Türk bilim insanı ‘sınırsız enerji’ araştırmasında! (Video)

ABD’de yaşayan Egemen Kölemen, nükleer füzyon alanında çalışmalarını sürdürüyor.

Sınırsız, temiz ve güvenli enerji elde etmek için en önemli seçenek: Nükleer füzyon. Kontrollü bir nükleer füzyona ulaşmak için Güneş’in içindeki gerçek şartları oluşturmanız, yeryüzünde yapay bir Güneş meydana getirmeniz gerekiyor. Güneşimizin uzun ömürlülüğünü düşündüğümüzde, nükleer füzyon insanlığa ihtiyaç duyduğu sürece enerji tedarik etme potansiyeline sahip.

Füzyon reaktörleri, dünyanın giderek artan enerji ihtiyacının karşılanması için çevreci ve etkili bir seçenek sunuyor. Ancak füzyon teknolojisi halen geliştirme aşamasında. Başta ABD olmak üzere birçok ülke, fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtulmak için füzyon araştırma projelerine ciddi miktarlarda yatırım yapıyor.

ABD’de Princeton Üniversitesi’nde araştırmalarını sürdüren Türk bilim insanı Egemen Kölemen de çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırmış. Kölemen, Voice of America (Amerika’nın Sesi)’ne yaptığı açıklamada, gelecekte dünyanın tüm enerji ihtiyacının füzyon enerjisinden karşılanmasını beklediklerini söyledi.

PLAZMA NEDİR?

Plazmanın, maddenin katı, sıvı ve gazdan sonra dördüncü hali olarak değerlendirildiğini anlatan Kölemen, füzyon enerjisinin oluşumunu şöyle açıklıyor:

“Katı bir şeyi aldığımız zaman bunu ısıtırsak bu katı malzeme sıvıya dönüşüyor. Mesela buz aldık ısıttık, su oluyor. Daha da ısıtırsak su buhara dönüşüyor yani gaz oluyor. Bu üçüncü maddenin formu. Bu gazı da alıp çok fazla enerji verirsek içine, ısıtırsak yani Güneş’teki gibi, bu sefer atomlar elektron ve iyon olarak ayrışıyor ve biz buna plazma diyoruz. Yani bu böyle çok enerjik bir maddenin hali.

Bu füzyonun olması için çok fazla enerji koymamız gerekiyor bu sisteme tabi o zaman da plazma oluşuyor. Biz ‘bu plazmayı nasıl çok yüksek sıcaklığa getiririz ki bu plazma birbirleriyle çarpışıp füzyon enerjisi oluşsun’ onun üzerine çalışıyoruz. Bunu da manyetik güçlerle yapıyoruz. Tabi Güneş’te bu yerçekiminden dolayı, Güneş çok büyük bir yıldız olduğu için bu yerçekimi gücü çok fazla, bu plazmanın Güneş’te kapalı kalmasını, uzun süre orada kalmasını sağlıyor. Yeryüzünde tabi biz Güneş kadar büyük bir şeyi yapamayız. Bunu ufaltmamız için elimizde manyetik güçler var. Bu manyetik güçlerle bunu nasıl tutarız onun üzerine çalışıyoruz. Şimdi bu plazma sıcaklıkları milyonlarca derece sıcaklığa ulaşıyor. Bu sıcak olunca tabi kutunun içinde kalmaktan çıkıp dışarıya geçmeye çalışıyorlar. Biz bunu işte değişik kontrol yöntemleriyle o kutunun içinde tutmaya çalışıyoruz.”

6E1734AE-2552-41A9-A214-70212638F237_w1597_n_r0_st
Egemen Kölemen / Princeton Üniversitesi

“REAKTÖRÜ ÇALIŞTIRDIĞIMIZDA GÜNEŞ SİSTEMİNİN EN SICAK NOKTASIYDI”

Egemen Kölemen, plazma ve füzyon enerjisi çalışmalarını hem Princeton Üniversitesi bünyesinde hem de ABD Enerji Bakanlığı tarafından fonlanan Princeton Plazma Fizik Laboratuvarı (PPPL)’de eşzamanlı sürdürüyor:

