Mars’ın mavi günbatımı bir başka güzel

Curiosity uzay aracının günbatımında çektiği görüntüler büyülüyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Mars’taki robotu Curiosity, kızıl gezegenin gün batımında nasıl maviye büründüğünü gözler önüne serdi.

‘Mast’ kamerasını kullanan Curiosity bu anlara Gale Krateri yakınlarında şahit oldu. NASA’daki bilim insanlarına göre, Mars atmosferinde bulunan toz, mavi ışığın uzun dalga boyundaki renklerden daha etkili bir şekilde atmosfere nüfuz etmesine yol açıyor. Bu sayede gün batımı sırasında mavi renk, kırmızı ve sarı renklere baskın çıkarak bu manzarayı oluşturuyor. Güneş ışığı, Mars’ın akşam saatlerinde atmosferde daha fazla yol katettiğinden ötürü bu mavi efekt, günbatımında daha fazla belirginleşiyor.

pia19400-16
Fotoğraf: Curiosity, NASA

6 Ağustos 2012’den beri Mars’ta seyahat eden Curiosity aracı, iklim, jeoloji, mikrobiyoloji ve gezegen mühendisliği araştırmalarında kullanılıyor.

Aşağıdaki videoda ise, NASA’nın bir diğer Mars robotu Opportunity’nin 2010 yılında panoramik kamerasıyla çektiği günbatımı anları yer alıyor.

 

Güneş’in yüzeyindeki termonükleer ‘sanat’ (Video)

NASA’nın ‘Termonükleer Sanat’ adıyla yayınladığı klip, Güneş’in şimdiye kadar çekilen en detaylı görüntülerini içeriyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Şubat 2010’da uzaya gönderdiği Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO) uzay aracı tarafından çekilen görüntüler, 4K çözünürlüklü (yatay çözünürlüğü yaklaşık 4 bin piksel) olarak yayınlandı.

30 dakika uzunluktaki göz kamaştıran videoda, milyonlarca derece sıcaklıktaki plazma atmosferi (korona)’da gerçekleşen patlamalar, Güneş lekeleri, adeta ateşten bir yağmura benzeyen ve ‘koronal yağmur’ fenomeni olarak bilinen göz kamaştırıcı manyetik görüntüler yer alıyor. Güneş’in ortalama 6 bin derece sıcaklıktaki yüzeyinde Dünya’dan en az 30 kat büyük bir alanı kaplayan koronal hareketler, berrak ve keskin bir şekilde görüntülere yansıyor.

7/24 Güneş’i takip eden SDO, 6 yıldır yıldızın 200 milyondan fazla fotoğrafını çekti. Bu fotoğraflar sayesinde daha önce kaydedilmemiş netlikte ve detaylı büyüleyici bu görüntüler ortaya çıktı. SDO’nun elde ettiği veriler ışığında bilim insanları Güneş’in hareketlerini, yaklaşık 15,6 milyon derece sıcaklıkta olduğu tahmin edilen çekirdeğini ve Dünya’ya olan etkilerini daha iyi anlamaya çalışıyor.

Dünya’ya son 16 yılda ‘nükleer’ güçte 26 göktaşı çarpmış

Asteroitlerin patladığı bölgelerin yerleşim birimlerinden uzakta ya da okyanuslarda olduğu belirlendi.

ABD’de gökbilimcilerin kurduğu özel bir vakıf, 2000 yılından bu yana Dünya’nın çeşitli bölgelerine 26 büyük göktaşı düştüğünü bildirdi. Nükleer bomba ile aynı güçteki bu göktaşlarının her biri büyük şehirleri yok edebilecek etkiye sahip.

Dünya’yı bu tehditten korumak amacıyla Amerikalı astrofizikçi Piet Hut ile eski NASA astronotu ve fizikçi Ed Lu’nun 2002’de kurduğu B612 Vakfı, yıkıcı göktaşı tehdidinin düşünülenden daha fazla olduğuna dair bir rapor yayınladı.

NÜKLEER BOMBADAN FARKSIZ

Rapora göre, Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması Örgütü (CTBTO)’nun Uluslararası İzleme Sistemi (IMS), 2000’den beri yeryüzünde asteroitlerin sebep olduğu 26 nükleer patlama tespit etti. Güçlü bir şekilde patlamaların olduğu bölgelerin, yerleşim birimlerinden uzakta ya da okyanuslarda olduğu belirlendi.

