‘IC 63’ bulutsusunun büyüleyici görüntüsü Hubble Uzay Teleskobuna yansıdı.
Hubble Uzay Teleskobunun yaptığı sayısız gözlem arasında, Samanyolu Galaksisinin en hoş manzaralarından birisini sunan ‘IC 63’ bulutsusunun yeri bir başka. Kraliçe (Cassiopeia) Takımyıldızı yönünde yer alan ve eşsiz güzelliği ile ‘Cassiopeia’nın Hayaleti’ olarak da anılan bu salma bulutsu, Dünya’dan yaklaşık 550 ışık yılı uzaklıkta parıldıyor. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).
Teleskobun 2016 yılı Ağustos ayında elde ettiği en yeni ‘IC 63’ görseli, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından dün yayınlandı. Son derece ışıltılı bir yıldız olan, 34 bin tane Güneş parlaklığındaki ‘Gama Cassiopeiae’nin beslediği bulutsu, bu yıldızdan açığa çıkan enerjinin parlattığı gaz ve toz yoğunluğu ile şeklini alarak adeta bir hayalet gibi süzülüyor uzayın derinliklerinde.
Mavi – dev sınıfındaki ‘Gama Cassiopeiae’ yıldızından açığa çıkan güçlü ultraviyole ışınlar, bulutsunun hidrojenden oluşan esrarengiz görünümünü meydana getiriyor. ‘IC 63’ün önemli kenar parçaları bu sıcak yıldızdan gelen yoğun radyasyonun etkisiyle parlıyor.
İlk kez 1890 tarihinde Isaac Roberts tarafından gözlemlenen ‘Cassiopeia’nın Hayaleti’nin Hubble tarafından çekilmiş bu büyüleyici fotoğrafının büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA
Çarpışma sürecindeki iki büyük galaksi bu muhteşem görüntüyü oluşturuyor.
Dünya’dan yaklaşık 117 milyon ışık yılı uzaklıkta birleşmekte olan iki sarmal galaksi, şaşırtıcı derecede bir çift gözü andırarak uzaydaki en sıradışı manzaralardan birisini sunuyor.
Bu etkileyici fotoğraf, Şili’nin Atacama Çölü’ndeki ALMA Teleskobu ile Hubble Uzay Teleskobu’nun gözlemleri ile oluşturuldu. Mavi bölgeler Hubble’a, karbonmonoksit gazının bulunduğu kırmızı alanlar ise ALMA’ya ait. Sol taraftaki galaksi ‘NGC 2207’ sağındaki ‘IC 2163’ galaksisini kendisine doğru çekiyor. İki yapının yaklaşık 1 milyar yıl sonra çarpışarak yeni bir sarmal galaksi oluşturacakları düşünülüyor.
ABD’li gökbilimci Michele Kaufman, “Bu tarz galaksi çarpışmalarının az görülmesiyle birlikte ‘göz’ şeklini almaları daha da nadir karşılaşılan bir olay. Galaktik ‘göz kapakları’ sadece onlarca milyon ışık yılı boyunca yayılmış. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre) Bu da bir galaksi için inanılmaz derecede kısa bir ömür süresi demek. Bu tarz gözlemler, iki galaksi çarpıştığında neler olabileceğine dair harika sonuçlar elde edebilmemizi sağlıyor” diyor.
Canis Major (Büyük Köpek) Takımyıldızı’nda bulunan her iki galaksi de yoğun miktarda toz ve gaz içeriyor ve birer yıldız üretim fabrikası gibiler. Sadece ‘NGC 2207’ galaksisinde bugüne kadar dört büyük süpernova (yıldız patlaması) tespit edildi.
‘NGC 2207’ ile ‘IC 2163’ galaksileri ilk olarak İngiliz matematikçi ve gökbilimci John Herschel tarafından 1835 yılında keşfedildiler. İnsanoğlu uzayın derinliklerini gözlemledikçe bu iki galaksinin ‘dik bakışları’ ile karşılaşmaya devam edecek.