“Bu laboratuvar Enerji Bakanlığı’nın laboratuvarı. Enerji Bakanlığı’nın ABD’de federal olarak onun üzerinde laboratuvarı var. Bu onlardan bir tanesi. Bu laboratuvar sadece ‘füzyondan nasıl enerji elde ederiz?’ onun üzerine yoğunlaşıyor. Burada bir füzyon reaktörümüz var. Şu anda yapımı devam eden. Eskiden çalışıyordu şimdi bunu güncelliyoruz. Bu tabi çok büyük bir yatırım, yani yüz milyonlarca dolar değerinde. Biz bu reaktörde ‘nasıl bu plazmayı kontrol ederiz, nasıl onu, istediğimiz enerjiyi uzun süreliğine elde ederiz?’ onun üzerine çalışıyoruz.”

maxresdefaulta
Bir nükleer füzyon reaktörünün iç kısmı / Wendelstein 7-X, Almanya

“Biz burada reaktörü çalıştırdığımız zaman, bundan önceki füzyon reaktörümüzde Güneş’ten çok çok daha yüksek sıcaklığa ulaştık bu reaktör içinde. Yani Güneş sisteminin en sıcak noktasıydı bu reaktör çalıştığı sırada. Tabi bu saniyeler sürdü o zaman ama şimdi bu saniyelik yaptığımız işleri dakikalar hatta saatler süreliğine yapmaya çalışıyoruz. Sonra da elektrik santrali kurduğumuzda da bunu yıllar boyunca çalıştırmaya çalışıyoruz.”

Kölemen’in füzyon çalışmalarına katkı sunduğu diğer bir kurum ise, Fransa’daki kısa adı ITER olan Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör. Kölemen, birçok milletten binlerce bilim insanının mesai harcadığı projenin amacını şöyle açıklıyor: “Bu çalışmaların tabi sonucunda bir füzyon enerji reaktörü yani füzyondan elektrik elde etmek esas amacımız.”

Princeton Üniversitesi’nde füzyon enerjisi çalışmalarının yanı sıra doğalgazı sıvıya dönüştürme projesini de sürdüren Egemen Kölemen’in diğer açıklamalarını yukarıdaki videoda izleyebilirsiniz.

‘Yapay güneş’ reaktörü ile sınırsız enerji!

Almanya’daki W 7-X nükleer füzyon reaktörü, sonsuz enerji deneyleri için kullanılıyor.

Almanya’da sınırsız, temiz ve güvenli enerji elde etmek için 2015’te inşa edilen nükleer füzyon reaktörü Wendelstein 7-X (W 7-X), daha önce görülmemiş seviyede plazma üretimi gerçekleştirdi.

Phys.org ve Daily Mail gazetesinin haberine göre, ‘kavanozdaki güneş’ olarak adlandırılan ileri teknoloji ürünü reaktör, ilk kez uzun süreli olarak çalıştırıldı ve rekor seviyede enerji elde etti. Eşi görülmemiş kesinlikte, süper güçlü, 3 boyutlu, bükülen manyetik alanlar üreten Wendelstein 7-X (W 7-X) Stellarator (yıldızlaştırıcı, yıldız yapıcı) nükleer füzyon reaktörü ile sınırsız enerji hayaline bir adım daha yaklaşıldı.

Basit bir ifadeyle Güneş’i taklit eden bu ‘yıldızlaştırıcı’ makineden süper-ısınmış helyum plazması elde ediliyor. Manyetik alan, nükleer füzyonun gerçekleşmesi için plazmanın sıcak toplarını yeterince uzun süre tutacak tek şey.

Atomların parçalandığı, güvenlik ile uzun vadeli atık üzerine endişelere yol açan nükleer fizyona karşılık nükleer füzyon, enerji üretmek için atomların hep beraber erimesini gerektiriyor. (Bu işlem Güneş’te olana benziyor). Geleceğin en önemli ve temiz enerji kaynağı olarak görülen nükleer füzyon ile laboratuvar ortamında yapay bir Güneş oluşturup sonsuz enerji elde edilmesi hedefleniyor.

maxresdefaulta
Wendelstein 7-X reaktörünün içi.

Güneşimizin uzun ömürlülüğünü düşündüğümüzde, nükleer füzyon insanlığa ihtiyaç duyduğu sürece enerjiyi tedarik etme potansiyeline de sahip. Buradaki en büyük zorluk, reaksiyonu dizginlemek ve kontrol altına almak. Bilim insanları, 60 yıldır bu sorunu çözmek için çabalıyor. Kontrollü bir nükleer füzyona ulaşmak için Güneş’in içindeki gerçek şartları oluşturmanız gerekiyor.