Patlamaların gücü, 1 ila 600 kiloton TNT kalıbının infilakı ile eş değer. 6 Ağustos 1945’te Hiroshima’ya atılan nükleer bombanın gücü 15 kilotondu ve 40 binden fazla insan hayatını kaybetmişti.

stt

CHELYABİNSK’TEKİ 600 KİLOTON GÜCÜNDEYDİ

Dünyanın değişik yerlerinde 269 tesisi bulunan IMS, yer altında, yer üstünde, su altında ve atmosferde meydana gelen nükleer patlamaları tespit edebiliyor. Elde edilen verilere göre, göktaşlarının büyük çoğunluğu atmosferin yüksek tabakalarında patladı. Dünya’ya çarpana kadar da varlıkları tespit edilemedi. 2000 yılından sonra 1 – 600 kiloton arasında 26 büyük infilak belirlendi. 2013’te Rusya’nın Chelyabinsk bölgesi semalarında patlayan asteroit 600 kiloton gücündeydi. Chelyabinsk’te binlerce bina hasar almış, yaralananlar olmuştu.

10 BİN TEHLİKELİ ASTEROİT

B612’nin yayınladığı raporla ilgili açıklamada bulunan eski NASA astronotu ve fizikçi Ed Lu, “Gözlemlerimiz sonucu, bütün bir ülkeyi veya kıtayı yok etme potansiyeline sahip en büyük asteroitler tespit edilmiş olsa da, 1 milyon tehlikeli göktaşından 10 binden azının büyük şehirleri yerle bir edecek potansiyeli olduğunu belirledik. Bir dahaki büyük çarpışmanın nerede ve nasıl olacağını bilmiyoruz. Bu ‘şehir yok edicilerin’ sebep olabileceği büyük bir felaketi önleyecek tek şey şans” dedi.

B612 Vakfı’nın kuruluş amacı, bir göktaşının yörüngesini değiştirebilecek kontrol mekanizmalarını oluşturmak. Vakfın finansmanını sağladığı Sentinel Uzay Teleskobu’nun umulduğu gibi 2018 yılında faaliyete geçmesiyle tehlikeli 200 bin göktaşının daha etkili bir şekilde takip edilmesi öngörülüyor.

En şiddetli yıldız patlaması gözlemlendi

Bilim insanları, Dünya’nın yakınlarında olsa gezegenimizi tamamen yok edebilecek güçte bir gama ışını patlaması tespit etti.

Bilim insanları, Dünya’nın yakınlarında olsa gezegenimizi tamamen yok edebilecek güçte bir gama ışını patlamasını görüntüledi. Ölen bir yıldızdaki infilak sebebiyle daha önce böylesi parlak ve yüksek enerjiye sahip ışık görülmemişti.

Dünya’dan 3,6 milyar ışık yılı uzaklıkta (1 ışık yılı = 10 trilyon kilometre) gerçekleşen ‘GRB 130427A’ adlı ‘kozmik kıyamet’, ilk olarak 27 Nisan 2013’te tespit edilmişti. NASA’daki gök bilimciler, uzay ve yer teleskopları tarafından tespit edilen bu olayın nasıl gerçekleştiğine dair bir animasyon yayınladı.

‘GRB 130427A’nın en az 97 milyar elektron volt enerji açığa çıkaran bir gama ışını patlaması olduğu belirtiliyor. Başka bir ifadeyle bilinen ışık enerjisinin 35 milyar katı enerji demek. Washington’daki NASA bilim insanlarından Paul Hertz, “Böyle bir şeyi yüzyılda bir ya da iki kez görebilirsiniz. Bu patlamayı tespit edecek hassaslıkta gelişmiş teleskoplarımız olduğu için şanslıyız” dedi.