SAMANYOLU DA ANDROMEDA İLE ÇARPIŞACAK
Bilim insanları, Dünya’nın da içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi ile en yakın komşusu Andromeda Galaksisi’nin yaklaşık 4 milyar yıl sonra çarpışacağını öngörüyor. Araştırmalara göre, 2,5 milyon ışık yılı uzaktaki Andromeda, Samanyolu’nun sahip olduğu hızın 2 katı süratle üzerimize geliyor. Çarpışmanın şiddetiyle iki galaksinin ve barındırdıkları milyarlarca yıldızın yörüngeleri darmadağın olacak. Samanyolu, bugün bulunduğu galaktik merkezinden çok uzaklara savrulacak.
(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)
‘Thor’un Miğferi’ nebulasının eşsiz güzelliği Hubble Uzay Teleskobu ile görüntülendi.
Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan bilim insanları, Dünya’dan 12 bin ışık yılı uzaklıktaki ‘NGC 2359’ adlı nebulanın (bulutsu) muhteşem bir görüntüsünü elde etti. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).
International Business Times’ın haberine göre, Canis Major (Büyük Köpek) Takımyıldızı’nda yer alan kozmik bulutsu, kanat benzeri uzantıları sebebiyle İskandinav mitolojisindeki tanrı Thor’un başlığına benzediği için ‘Thor’un Miğferi’ olarak da adlandırılıyor. Merkezinde çok nadir görülen Wolf-Rayet sınıfı bir yıldız olan EZ Canis Majoris bulunuyor.
Yaklaşık 30 ışık yılı genişliğindeki bulutsu, çevresindeki moleküler bulut boyunca yayılan ve merkezindeki dev parlak yıldızdan gelen hızlı bir rüzgar tarafından şişirilmiş gibi duran yıldızlararası bir gaz baloncuğuna benziyor. Merkezdeki EZ Canis Majoris yıldızının patlayarak yok oluş (süpernova) öncesi bir aşamada olan aşırı sıcak bir dev olduğu belirtiliyor. Bu tarz yıldızlar, astronomların “hızlı yaşayıp genç ölen” gök cisimleri olarak niteledikleri, bir kaç bin yıllık ömürleri olan ve Güneş’ten en az 20 kat büyük yıldızlar olarak biliniyor.
NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) idaresindeki Hubble Uzay Teleskobu ile elde edilen bu net görüntü, bulutsunun filamentli (ipliksi) yapılarının çarpıcı detaylarını yakalıyor. Parlayan gazın içindeki oksijen atomlarının güçlü ışımasından meydana gelen mavi-yeşil renkler gözler önüne seriliyor.
(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)
Çevresine gaz çıkışı gerçekleştiren bu genç yıldız eşsiz güzelliği ile Dünya’ya göz kırpıyor.
Hubble Uzay Teleskobu’nun yaptığı sayısız gözlem arasında Samanyolu Galaksisi’nin en güzel manzaralarından birisini sunan ‘pelerinli’ yıldızın yeri bir başka. ‘IRAS 14568-6304’ adlı bu genç yıldız, Dünya’dan 2 bin 280 ışık yılı uzaklıkta parıldıyor. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre).
Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) verilerine göre, sesten hızlı bir şekilde açığa çıkardığı gaz tabakası ile kaplı yıldız, 180 ışık yılı genişliğindeki Circinus moleküler bulut kompleksinin ortasında kalıyor. (Circinus bulutu; fotoğraftaki siyah bölge). Bulutun içinde en az 250 bin tane Güneş’in doğumunu sağlayacak kadar gaz ve toz yoğunluğu bulunuyor.
İlk olarak 1983’te fırlatılan Kızılötesi Astronomik Uydusu tarafından keşfedilen IRAS 14568-6304 yıldızının bu muhteşem görselini NASA ve ESA idaresindeki Hubble Uzay Teleskobu elde etti. Optik ışık (mavi) ve kızılötesi (altın turuncu) dalgaboyları kombinasyonundan oluşan fotoğrafın orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA/ESA
‘Vantablack’ adlı madde, milyonlarca karbon nanotüple yapılan özel bir kaplama çeşidi.