Almanya’nın Greifswald kentinde bulunan Wendelstein 7-X reaktörü, Max – Planck Plazma Fiziği Enstitüsü ile Wigner Fizik Araştırma Merkezi’ndeki bilim insanları tarafından yönetiliyor. 100 milyon derece ısı kullanılan son deneyde, Güneş’tekine benzer bir mini plazma patlaması 26 saniye boyunca sürdürülebildi ve 76 megajül kadar bir enerji beslenildi. Bu miktar, ilk denemelerden 20 saniye daha uzun süre ve 18 kat daha fazla enerji demek.

Görevlerinin daha yeni başladığını belirten Alman bilim insanları, 2019 yılında reaktörde gerçek füzyon reaksiyonları elde etmek için hidrojen yerine döteryum (deuterium) kullamayı planlıyor. Aşağıdaki video klipte, W 7-X içindeki plazma hareketi görülebiliyor.

Güneş’e seyahat

İnsan yapımı uzay sondası ilk kez bir yıldıza yaklaşmaya çalışacak.

İnsanoğlu daha önce Ay’a, Mars’a ve diğer gezegenlere uzay araçları gönderdi. Peki kavurucu Güneş’e yaklaşabilecek bir ziyaretçi inşa edilebilir mi? Cevap, büyük bir ihtimalle evet. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), astronomların 400 yıldan uzun bir süredir incelediği Güneş’e doğru bir uzay sondası göndermenin hazırlıklarını yapıyor.

İngiliz Mirror gazetesinin haberine göre, uzmanların “ilk kez yaşayan, nefes alan bir yıldıza yaklaşacağız” dediği projede kullanılacak insansız uzay aracının ismi ‘Solar Probe Plus’ (Güneş Sondası Artı). Aşırı sıcağa karşı şimdiye kadar hiç denenmemiş bir kalkan ve yüzeye sahip olacak olan araç, 31 Temmuz – 18 Ağustos 2018 tarihleri arasında uzaya fırlatılacak ve 6 yıl 11 ay sürmesi planlanan bu çok özel görevde kullanılacak.

Solar Probe Plus, Dünya’dan 149,6 milyon kilometre uzaklıktaki Güneş’in yüzeyine yaklaşık 6,4 milyon kilometre kadar yaklaşmaya çalışacak. Bu mesafede Güneş, Dünya’da görüldüğünden 23 kez daha büyük görünecek.

Yıldızın çevresinde toplam 24 uçuş gerçekleştirecek olan araç, Güneş hakkındaki bilinmeyenleri araştıracak. Yıldıza en yakın olduğu yörüngesinde ilerlerken saatte 725 bin kilometre hıza ulaşacak olan sonda, radyasyondan korunabilmesi için 12 santimetre kalınlığındaki karbon kompozit ile kaplandı. Araç, Güneş’e milyonlarca kilometre uzaklıkta olduğu yörüngesinde 1377 derece sıcaklığa dayanacak. Sondanın soğutma sistemleri de Güneş’ten aldığı enerjiyle çalışacak.
SwingbySunCloseupHiRes

ÇÖZÜLMEYİ BEKLEYEN GİZEMLER

Bilim insanları, Solar Probe Plus sayesinde Güneş’in ‘korona’ ismindeki üst atmosferinin neden fotosfer olarak adlandırılan yüzeyinden daha sıcak olduğunu anlamaya çalışacak. Güneş’in yüzeyindeki sıcaklık yaklaşık 6 bin derece iken daha yukarıda bulunan atmosferinde sıcaklıklar 2 milyon dereceyi geçiyor. Bir ısı kaynağından uzaklaştıkça sıcaklığın azalmasını beklersiniz, üst atmosferin neden daha sıcak olduğu şu an için bilinmiyor. Sondanın ilk olarak 60 yıl önce fark edilen bu durumla alakalı net bilgiler toplaması umut ediliyor.

Bilim adamlarının kafasını meşgul eden diğer konu ise yüksek enerjili parçacıklarla yüklü Güneş rüzgarları. Saatte 1,6 milyon kilometre gibi inanılmaz bir hızla yayılan rüzgarlar, Dünya’nın da aralarında bulunduğu bütün sistem gezegenlerini etkiliyor. Bu rüzgarların içerikleri ve nasıl oluştukları halen tam olarak bilinemiyor. Uzay aracının yüksek enerjili parçacıklardan örnekler toplaması planlanıyor.

Şimdiye kadar Güneş’e en fazla yaklaşabilen uzay aracı, 1976 yılı Ocak ayında fırlatılan Helios 2 sondasıydı. Helios 2, çekirdek sıcaklığı 15 milyon derece olduğu düşünülen yıldıza 43 milyon kilometre yaklaşabilmişti.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Güneş gelecekte böyle görünecek

3 bin 500 ışık yılı uzaktaki bu dev ‘damlacık’ aslında Güneşimizin milyarlarca yıl sonraki bir görünümü.