Evrendeki en şiddetli patlamalar olan gama ışını boşalımlarının, büyük kütleli yıldızların nükleer yakıtlarının bitmesinin ardından kendi ağırlığı altında çökmesiyle ve bir karadeliğe dönüşmesiyle oluştuğu düşünülüyor. Evrendeki çok uzak galaksilerde meydana gelen bu patlamalarda enerjinin büyük kısmı gama ışınlarıyla yayılıyor.

patlamaaa
Swift Teleskobu’na yansıyan patlama

Elde edilen son verilerin ışığında bilim insanları bu büyük patlamaların kaynağının tam olarak belirlenmesinde önemli mesafeler almayı planlıyor. Zira bir gama ışını patlaması nötron yıldızların birleşmesiyle de gerçekleşebiliyor. ‘GRB 130427A’ ile ilgili araştırma sonuçları Science Express ve Astrophysical Journal Letters dergilerinde yayınlandı.

Güneş’teki gizemli küre NASA kamerasına yansıdı

NASA’nın Güneş’i izleyen bir uydusunun çektiği görüntü tartışmaya yol açtı.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’ya ait bir uydu, Güneş’in yakınlarında büyük mavi bir küre belirledi. Ne olduğu bilinmeyen esrarlı kürenin bir süre sonra yok olduğu görüldü.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, söz konusu görüntüleri NASA’nın SECCHI STEREO HI1 uydusundaki kameralar yakaladı. Meksika’da yaşayan Pamela Johnson adlı amatör bir astronom, NASA’nın resmi internet sitesinde yayınlanan görüntüleri incelerken kimsenin dikkat etmediği bir detay yakaladı.

bluee

Güneş’in 15 Kasım’dan itibaren mavi küreyle reaksiyona girdiğini iddia eden Johnson, sonraki günlerde NASA yayınından bazı karelerin silindiğini ve cismin bir süre sonra yok olduğunu belirtti. Paylaşımı izleyen birçok YouTube kullanıcısı, gezegen benzeri yapının hareket etmediğini ancak bir süre sonra tamamen yok olduğunu, arada “silinen” görüntü kareleri olduğunu savundu.

blu22

‘mrreg’ adlı bir YouTube kullanıcısı, “Görüntüleri SECCHI HI1’dan indirdim ve bu tuhaf. Bu ‘anormallik’ 17 Kasım’dan itibaren görülebiliyor. Ancak mavi kürenin görülmesinden önce ve sonra bazı kayıp yerler var” dedi. Bazı kullanıcılar ışığın kaynağının Merkür olduğunu iddia etse de o tarihlerde gezegenin kameraya yansımasının imkansız olduğu belirtildi. Pek çok kullanıcı da, gizemli bir küre olması durumunda NASA’nın bu yayını halka açık bir internet sitesinden yayınlamayacağı konusunda görüş birliğine vardı.

NASA’dan görüntülerle ilgili bir açıklama yapılmadı.

blu33

Bilinen evrenin en ‘soğuk’ yeri

Erboğa Takımyıldızı’ndaki Bumerang Bulutsusu’nun ortalama sıcaklığı -272,15 derece.

Görebildiğimiz evrenin şu ana kadar keşfedilen en soğuk yeri; 5 bin ışık yılı uzaklıktaki Bumerang Nebulası. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). Erboğa Takımyıldızı’ndaki bu nebula (bulutsu), mutlak sıfır sıcaklığından (-273,15 derece) sadece 1 derece daha yüksek, yani -272,15 derece. Uzay boşluğunun ortalama sıcaklığı ise -270 derece olarak biliniyor.

Uzayda süzülen bir hayalete benzetilen bulutsu, en son Şili’de And Dağları üstünde yer alan dünyanın en güçlü telsiz teleskopu ALMA tarafından gözlemlendi. Astronomlar, Bumerang Nebulası’nın gerçek şeklini ve çok soğuk yapısını daha iyi anlayabilmek için ALMA’nın dev antenlerini Erboğa Takımyıldızı’na çevirdi.

NASA’nın California’daki Jet Tahriki Laboratuarı’ndan Raghvendra Sahai, bu ‘ultra-soğuk’ bulutsunun fazlasıyla şaşırtıcı olduğunu belirtiyor: “Yeryüzündeki teleskoplardan izlenildiği kadarıyla nebula, bumerang görünümünde çift loptan oluşuyor. Sanıldığından daha geniş bir yapıda ve hızla uzaya yayılıyor.”

