Merkür’de anıt benzeri esrarlı yapı

Güneş’e en yakın gezegen Merkür üzerinde henüz açıklanamayan dikdörtgen şeklinde bir ‘yapı’ görülüyor.

11

Güneş’e en yakın gezegen Merkür üzerinde tespit edilen ve henüz açıklanamayan dikdörtgen şeklindeki gölge, birçok komplo teorisini akıllara getirdi.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, yaklaşık 5 kilometre uzunluğundaki siyah gölge, yekpare taş sütun (monolit) anıt, gizemli bir kapı ya da bilinmeyen başka bir yapı olabilir. Teorilerin ortak noktası, böyle bir şeklin doğal yollarla oluşmasının neredeyse imkansız olması.

NASA’nın elde ettiği bir fotoğrafta görülen obje, ilk olarak 2012’de UFO Sightings Daily yazarı Scott C Waring tarafından fark edilmişti. Waring, bunun bir kapı olduğunu iddia etmişti. Kendisini ‘uzaylı avcısı’ olarak tanımlayan Tyler Glockner ise, bugün YouTube’a ‘secureteam10’ adıyla yüklediği 19 dakikalık videoda gölgenin bir anıta ait olduğunu savunuyor:

NASA’nın elde ettiği orjinal fotoğraf, Messenger uzay aracı tarafından çekildi. Gizemli gölge, yaklaşık 42 kilometre çapındaki bir kraterin yakınında bulunuyor. Glockner’a göre, Güneş’in açısı ile kraterlerin gölgeleri aynı anda düşünüldüğünde, esrarlı gölge kesinlikle uzun ve dikdörtgen bir anıta ait.

22

Güneş sistemimizin en küçük gezegeni olan Merkür’de yüzey sıcaklığı  – 173 derece ile 427 derece arasında gidip geliyor. Bir günü 176 saat olan gezegenin bir yılı ise 88 gün.

Fotoğrafı yayınlayan NASA, bu gölge ile alakalı olarak şu ana kadar bir bilgi verme gereği duymadı. Videoyu izleyen binlerce kişi değişik komplo teorilerini dile getirmeye devam ediyor.

Dört güneşli eşsiz gezegen

’30 Ari b’ adı verilen gezegen, Dünya’dan 136 ışıkyılı uzaklıkta, Koç Takımyıldızı’nda yer alıyor

Bilim insanları dört güneşi olan bir gezegen keşfetti.

ABD’nin California eyaletindeki Palomar Gözlemevi ile Pasadena kentindeki California Teknoloji Enstitüsü’nde NASA tarafından sürdürülen araştırmaya göre, ’30 Ari b’ adı verilen gezegen, Dünya’dan 136 ışıkyılı (1 ışıkyılı = 10 trilyon kilometre) uzaklıkta, Koç Takımyıldızı’nda yer alıyor.

Gökbilimciler, dört yıldızlı ’30 Ari’ sisteminde bulunan ’30 Ari b’ gezegeninin, Jüpiter benzeri yapısıyla bilinen yaşama uygun olmadığını belirtiyor. Gezegen, kendi ana yıldızı etrafındaki dönüşünü 335 günde tamamlıyor. Araştırmaya göre dört güneşin hepsi de gezegenin yüzeyinden görülebiliyor.

Araştırmayı yürüten NASA uzmanları, Güneş benzeri her 25 yıldızdan birisinin ’30 Ari’ gibi dörtlü bir yıldız sisteminde yer aldığını düşünüyor. Eğer ’30 Ari b’ gezegeninde yaşıyor olsaydık, gökyüzünde çok parlak şekilde görülecek dört yıldız olacaktı. Yeterince büyük bir teleskopla baksaydık, bu yıldızların birbirleri çevresinde dönen ikili sistemlerden oluştuğunu görürdük.

Dört güneşin aydınlattığı  gezegen türünün ilk örneği 2012’de gözlemlenmişti. Yaklaşık 5 bin ışıkyılı uzaklıkta ve Dünya’dan 6 kat büyük olan bu gaz devine ‘PH-1’ adı verilmişti. Son keşifle birlikte dörtlü yıldız sistemlerinde tahmin edilenden daha fazla gezegen olabileceği düşünülüyor.