Haberimizin fotoğrafındaki şeffaf ‘baloncuk’ aslında ölü bir yıldızın hayaleti. Birkaç milyar yıl sonra Güneş işte böyle bir gök cismine dönüşecek.

Avrupa Güney Yarımküre Astronomik Araştırmalar Organizasyonu (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Güney Baykuş Bulutsusu olarak bilinen ve resmi adı ESO 378-1 olan bu gök cismi, bir gezegenimsi bulutsu, yani ölen bir yıldızın yaydığı gaz bulutu. ESO 378-1 bulutsusu, Şili’nin Atacama Çölü’ndeki VLT Teleskobu ile gözlemlendi.

Dünya’dan 3 bin 500 ışık yılı uzaklıktaki bu bulutsu, süpernova olamayacak kadar küçük yıldızların ölümlerinin bir aşaması. Yaşam döngüsünün sonuna geldiğinde yıldız patlamak yerine gaz yaymaya başlar. Yıldızın sıcak çekirdeği gazı iyonlaştırır ve bu sayede parlamasına neden olur.

gunesfuture1
ESO 378-1 bulutsusu

Görselin orjinal ve büyük haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: ESO

Bir gezegenimsi bulutsu oluşturabilmek için yaşlanan yıldızın Güneş’ten yaklaşık 8 kat daha fazla kütleye sahip olması gerekir. Bu sınırdan daha ağır olan yıldızlar yaşamlarına süpernova patlamaları şeklinde son  verir. Daha küçük kütleli yıldızlar yaşlanmaya başladıkça dış kısımlarını yıldız rüzgarları ile uzaya atarlar. Bu dış katmanların çoğu kaybolduktan sonra, geride kalan yıldız merkezi mor-ötesi ışınım yaymaya başlar ve bu da çevreleyen gazın iyonlaşmasına neden olur. İyonlaşma nedeniyle genişleyen hayalet gaz tabakası, gözalıcı renklerde parlamaya başlar.

Gezegenimsi bulutsu gözden kaybolduktan sonra, geride kalan yıldızsal kalıntı tüm yakıtını bitirene dek milyarlarca yıl daha yanmaya devam eder. Sonrasında minicik – ancak sıcak ve çok yoğun – bir beyaz cüce olur ve yavaşça soğur. Güneş de gelecek birkaç milyar içinde bir gezegenimsi bulutsu oluşturacak ve sonrasında alacakaranlık kuşağını bir beyaz cüce olarak geçirecek.

Gezegenimsi bulutsuların, isminde geçmesinin aksine gezegenlerle alakası yok. İlk olarak 1700’lerde gözlemlendiklerinde bu isim verilmiş. İngiliz gökbilimci William Herschel tıpkı gezegenler gibi yuvarlak olduklarını düşünmüş ve böylece isim yaygınlaşmış. Yıldızın ölümünün fotoğraftaki aşaması, 20 bin yıl gibi çok kısa bir süreliğine devam ediyor; astronomik ölçekte bu bir göz kırpışı kadar kısa. Güneşimiz de ölmeye başladığında gezegenimsi bulutsu oluşturacak boyutlarda. Şanslıyız ki bu birkaç milyar yıl daha gerçekleşmeyecek.

Güneş ve diğer yıldızlar ne kadar büyük? (Video)

Bilinen en büyük yıldızlardan VY Canis Majoris’in içine en az 2 milyar tane Güneş sığabilir.

Eğer üzerinde yaşadığımız gezegenin büyük bir yer olduğunu sanıyorsanız tekrar düşünün.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO) tarafından 8 Şubat’ta yayınlanan yukarıdaki video, yıldızların zihinleri zorlayan büyüklüklerine ilişkin çarpıcı bir karşılaştırma sunuyor. Dünya’nın evrendeki gök cisimlerine göre aslında ne kadar küçük olduğunu bize hatırlatıyor. Videodaki sıralamayı esas alarak şu bilgileri verebiliriz.

Jüpiter: Güneş sistemimizdeki bir gaz devi olan bu gezegen 1300 tane Dünya’yı içine alabilecek hacme sahip.

Teide 1: Keşfedilen ilk kahverengi cüce yıldız. 400 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Jüpiter’den biraz büyük. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Proxima Centauri: Güneş’ten sonra bize en yakın yıldız. 4,25 ışık yılı uzaklıkta. Jüpiter’den 1,5 kat büyük.