Bulutsuya ‘hayaletimsi’ görüntüyü veren gizemli sisin, görünebilen dalgaboyları gibi bir ışık yanılsaması olduğu düşünülüyor. Bumerang bulutsusu, yıldız çekirdeğinden çıkan gazdan oluşuyor. Bu gaz dışarı doğru saniyede 164 kilometre hızla hareket ediyor ve uzayda çok büyük bir hızla genişliyor. Çok düşük sıcaklığın nedeninin bu hızlı genişleme olduğu belirtiliyor.

Astrophysical Journal’da yayınlanan bir araştırmaya göre, Bumerang Bulutsusu gözlemleri, yok olan yıldızların nasıl zamanla gezegenimsi bulutsulara dönüştüğünü anlamada önemli rol oynayabilir.

sogukk
Fotoğraf: NASA/ESO

Plüton’un altında gizli okyanus

Plüton’un ‘kalp’ şeklindeki donmuş arazisinin altında bir okyanus olabileceğine dair deliller bulundu.

Amerikalı bilim insanları, cüce gezegen olarak bilinen Plüton’un ‘kalp’ şeklindeki donmuş arazisinin altında bir okyanus olabileceğine dair deliller buldu.

Keşif, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’ya ait New Horizons adlı uzay aracı tarafından 2015 Temmuz’unda çekilen fotoğraflar ve toplanan veriler doğrultusunda yapıldı. Yaklaşık 1000 kilometre genişliğinde olan ve kalp şekliyle dikkat çeken Sputnik Planitia bölgesindeki yüzey hareketleri incelendi.

Nature dergisinde bugün yayınlanan iki ayrı araştırma sonucuna göre, Plüton’da bulunan bu yeraltı okyanusu 100 kilometre derinliğinde olabilir. Dünya’daki bütün denizler kadar su sakladığı sanılan bu büyük gizli okyanus, mikrobiyal hayata ve bilinmeyen canlılara ev sahipliği yapabilir.

sputnikk
Altında okyanus olduğu belirlenen Sputnik Planitia bölgesi (Fotoğraf: NASA)

Bilgisayar modelleri, Sputnik Planitia’nın muhtemelen buzla dolu olduğunu gösterdi. Bu da Plüton’un kabuğundaki kırıkları açıklıyor. Analitik bulgular, böyle bir durumun ancak Plüton’nun bir yer altı bir okyanusuna sahip olması durumunda ortaya çıkabileceğini gösteriyor.

Güneş Sistemi’nin en büyük ikinci cüce gezegeni Plüton, Güneş‘e Dünya’dan neredeyse 40 kat daha uzak.

charonn
Plüton’un uydusu Charon’un yüzeyine ait bir illüstrasyon

GÜNEŞ SİSTEMİ’NDE SAKLI OKYANUSLAR

Son yıllarda yapılan keşif ve araştırmalar, Güneş Sistemi’nde bazı gezegenlerin aylarının donmuş yüzeylerinin altında akıcı su olabileceğini gösterdi. Bilim insanları, Jüpiter’in uyduları Europa ile Ganymede, Satürn’ün uyduları Enceladus ile Dione, Neptün’ün uydusu Triton ve Plüton’un uydusu Charon’da saklı okyanuslar olabileceğine dair önemli ipuçları elde etti. Önümüzdeki yıllarda yapılacak insanlı ya da insansız keşif görevleri ile daha net sonuçlara ulaşılabilecek.

İki güneşli ‘yaşanabilir’ gezegen: Kepler-47c

‘Kepler-47c’ adı verilen gezegen, yaşama uygun, yani sıvı suyun olabileceği bölgede bulunuyor.

Bilim insanları, ilk kez iki yıldız etrafındaki yörüngelerinde dönen iki gezegenin yer aldığı bir güneş sistemi tespit etti. Dünya’dan 4 bin 900 ışık yılı uzaklıktaki gezegenlerden biri, kendi yıldızlarına olan uzaklığı sebebiyle “yaşama elverişli” bölge içerisinde bulunuyor. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre)

