Dünya’nın buzdan ikizi keşfedildi

Buz topu gezegenin Plüton’dan bile soğuk bir yer olduğu belirtiliyor.

ABD’deki gökbilimciler, Dünya ile aynı boyutlarda olan ve kendi yıldızına da aynı mesafede yer alan buz ile kaplı uzak bir gezegen tespit etti.

NASA’nın California eyaletindeki Jet Tahriki Laboratuvarı ile Ohio Eyalet Üniversitesi’nden uzmanların Astrophysical Journal Letters dergisinde yayınlanan araştırmasına göre, bilinen yaşam için çok soğuk olan buz gezegen, Dünya’dan 13 bin ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Boyut olarak yerküremize benzeyen ‘OGLE-2016-BLG-1195Lb’ adlı gezegen, Güneş’in sadece yüzde 7,8’i kadar büyük olan çok küçük bir yıldızın etrafında dönüyor. Bilim insanları aslında bu yıldızın sınıfının tam olarak ne olduğu konusunda kararsız. Çekirdeğinde yeteri kadar nükleer füzyonu gerçekleştiremediği için bir kahverengi cüce ya da ultra soğuk bir cüce yıldız olabilir.

1-4r31
Buz gezegenin yüzeyinin ve güneşinin bir illüstrasyonu

Bu gizemli yıldıza olan uzaklığı Dünya – Güneş arası kadar olan buz gezegenin, çok zayıf ısı ve ışık alabildiği için bizim Güneş Sistemimizdeki Plüton’dan bile soğuk bir yer olduğu belirtiliyor. (Plüton’un yüzey sıcaklığı – 240 ila – 218 derece arasında değişiyor).

OGLE-2016-BLG-1195Lb gezegeni, NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu ile uygulanan microlensing tekniğiyle keşfedildi. Bu yöntemde arka planda kalan yıldızların güçlü ışıkları kullanılıyor. Bir yıldız, daha parlak başka bir yıldızın tam önünden geçtiği sırada, öndeki yıldızın yerçekimi, arkadaki yıldızın parlaklığını kullanmayı sağlıyor ve öndeki yıldız daha aydınlık bir şekilde görülebiliyor. Eğer öndeki yıldızın etrafında dönen bir gezegen varsa bu süreç içinde gözlemlenebiliyor.

NASA’dan araştırmayı yürüten ekibin lideri Yossi Shvartzvald, “Bu buz gezegen, microlensing yöntemiyle şimdiye kadar bulduğumuz en düşük kütleli küre. Bu teknikle çok uzak ve düşük kütleli gezegenleri görebiliyoruz. Evrende boyut olarak Dünya’ya benzeyen çok sayıda buz kaplı soğuk gezegen olabileceğini düşünüyoruz” açıklamasını yapıyor.

NASA’nın 2020’de uzaya fırlatmayı planladığı Geniş Alanlı Kızılötesi Tarama Teleskobu (WFIRST) ile inanılmaz uzaklıklardaki benzer gizemli dünyaların daha kolay keşfedilebilmesi umuluyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Astronomları şaşırtan gizemli gök cismi

Gökbilimciler beş yıldır dev boyutlarda olan uzak bir kürenin yapısını çözmeye çalışıyor.

Bilim insanları ilk olarak 2012 yılında keşfedilen ve uzayda esrarengiz bir şekilde başıboş dolaşan benzersiz dev gök cisminin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Yeni yapılan gözlemlerde metalik yapı belirtileri ortaya çıktı.

Fransa’daki Grenoble Alpes Üniversitesi’nin, bilimsel araştırmaların yer aldığı ArXiv.org’da yayınlanan yeni çalışmasına göre, Dünya’dan yaklaşık 100 ışık yılı uzaklıkta bulunan ‘CFBDSIR J214947.2-040308.9’ adlı cisim, bir gezegen, kahverengi cüce yıldızı ya da bilinmeyen başka bir şey olabilir. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Yarımküre Astronomik Araştırmalar Organizasyonu (ESO) tarafından 5 yıl önce yapılan açıklamada, Jüpiter’den 4 ila 7 kat büyük olan cismin, “uzayda büyük olasılıkla yıldızı olmadan yalnız dolaşan bir gezegen” olabileceği belirtilmişti. Ancak yeni bir araştırmaya göre durum farklı olabilir.

NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu ve bazı yer teleskopları ile yeni gözlemlerde bulunan Fransız gökbilimciler, nesnenin olağan dışı derecede yüksek bir metal içeriğine sahip olması gerektiğini belirtiyor. Araştırmayı yürüten ekipten Philippe Delorme, “Bu cisim, ya uzayda serbest olarak dolaşan bir gezegen, ya yüksek metalikliğe sahip bir kahverengi cüce, ya da ikisinin bir bileşimi” yorumunu yapıyor.

Kahverengi cüceleri, ne yıldız ne de gezegen kategorisine konabilen gök cisimleri olarak açıklayabiliriz. Yıldızlararası gaz bulutlarının çökmesiyle oluşan kahverengi cüceler, kendilerini yıldız yapacak nükleer tepkimelerin başlayamayacağı kadar hafiftirler. 80 Jüpiter kütlelik sınıra ulaşamadıkları için yeteri kadar ısınamayıp sönerler.