Güneş: Yeryüzünün ısı ve ışık kaynağı yıldızımız. Öyle büyük ki, içine 1 milyon 300 bin tane Dünya sığdırabiliriz. Çapı yerküreden 109 kat fazla. Ama sıkı durun, ondan çok daha büyükleri geliyor;

Sirius A: Gökyüzünde görebildiğimiz en parlak yıldız. 8,6 ışık yılı uzaklıkta. Güneş’ten yaklaşık iki kat büyük ve ondan 25 kat daha parlak.

Pollux: 34 ışık yılı uzaklığı ile bize en yakın dev turuncu yıldız. Güneş’ten en az 8 kat büyük.

Arcturus: Yaklaşık 37 ışık yılı uzaklıkta. Güneş’ten 110 kat parlak ve 26 kat daha büyük.

Rigel: Gökyüzündeki en parlak yedinci yıldız olan bu dev, Dünya’dan 863 ışık yılı uzakta. Güneş’ten en az 120 bin kat parlak ve 78 kat daha büyük.

Deneb: Dünya’dan 3 bin 230 ışık yılı uzaklıktaki bu yıldız, Güneş’ten 196 bin kat parlak ve en az 200 kat daha büyük.

Pistol: Samanyolu galaksisinin en parlak mavi – devlerinden birisi olan yıldız, yaklaşık 26 bin ışık yılı uzaklıkta. Güneş’ten 10 milyon kat daha fazla ışık yayıyor. Güneş ve Dünya’nın arasını dolduracak kadar büyük.

Antares: Yaklaşık 550 ışık yılı uzaklıkta yer alan kırmızı – dev yıldız, Güneş’ten 700 kat büyük ve 10 bin kat fazla ışık yayıyor.

Betelgeuse: Bir süpernova (yıldız patlaması)’nın eşiğinde olan yıldız, Güneş’in 1000 katı kadar inanılmaz bir büyüklüğe ve 13 bin kat daha fazla parıltıya sahip. En az 600 ışık yılı uzaklıkta.

VY Canis Majoris: Dünya’dan yaklaşık 3 bin 900 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Güneş’ten tam 1420 kat daha büyük. İçine 2 milyar tane Güneş, 7 desilyon tane Dünya sığabilir. Eğer saatte 980 kilometre hızla giden bir uzay mekiği, VY Canis Majoris’in etrafında bir tur atmak isteseydi bu tur yaklaşık 1100 yıl sürerdi.

Aşağıdaki klipte de geçtiğimiz yıl hazırlanan daha kapsamlı bir karşılaştırma yer alıyor. İyi seyirler.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

7 bin yıl önce Güneş’te ne oldu?

M.Ö. 5480 yılında daha önce görülmemiş şiddette bir Güneş faaliyetinin yaşandığı keşfedildi.

Uluslararası çapta bir araştırma ekibi, M.Ö. 5480 yılında Güneş’te daha önce görülmemiş şiddette bir kozmik aktivite yaşandığını ve bu olayın izlerinin yeryüzündeki ağaç halkalarında tespit edildiğini bildirdi.

Japonya’daki Nagoya Üniversitesi bünyesinde toplanan bilim insanlarının Amerikan PNAS dergisinde yayınlanan araştırmasına göre, fosilleşmiş ağaç halkalarında görülen karbon 14 değerleri, yaklaşık 7 bin yıl önce Güneş’ten gelen kozmik radyasyonun atmosferde ani bir artışa geçtiğini gösteriyor.

Radyoaktif karbon izotopu olan karbon 14, Güneş’ten gelen kozmik ışınlar sayesinde atmosferde mevcut olur ve soludukça akciğerlerimizde yer edinir. Böylece canlı dokuda bulunurlar ve her solunum sırasında devamlı yenilenirler. Canlı ölünce ise yavaşça sayıları azalmaya başlar. Güneş’teki değişiklikler bu sebeple direkt Dünya’yı etkiler. Atmosferdeki karbon 14 izotopları ağaçlar tarafından da emilir. Böylece halkalar incelendiğinde Güneş’in Dünya üzerindeki ‘anormal’ etkileri de kronolojik olarak tespit edilebilir.

camagaci
Araştırmada kullanılan bristlecone çam ağacı (A.J. Timothy Jull)

Uzmanlar, araştırma kapsamında ABD’nin California eyaletinde binlerce yıl boyunca yaşayabilen bir bristlecone çam ağacını kullandı. Çalışmaya Arizona Üniversitesi’nden katılan A. J. Timothy Jull, “Japonya, ABD ve İsviçre’deki üç farklı laboratuarda çamdaki karbon 14 seviyelerini ölçtük. M.S. 775 ve 994 yıllarındaki kozmik ışın olayları dışında daha eskilere uzanan gizemli bir anormallik keşfettik. Daha önce benzeri görülmemiş bir Güneş aktivitesi. Yıldızımızın faaliyetlerini anlamak için üzerinde çalışabileceğimiz önemli bir bilgi” açıklamasını yaptı.