Bu fotoğrafa 100 milyondan fazla yıldız sığdı

Dünya’dan 2,5 milyon ışık yılı uzaklıktaki Andromeda Galaksisi’nin milyonlarca yıldız içeren kolları net bir şekilde görüntülendi.

NASA’nın Hubble Uzay Teleskopu ile yaptığı bir gözlem, akılları zorlayan mesafe ve sayı hesaplamalarına bir yenisini ekledi. Dünya’dan 2,5 milyon ışık yılı (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre) uzaklıktaki Andromeda Galaksisi’nin milyonlarca yıldız içeren kolları net bir şekilde görüntülendi.

Teleskop, Samanyolu’nun komşusu Andromeda’nın şimdiye kadar çekilmiş en büyük ve net fotoğraflarını elde etti. Hubble Uzay Teleskopu, ileri teknoloji ürünü gelişmiş kameraları ile Dünya etrafındaki dönüşleri esnasında 7 bin 398 poz çekerek Andromeda’nın 61 bin ışık yılı genişliğindeki bir parçasının panoramasını oluşturdu. Galaksinin toplam genişliği ise 260 bin ışık yılı civarında.

andromeda1.jpg

Ortaya 1,5 milyar piksellik ve 4,3 gigabyte büyüklüğünde bir mozaik ortaya çıktı. Fotoğraftaki bütün detayları görebilmek için 600 HD (yüksek çözünürlüklü) televizyon ekranını yan yana koymak gerekiyor. NASA’daki bilim insanları, mozaiği oluşturan fotoğraf karelerinin her birinde 100 milyondan fazla yıldız olduğunu belirtiyor.

Görselin daha büyük ve detaylı bir versiyonuna buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA

KUMSALDAKİ KUM TANELERİ GİBİ

Milyonlarca yıldızın her biri, kendi güneş sistemlerinin gizemini barındırıyor. Spitzer Uzay Teleskopu’nun 2006’daki gözlemlerine göre, 1 trilyonu aşkın yıldız barındıran Andromeda Galaksisi, 200 ila 400 milyar yıldızın yer aldığı Samanyolu’nun genişlik olarak iki katı büyüklüğünde. Hubble fotoğraflarına yansıyan irili ufaklı milyonlarca yıldız, kumsaldaki kum tanelerini andırıyor.

Yerdeki ve uzaydaki teleskoplar ile uzun yıllardır Andromeda gibi onbinlerce galaksi (yıldız kümeleri) keşfedildi. Teknoloji geliştikçe gözlemlenebilen evrenin genişliği de artıyor. Bu galaksilerin içerdiği yıldız sayılarının çokluğu tahmin edilemiyor. Bilim insanları, Samanyolu ve Andromeda’nın 4 milyar yıl sonra çarpışacağını hesaplıyor.

Evrenin sonsuz karanlığında 3 bin yeni galaksi bulundu

Hubble Uzay Teleskobu’nun 20 kat net görebilme kapasitesini artıran fiziksel düzenlemeler yapıldı.

NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu, 13,2 milyar yıl öncesine ait 3 bin yeni galaksi (yıldız kümesi) görüntüledi. Bir galaksinin içinde 10 milyon ila 100 trilyon arasında yıldız bulunabiliyor.

Elde edilen veriler, Büyük Patlama (Big Bang)’den sadece 500 milyon yıl sonraki bir evreni gözler önüne seriyor. Hubble’ın gözlemlerinde yaklaşık 3 bin çok eski galaksi yer alıyor. Bunların büyük çoğunluğu, Samanyolu’ndan bin kat daha küçük durumda.

Amerikan Astronomi Topluluğu’nun Washington’da düzenlediği konferansta konuşan Hubble astronomu Jennifer Lotz, “Bunu kozmik bir şafak olarak nitelemek istiyorum. Bugünden farklı olarak, yıldız oluşumlarının hızla arttığı bir dönemi görüntüledik. Her şey küme ve yığınlardan oluşmuş bir şekildeydi ve farklıydı” dedi.