Serbestçe dolaşan gezegenleri ise herhangi bir yıldıza bağlı olmadan uzayda dolaşan gezegen kütlesindeki cisimler olarak sınıflandırabiliriz. Bu tür nesnelerin olası örnekleri daha önceden de bulunmuştu ancak yaşları bilinmeden bunların gerçekten gezegen mi yoksa yıldız olacak kadar madde biriktiremeyen bir kahverengi cüce mi olduklarını öğrenmek mümkün değil. Tahminler yürütülse de CFBDSIR J214947.2-040308.9’un yaşı hesaplanabilmiş değil.

Her iki senaryo da gezegenlerin ve yıldızların nasıl oluştuğu ve davrandığı üzerine önemli sorular ortaya koyuyor. Üçüncü seçenek ise daha önce hiç karşılaşmadığımız, belki de doğal olmayan yollarla oluşmuş, sırlarla dolu bir yer olabileceği gerçeği. Gökbilimciler hayli merak uyandırıcı olan bu gök cismi üzerindeki araştırmalarını sürdürecek.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Andromeda’nın nefes kesen görüntüsü

Astro-fotoğrafçı Rogelio Bernal Andreo, Andromeda Galaksisi’nin eşsiz güzelliğini böyle fotoğrafladı.

Yalnızca 2,5 milyon ışık yılı uzağımızdaki Andromeda Galaksisi ya da teknik adıyla Messier 31, evrenin genişliği düşünüldüğünde hemen yanıbaşımızdaki kapı komşumuz. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). 260 bin ışık yılı genişliğinde olan bu sarmal galaksinin en büyüleyici fotoğraflarından birisini Amerikalı astro-fotoğrafçı Rogelio Bernal Andreo çekti. siteeFotoğrafın orjinal ve büyük haline aşağıdaki linke tıklayarak ulaşabilirsiniz:
Deepskycolors

Görüntünün en güzel özelliklerinden birisi, filtre kullanılmadan tamamen doğal renkleriyle çekilmiş olması. Ancak ışığın çok özel bir dalga boyu (ya da renkleri) kullanılarak saatler boyunca çekim yapıldı. Kırmızı tonlar, evrenimizde en yaygın element olan hidrojeni temsil ediyor.

Mitolojik bir kavram olan Andromeda, ‘zincire vurulmuş prenses’ anlamına geliyor. Spitzer Uzay Teleskobu’ndan elde edilen verilere göre, Andromeda Galaksisi yaklaşık bir trilyon yıldıza ev sahipliği yapıyor.

SAMANYOLU, ANDROMEDA İLE ÇARPIŞACAK

Bilim insanları, Dünya’nın da içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi ile Andromeda Galaksisi’nin yaklaşık 4 milyar yıl sonra çarpışacağını öngörüyor. Araştırmalara göre Andromeda, Samanyolu’nun sahip olduğu hızın 2 katı süratle üzerimize geliyor. Çarpışmanın şiddetiyle iki galaksinin ve barındırdıkları milyarlarca yıldızın yörüngeleri darmadağın olacak. Samanyolu, bugün bulunduğu galaktik merkezinden çok uzaklara savrulacak.

Uzaydaki ‘cehennem’ gezegen

Yaklaşık 3 bin 140 derece yüzey sıcaklığına sahip olan 55 Cancri e, kendi yıldızının etrafındaki dönüşünü sadece 18 saatte tamamlıyor.

Bilim insanları, ilk kez Güneş Sistemi dışındaki uzak bir gezegenin atmosfer verilerini analiz etmeyi başardı.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Spitzer Teleskopu, ilk kez Güneş sistemimizin ötesinde kendi parlaklığını yansıtan bir gezegen tespit etti. Keşif, başka dünyalarda hayat arama çalışmalarında “tarihi bir dönüm noktası” olarak nitelendiriliyor.

Washington’daki NASA merkezinden yapılan açıklamaya göre, 41 ışık yılı uzaklıktaki ‘55 Cancri e’ adlı süper dünya, bizim yer küremizden en az 2 kat büyük ve 8 kat daha ağır. Bilinen hayat şartlarına elverişli olmayan gezegen, kendi yıldızı ‘55 Cancri’ye, Merkür’ün Güneş’e olan uzaklığına göre 25 kat daha yakın. Bu yüzden yaklaşık 3 bin 140 derece yüzey sıcaklığına sahip olan 55 Cancri e, kendi yıldızının etrafındaki dönüşünü sadece 18 saatte tamamlıyor. Yeni gezegen, Dünya’dan büyük olmasına rağmen Neptün ve Jüpiter gibi devlerden hafif olduğu için bir ‘süper dünya’ kategorisine giriyor.

Daha önce uzak gezegenler, kendi yıldızlarının önünden geçtikleri zaman fark edilebiliyor ve gözlemlenebiliyordu. Ancak ilk kez yabancı bir dünya, gönderdiği kızılötesi ışık sayesinde Spitzer’in kameralarına takıldı.

Spitzer programını yürüten bilim adamlarından Bill Danchi, “Teleskoptan gelen veriler bizi hayrete düşürdü. Spitzer, uzak gezegenlerdeki atmosferlerin özelliklerini araştırmada önemli bir öncü. Önümüzdeki yıllarda uzaya fırlatılacak olan James Webb Uzay Teleskopu’nun potansiyel yaşanabilir gezegenleri bulmada işleteceği tekniğin benzerini kullanıyor”  dedi.

Bilim insanları, Spitzer ile 2018’de fırlatılacak olan James Webb Uzay Teleskopu’nun sahip olduğu ileri teknoloji sayesinde, aralarında yaşama elverişli olan ve kendi ışığını yayan gezegenler keşfedilebileceğini kaydediyor.