İlginç bir detayın üzerinde duran Nagoya Üniversitesi’nden Fusa Miyake ise, tespit edilen tarihte Güneş’te çok büyük patlamalar yaşanmış olabileceğini ya da Güneş’in daha önce hiç görülmediği kadar sönükleşmiş olabileceğini kaydetti.

Her ne kadar insanoğlu olarak Güneş aktivitelerinin arkasındaki mekanizmayı tam olarak anlayamamış olsak da, bu ve benzeri araştırmalar, Güneş ve diğer yıldızların faaliyetlerini önceden belirleyebilmek ve nedenlerini ortaya çıkarabilmek için önem taşıyor.

CARRINGTON OLAYI

Yakın tarihte kaydedilmiş en büyük Güneş fırtınası, 1859 yılı Eylül ayında meydana geldi. Güneş’teki patlamanın şiddeti öylesine büyüktü ki, yıldızdan Dünya’ya 17 saatte ulaşan koronal kütle atımı yüzünden neredeyse bütün kuzey yarım kürede auroralar (kutup ışıkları) görüldü. Gece, gündüz gibi aydınlandı. Tüm Avrupa ve kuzey Amerika’da telgraf sistemleri çöktü. Telgraf direklerinin kıvılcımlar saçtığı görüldü.

flare
1859’daki Carrington olayı sırasında Londra’da görülen Güneş fırtınasına dair bir illüstrasyon

2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Carrington olayındakine benzer bir Güneş fırtınasının günümüzde gerçekleşmesi durumunda Dünya ekonomisi yaklaşık 2,6 trilyon dolar zarara uğrayabilir. Zira televizyon ve radyo yayınlarının tamamen kesilmesi, elektrik sisteminin devre dışı kalması, cep telefon şebekelerinin çökmesi, suların kesilmesi ve GPS sisteminin çalışmaması muhtemel görünüyor. Tüm bunların onarılmasının 20 yıl kadar sürecek bir yeniden inşa sürecini doğuracağı ve bu süreçte 100 bin kişinin hayatını kaybedebileceği belirtiliyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Üç gök olayı aynı gün gerçekleşecek

11 Şubat Cumartesi günü dolunay, Ay tutulması ve kuyruklu yıldız geçişi gözlemlenecek.

Astronomlar 11 Şubat 2017’de (önümüzdeki Cumartesi günü) nadir rastlanacak şekilde üç gök olayının meydana geleceğini bildiriyor. Günün ilk saatlerinde Şubat ayında oluşan ‘snow moon’ dolunayı görülecek. ‘Comet 45P’ kuyruklu yıldızı Dünya’nın yakınından geçecek. Güneş, Dünya, Ay aynı hizaya gelecek ve gölgeli Ay tutulması gerçekleşecek.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, Cuma akşamından itibaren dolunay oluşmaya başladıktan sonra Dünya’nın gölgesi Ay’ın üzerine düşecek ve ‘gölgeli Ay tutulması’ gözlemlenecek. Batı Asya, Afrika, Avrupa, Grönland ve Amerika’dan görülebilecek. Bu durumlarda Ay’ın üzerine Dünya’nın tam gölgesi değil, kısmi gölgesi düşer. Türkiye’den de görülebilecek şekilde Ay gece saatlerinde gümüş rengin koyu bir tonuna bürünecek. Tutulma, 11 Şubat günü Türkiye saati ile 03.44’te başlayıp saat 05.55’te son bulacak.

Tutulmadan birkaç saat sonra Yeni yıl kuyruklu yıldızı olarak da adlandırılan Comet 45P, Dünya’ya 12 milyon kilometre yaklaştığı en yakın noktadan geçip gidecek. Yeşil baş kısmıyla dikkat çeken kuyruklu yıldız, bir dahaki geçişini 2022 yılında yapacak. İsimlerinde yer almasına rağmen aslında yıldız olmayan bu gök cisimleri, buz (su ve donmuş gazlar) ve (bir nedenle Güneş Sistemi’nin oluşumu sırasında gezegenlerde yoğunlaşamamış) kozmik toz karışımından oluşuyor.