NASA’nın ‘gezegen avcısı’ Kepler Uzay Teleskopu’nun belirlediği ‘Kepler -47’ adı verilen iki yıldızlı ve iki gezegenli güneş sistemi, Kuğu Takımyıldızı’nda yer alıyor. Çift yıldızlar birbirlerinin çevresinde 7.5 günde dönüyor. Bir yıldız bizim Güneşimize çok benziyor ve Güneş’in yüzde 84’ü kadar parlak. Diğer yıldız ise Güneş’in üçte biri büyüklüğünde ve Güneş’in ancak yüzde 1’i kadar parlak.

kepler11
Kepler-47b (Solda) ve Kepler-47c (Sağda) illüstrasyonu / NASA

Sistemdeki ‘Kepler-47c’ adı verilen gezegen, yaşama uygun, yani sıvı suyun olabileceği bölgede bulunuyor. Gezegen 303 günde çift yıldızın etrafındaki dönüşünü tamamlıyor. Neptün’ün 3 katı büyüklüğündeki bu devin atmosferinin yoğun su buharından oluşmuş bulutlarla kaplı olduğu sanılıyor. Ancak ‘Kepler-47c’nin büyük bir gaz devi olabileceği ve bilinen hayata uygun olmayabileceği de ifade ediliyor.

Diğer gezegen ‘Kepler-47b’ ise 50 günden az bir yörünge dönemine sahip. Kızgın atmosferi sebebiyle yoğun bir metan bulutuyla örtülmüş sıcak bir gezegen olduğu düşünülüyor.

kepler333

NASA’nın California’daki Ames Araştırma Merkezi’nden William Borucki, “Sadece Güneş gibi tek yıldızlar değil birçok yıldızdan oluşmuş sistemler de olduğunu gördük. Şimdi yaşam olabilecek ya da yaşanılabilir özelliklere sahip gezegen türleri arasına çift yıldızlı sistemler de girdi” dedi.

Sıradışı güneş sistemi, bir çift yıldızın çevresinde birden fazla gezegen olabileceğini ve uzaydaki gezegen çeşitliliğini göstermesi açısından tarihi bir keşif olarak nitelendiriliyor.

Uzay istasyonunda ‘ultra yüksek çözünürlüklü’ uçuş (Video)

Dünya’dan 400 kilometre yükseklikteki Uluslararası Uzay İstasyonu ile ilgili Ultra Yüksek Çözünürlüklü (4K) video yayınlandı.

NASA televizyonu, Dünya’dan ortalama 400 kilometre yükseklikteki yörüngesinde seyreden Uluslararası Uzay İstasyonu ile ilgili Ultra Yüksek Çözünürlüklü (4K) bir video yayınladı. 18 dakikalık video, izleyenleri uzay boşluğundaki bu dev laboratuarda büyülü bir yolculuğa çıkarıyor.

Asrın en büyük ‘Süper Ay’ olayı gerçekleşiyor

Ay, yörüngesinin Dünya’ya en yakın olduğu noktasından dev ve parlak bir küre gibi belirecek.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), 14 Kasım’da 21. yüzyılın en büyük Süper Ay’ına tanıklık edileceğini açıkladı. Ay, 70 yıl sonra ilk kez Dünya’ya en yakın ve en parlak konumunda olacak.

Ay, 25 Kasım 2034’e kadar bir daha Dünya’ya bu kadar yakın bir mesafeye gelmeyecek. Süper Ay, dolunaya göre ortalama yüzde 14 daha büyük ve yüzde 30 daha parlak gözlemlenebilecek.

SÜPER AY NEDİR?

Eliptik yörüngesi sebebiyle Dünya’ya olan mesafesi değişen Ay, yörüngesinin Dünya’ya en yakın olduğu noktasından dev ve parlak bir küre gibi beliriyor.

Ay, yerberide (bir gök cisminin etrafındaki dolanım yörüngesinin o cisme en yakın noktası) Dünya ile arasındaki mesafeyi yaklaşık 355 bin kilometreye indiriyor. En uzak olduğu yerötede bu mesafe yaklaşık 405 bin kilometreye çıkıyor. Dünya ile Ay arasındaki normal mesafe ise 384 bin 400 kilometre. Uzmanlara göre Süper Ay’a bakmak için ekstra bir göz korumasına ihtiyaç yok.

‘Süper Ay’ terimini ilk kez Astrolog Richard Nolle 1979’da Horoscope dergisindeki makalesinde kullanmıştı.