000hubble1
‘Kozmik şafak’ (Hubble / NASA)

ZAMANDA YOLCULUK..

Yeni gözlemler, 25 yıllık emektar Hubble Uzay Teleskobu’nun evrenin karanlık köşelerini 20 kat daha net bir şekilde görebilme kapasitesini artıran fiziksel düzenlemeler ile elde edildi. California Üniversitesi’nden Garth Illingworth, “Büyük Patlama’dan sadece 500 milyon yıl sonrasına gittiğinizi ve gökyüzüne baktığınızı düşünün. Galaksiler birbirine daha yakın ve daha küçük. Mavi ışık yayıyorlar ve her yerdeler. Birçok element henüz yoktu, gezegenler yoktu. Muhtemelen şu an Samanyolu’ndaki hiçbir şeye benzemiyorlardı” diye konuştu.

Büyüklüğüne göre galaksilerin içindeki yıldız sayıları değişebiliyor. Yıldızlardan yayılan ışık, bir yıl içinde 9,6 trilyon kilometre yol kat ediyor. Bu da, ışığı tespit eden teleskobun aslında milyonlarca ya da milyarlarca yıl geçmişi görüntülediği anlamına geliyor. Elde edilen verilerin, evrenin gelişimini inceleyen bilim insanları için bir kilometre taşı olduğu belirtiliyor.

Uzaydaki ‘cehennem’ gezegen

Yaklaşık 3 bin 140 derece yüzey sıcaklığına sahip olan 55 Cancri e, kendi yıldızının etrafındaki dönüşünü sadece 18 saatte tamamlıyor.

Bilim insanları, ilk kez Güneş Sistemi dışındaki uzak bir gezegenin atmosfer verilerini analiz etmeyi başardı.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Spitzer Teleskopu, ilk kez Güneş sistemimizin ötesinde kendi parlaklığını yansıtan bir gezegen tespit etti. Keşif, başka dünyalarda hayat arama çalışmalarında “tarihi bir dönüm noktası” olarak nitelendiriliyor.

Washington’daki NASA merkezinden yapılan açıklamaya göre, 41 ışık yılı uzaklıktaki ‘55 Cancri e’ adlı süper dünya, bizim yer küremizden en az 2 kat büyük ve 8 kat daha ağır. Bilinen hayat şartlarına elverişli olmayan gezegen, kendi yıldızı ‘55 Cancri’ye, Merkür’ün Güneş’e olan uzaklığına göre 25 kat daha yakın. Bu yüzden yaklaşık 3 bin 140 derece yüzey sıcaklığına sahip olan 55 Cancri e, kendi yıldızının etrafındaki dönüşünü sadece 18 saatte tamamlıyor. Yeni gezegen, Dünya’dan büyük olmasına rağmen Neptün ve Jüpiter gibi devlerden hafif olduğu için bir ‘süper dünya’ kategorisine giriyor.

Daha önce uzak gezegenler, kendi yıldızlarının önünden geçtikleri zaman fark edilebiliyor ve gözlemlenebiliyordu. Ancak ilk kez yabancı bir dünya, gönderdiği kızılötesi ışık sayesinde Spitzer’in kameralarına takıldı.

Spitzer programını yürüten bilim adamlarından Bill Danchi, “Teleskoptan gelen veriler bizi hayrete düşürdü. Spitzer, uzak gezegenlerdeki atmosferlerin özelliklerini araştırmada önemli bir öncü. Önümüzdeki yıllarda uzaya fırlatılacak olan James Webb Uzay Teleskopu’nun potansiyel yaşanabilir gezegenleri bulmada işleteceği tekniğin benzerini kullanıyor”  dedi.

Bilim insanları, Spitzer ile 2018’de fırlatılacak olan James Webb Uzay Teleskopu’nun sahip olduğu ileri teknoloji sayesinde, aralarında yaşama elverişli olan ve kendi ışığını yayan gezegenler keşfedilebileceğini kaydediyor.