Bu yılın ikinci önemli gök olayı 26 Şubat Pazar günü gerçekleşecek. Bu kez halkalı güneş tutulması olacak. Güney Amerika’nın güneyi, Pasifik Okyanusu’nun güneyi, Antarktika, Afrika’nın güneyi ve Atlantik Okyanusu’nun güneyinden izlenebilecek tutulma 1 dakika 18 saniye sürecek.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Samanyolu bir ‘hiç’miş

Samanyolu’nun da içinde bulunduğu ‘Laniakea’ süper galaksi kümesinin bilinenden 100 bin kat büyük olduğu ortaya çıktı.

Güneş’in de yer aldığı yaklaşık 400 milyar yıldıza ev sahipliği yapan Samanyolu galaksisinin gerçek konumu, dev bir haritada yeniden belirlendi. Samanyolu’nun içinde bulunduğu ‘Laniakea’ süper galaksi kümesinin bilinenden binlerce kat daha büyük olduğu, katrilyonlarca yıldız barındıran 100 binden fazla galaksi (yıldız kümesi) içerdiği keşfedildi.

Yeni bir araştırma, uzayda akılları zorlayan mesafe, sayı ve boyut hesaplamalarına bir yenisini ekledi. Bilim dergisi Nature’da yayınlanan habere göre, Hawaii Üniversitesi’nden gökbilimci Brent Tully önderliğindeki bir ekip, yerel dilde ‘ölçülemez büyüklükte cennet’ anlamına gelen ‘Laniakea’ süperkümesinin, bilinenden 100 bin kat daha büyük olduğunu ortaya çıkardı.

520 MİLYON IŞIK YILI GENİŞLİĞİNDE

Evrende galaksi gruplarını kapsayan büyük kümeler olarak bilinen süperkümeler, birbirine yakın yüzbinlerce galaksiden oluşuyor. Yeni haritaya göre, Samanyolu’nun da yer aldığı Laniakea’nın yaklaşık 520 milyon ışık yılı (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre) genişliğinde olduğu, 100 milyon x 1 trilyon adet yıldız içerdiği belirtiliyor.

lania

Gezegenimizin yer aldığı Samanyolu galaksisi, yeni haritada Laniakea süperkümesinin uçlarında neredeyse nokta kadar kalıyor. Laniakea’nın ipe dizilmiş incilerden oluşan lif benzeri olağanüstü yeni görüntüsü dikkat çekiyor. Laniakea’nın etrafında ise yine devasa boyutlardaki Shapley, Hercules, Coma ve Perseus – Pisces süperkümeleri yer alıyor.

3 BOYUTLU HARİTADA ORTAYA ÇIKAN BÜYÜLEYİCİ YAPI

ABD’nin Batı Virginia eyaletindeki GBT radyoteleskopu’nu kullanan Tully ve arkadaşları, araştırma için 8 bin galaksinin pozisyonlarından ve hızlarından elde edilen veriler ile Samanyolu’na yeni bir açıdan bakmış oldu. Ekip, evrenin genişlemesinden ortaya çıkan hareketleri de hesapladıktan sonra galaksimizin kozmik komşularının nasıl şekillendiğinin 3 boyutlu görüntüsünü oluşturdu.

perss

Laniakea’nın sınırları ve ilginç yapısı bu şekilde ortaya çıktı. Samanyolu bu ağdaki çizgilerden bir tanesi üzerinde, pek çok galaktik nehirlerden bir tanesinin kolunda gibi görülüyor. Araştırmanın, galaksilerin ve süper galaksi kümelerinin büyüklüğünü ve sınırlarını anlamada yeni bir kilometre taşı olduğu kaydediliyor.

Almanya’nın ‘yapay güneş’ makinası başarılı oldu

Wendelstein 7-X nükleer füzyon reaktörü, sınırsız ve temiz enerji deneyleri için kullanılıyor.

Almanya’da sınırsız ve güvenli enerji elde etmek için geçtiğimiz yılın sonuna doğru bir nükleer füzyon reaktörü inşa edilip çalıştırıldı. Basit bir ifadeyle Güneş’i taklit eden bu ‘yıldızlaştırıcı’ makineden süper-ısınmış helyum plazması elde edildi. Peki gerçekten istenilen hedefe yönelik bir sonuca ulaşılmış mıydı? Cevap, büyük bir ihtimalle evet.

