yol açabiliyor. Bunları araştırıyoruz, bunları bulmaya çalışıyoruz. Özellikle akciğer kanserinde” dedi.

zeynepgumus
Zeynep Gümüş

“İNSANLAR HİÇ SİGARA İÇMESE DE AKCİĞER KANSERİNE YAKALANABİLİR”

Yaptıkları araştırmalar sonucu akciğer kanserini artıran bir gen bozukluğu tespit ettiklerini kaydeden Gümüş, buluşlarının Klinik Kanser Araştırması dergisinde yayınlandığını söyledi.

Amerikan Kanser Derneği’nin yayın organında yer alan makaleye ilişkin bilgi veren Gümüş, ”Burada bizim bulduğumuz, DNA’nın tamiriyle uğraşan genlerde eğer bir bozukluk varsa bu akciğer kanseri riskini çok daha fazla artırıyor” diye konuştu. Bu genlerde kalıtımsal bozukluğu olmayanların da dışsal faktörlerle kansere yakalanma riski olduğunu hatırlatan Gümüş, bulgularını şöyle anlattı:

“Bazı insanlarda doğuştan bu bozukluk var ve bu insanlar hiç sigara da içmeseler bu insanlarda ileride akciğer kanseri olabilir. Bizim bulduğumuz bu genler DNA’yı tedavi ediyor, tamir ediyor. Ama bu tamir mekanizmasında bir bozukluk olursa orada zaman içerisinde mesela günlük sokağa çıkıyorsunuz, işte mazot kokluyorsunuz ya da tamamen şansa dayalı DNA’da bozukluklar olabiliyor. Bunu tamir edemiyor hücre. Hücre tamir edemediği zaman da kansere doğru gidebiliyor. Eğer bu insanları, genleri biz bulabilirsek o zaman bu insanlar sürekli tetkike giderler. Eğer tetkike giderlerse ve kanser başlarsa onlarda önlemi hemen alınabilir. Çünkü akciğer kanserinde en önemli şey erken evrede yakalanması. Eğer birinci evrede yakalanırsa akciğer kanseri, kurtulma olasılığı çok yüksek. Ama üçüncü ya da dördüncü evrede yakalanırsa o zaman kurtuluş olasılığı çok daha fazla düşüyor ve riskler çok daha fazla artıyor tedaviyle ilgili olan riskler. Bizim amacımız kalıtımsal olarak DNA’sında bozukluk olan insanlarda hangi bozukluklar bunlarda var. Ve bunlara karşı ne yapabiliriz. Şu anda bizim bulduğumuz genlere karşı yapılabilecek tek şey sürekli tetkik edilmesi. Ama aynı zamanda o kişi kalıtımsal bozukluğu var ve sigara içiyorsa kesinlikle sigarayı bırakması gerekiyor mesela.”

gulum

Bu genlerdeki bozukluğun tedavi imkanının şu anda bulunmadığını aktaran Gümüş, ”Şu anda tedavi yok ama bunun araştırmaları yapılıyor. CRISPR CAS diye bir metot var bu çeşitli kalıtımsal hastalıklar için araştırılıyor ama henüz insan deneylerine gelmedi. İleride olabilir. İleride düşünün ki bir bebek daha belki de doğmadan ya da doğduktan sonra bu kalıtımsal risk faktörleri hemen tedavi edilebilecek belki ama bununla ilgili etik sorunlar da var. Çünkü bazı insanlar diyor ki, ‘o zaman gerçekten genetiğiyle oynanmış insanlar olacağız” diyor.

ZEYNEP GÜMÜŞ KİMDİR?

Milli sporcu, gazeteci ve yazar Ali Gümüş’ün kızı olan Zeynep Gümüş, Boğaziçi Üniversitesi kimya mühendisliği bölümünden mezun oldu. ABD’de Princeton Üniversitesi’nden kazandığı bursla doktorasını yaptı. Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Cornell Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmalarını gerçekleştirdi. Gümüş, Halen Mount Sinai Tıp Fakültesi’nde yardımcı doçent olarak çalışıyor.

Nobel ödüllü Aziz Sancar’dan yeni keşif

Türk bilim adamı Sancar, kanserojen bir maddenin DNA’daki tahribat haritasını çıkardı.

2015 Nobel Kimya Ödülü’nü ‘DNA onarımı’ hakkındaki bilimsel çalışmasıyla alan Türk bilim insanı Prof. Dr. Sancar ve ekibi, sigaranın DNA’ya verdiği zararın yüksek çözünürlüklü haritasını çıkaran yeni bir yöntem geliştirdi.

İngiliz Daily Express gazetesinin haberine göre, ABD’deki North Carolina Üniversitesi (UNC)’de Prof. Dr. Aziz Sancar öncülüğünde yürütülen çalışmayla, sigaranın DNA’ya verdiği zararın yüksek çözünürlükte haritası çıkarıldı.

sancar_postcard
Prof. Dr. Aziz Sancar

UNC Sağlık Okulu Biyokimya ve Biyofizik bölümünden Aziz Sancar ve ekibi, artık sigara dumanındaki ana kimyasal kanserojen madde ‘benzopiren’ (BaP)’in DNA’daki tahribatını gösteren genom çapında bir haritaya sahip.

BaP’nin sadece ABD’deki kanser ölümlerinin yüzde 30’una sebep olduğunu vurgulayan Sancar, yürüttükleri çalışmanın sigara içmenin sağlığa ne kadar zararlı olabileceği konusundaki farkındalığın artmasına yardımcı olması, DNA’daki hasarın onarılması ve yeni ilaç geliştirilmesi açısından önemli olduğunu açıkladı.

Nobel ödüllü profesör, “Bu tür haritalar sigara kaynaklı kanserlerin nasıl ortaya çıktığını, bazı kişilerin neden kansere karşı daha savunmasız ya da dirençli olduğunu ve kanserin nasıl önleneceğinin anlaşılmasına yardımcı olacak. Sigara içmenin zararlarına ilişkin böylesine kesin kanıtlar sağlanmasının, sigara içenlerin bu kötü alışkanlığı bırakmasına da yardımcı olmasını umut ediyorum” dedi.

Sigaranın DNA’ya zarar verdiği ve akciğer kanserine neden olduğu bilim insanlarınca bilinse de Sancar ve ekibinin geliştirdiği harita yeni araştırmalara yön verecek. 2015 yılı verilerine göre, Türkiye’de en az 15 milyon kişi sigara içiyor ve her yıl yaklaşık 150 bin kişi sigaraya bağlı bir hastalıktan hayatını kaybediyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)