Almanya ve ABD’den bilim insanlarının Nature Communications dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, Wendelstein 7-X (W 7-X) Stellarator (yıldızlaştırıcı, yıldız yapıcı) nükleer füzyon reaktörü, eşi görülmemiş kesinlikte, süper güçlü, 3 boyutlu, bükülen manyetik alanlar üretti. 100 binde bir gibi bir hata payı ölçüldü.

İlk başta heyecan verici bir gelişme olarak anlaşılamayabilir. Ancak manyetik alan, nükleer füzyonun gerçekleşmesi için plazmanın sıcak toplarını yeterince uzun süre tutacak tek şey.

Atomların parçalandığı ve güvenlik ile uzun vadeli atık üzerine endişelere yol açan nükleer fizyona karşılık nükleer füzyon, enerji üretmek için atomların hep beraber erimesini gerektiriyor. (Bu işlem Güneş’te olana benziyor). Geleceğin en önemli ve temiz enerji kaynağı olarak görülen nükleer füzyon ile laboratuar ortamında yapay bir Güneş oluşturup sonsuz enerji elde edilmesi hedefleniyor.

maxresdefaulta
Wendelstein 7-X reaktörünün içi.

Güneşimizin uzun ömürlülüğünü düşündüğümüzde, nükleer füzyon insanlığa ihtiyaç duyduğu sürece enerjiyi tedarik etme potansiyeline de sahip. Buradaki en büyük zorluk, reaksiyonu dizginlemek ve kontrol altına almak. Bilim insanları, 60 yıldır bu sorunu çözmek için çabalıyor.

Kontrollü bir nükleer füzyona ulaşmak için Güneş’in içindeki gerçek şartları oluşturmanız gerekiyor. Bu da içinde yaklaşık 100 milyon derecelik plazma toplarını üretip kontrol altına alacağınız bir makine inşa etmeniz demek. Yapılan deneyde 16 metre genişliğindeki makinedeki bir miligram helyum gazının 1.8 megawattlık lazer atışıyla ısıtılmasından meydana gelen ilk plazma, saniyenin onda biri kadar sürmüş ve yaklaşık bir milyon dereceye ulaşmıştı.

Araştırmaya katılan ABD’li bilim adamı Sam Lazerson, “Yaptığımız manyetik kafesin dizayn ettiğimiz gibi çalıştığını doğruladık. Görevimiz henüz yeni başladı” ifadelerini kullandı. 2019 yılında reaktörde gerçek füzyon reaksiyonları elde etmek için hidrojen yerine döteryum (deuterium) kullanılacak.

Almanya’daki Wendelstein 7-X reaktörü, Fransa’daki Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktörü (ITER) adı verilen çok uluslu bir girişim ile yarış halinde bulunuyor.

 

Güneş’in yüzeyindeki termonükleer ‘sanat’ (Video)

NASA’nın ‘Termonükleer Sanat’ adıyla yayınladığı klip, Güneş’in şimdiye kadar çekilen en detaylı görüntülerini içeriyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Şubat 2010’da uzaya gönderdiği Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO) uzay aracı tarafından çekilen görüntüler, 4K çözünürlüklü (yatay çözünürlüğü yaklaşık 4 bin piksel) olarak yayınlandı.

30 dakika uzunluktaki göz kamaştıran videoda, milyonlarca derece sıcaklıktaki plazma atmosferi (korona)’da gerçekleşen patlamalar, Güneş lekeleri, adeta ateşten bir yağmura benzeyen ve ‘koronal yağmur’ fenomeni olarak bilinen göz kamaştırıcı manyetik görüntüler yer alıyor. Güneş’in ortalama 6 bin derece sıcaklıktaki yüzeyinde Dünya’dan en az 30 kat büyük bir alanı kaplayan koronal hareketler, berrak ve keskin bir şekilde görüntülere yansıyor.

7/24 Güneş’i takip eden SDO, 6 yıldır yıldızın 200 milyondan fazla fotoğrafını çekti. Bu fotoğraflar sayesinde daha önce kaydedilmemiş netlikte ve detaylı büyüleyici bu görüntüler ortaya çıktı. SDO’nun elde ettiği veriler ışığında bilim insanları Güneş’in hareketlerini, yaklaşık 15,6 milyon derece sıcaklıkta olduğu tahmin edilen çekirdeğini ve Dünya’ya olan etkilerini daha iyi anlamaya çalışıyor.