İngiliz bilim insanlarının 2014’te keşfettiği dünyanın en siyah maddesi ‘Vantablack’ yeni araştırmalarla daha da karanlık bir hal aldı. Vantablack’i artık materyalleri belirlemek için kullanılan spektrometreler dahi ölçemiyor.
Science Alert’in haberine göre, üretici firma olan İngiliz nano teknoloji araştırma ve geliştirme şirketi Surrey NanoSystems, materyali her geçen gün biraz daha geliştiriyor. Şirket, karbon nanotüplerden ürettiği Vantablack’i ilk tanıttığında, dünyanın en karanlık materyali olduğu açıklanmıştı. Bu madde ışığın yüzde 99,8’ini emiyor ve geriye hiçbir şey yansıtmıyor.
Habere göre, maddenin yeni halinin ışığı absorbe etme oranı daha da yükseldi ancak bu oran açıklanamıyor. Daha doğrusu spektrometreler (tayfölçerler) bu oranı artık hesaplayamıyor. İlk versiyonda ışığı yutma oranının yüzde 99,8 olduğunu düşündüğümüzde, yüzde 0,01 ile yüzde 0,04 oranında bir geliştirme yapıldığını belirtebiliriz.
VANTABLACK TAM OLARAK NEDİR?
Boya, kumaş ya da pigment olmayan Vantablack, milyonlarca karbon nanotüp kullanılarak yapılan özel ve farklı bir kaplama çeşidi. Her biri 20 nanometre kalınlığında olan karbon nanotüpler, yaklaşık 14-50 mikron uzunluğunda yani bir saç telinin çapından 3 bin 500 kat daha küçük. (1 nanometre = milimetrenin milyonda biri. 1 mikron = milimetrenin binde biri). 1 santimetrekare alana 1 milyar tane karbon nanotüp sıkıştırılabiliyor.
Işık, Vantablack’ın üzerine geldiğinde nanotüplerin aralarındaki boşluklara giriyor ve buradan çıkamıyor. Neredeyse hiçbir yansımanın olmaması nedeniyle kusursuz bir siyah yüzey elde edilebiliyor. Bu etkiyi daha iyi anlamak için bir ormanda, klasik 10-20 metrelik ağaçlar yerine 3 kilometre uzunlukta ağaçların altında yürüdüğünüzü hayal edin. Zemine, yani size ne kadar az ışık ulaşacağını bu şekilde daha iyi anlayabilirsiniz.
NERELERDE KULLANILABİLİR?
Vantablack materyalinin geliştirilerek birçok alanda aktif olarak kullanılması planlanıyor (özellikle uzay araştırmaları ve askeri alanda). Askeri alan denilince ilk akla gelen ise şüphesiz bu materyalin kamuflaj olarak kullanılabilir olması. Özellikle kızılötesi kameralar, sensörler ve bilimsel araçlarda da maddeden faydalanabileceği kaydediliyor. Dünyaca ünlü İngiliz heykeltraş Anish Kapoor, geçtiğimiz yıl Vantablack’ın bazı haklarını çalışmalarında kullanmak için satın aldı.
UZAY ARAŞTIRMALARINDA ÇIĞIR AÇABİLİR
1990’da yörüngesine fırlatılan Hubble Uzay Teleskobu’nda kullanılan Aeroglaze Z306 adlı boya, uzaydaki en siyah materyallerden bir tanesi. Vantablack ise bu boyadan çok daha siyah. Teleskopta bulunan maddenin görevi, üzerinden yansıyan ışığı minimuma indirgemek. Bu sayede güneş sistemimizin ve çok uzakların harika fotoğraflarını çekiyor.
Vantablack’in yanında Aeroglaze Z306 siyah gibi bile durmuyor. Araştırmacılar iki materyalin de üzerine ışık yansıttığında, Hubble’ın boyası ışığı geri yansıtırken Vantablack tamamen emiyor. Surrey NanoSystems bu maddenin uzayda kullanımının önünü açmak istiyor. Büyük bir ihtimalle uzaya gönderilecek olan bir sonraki teleskopta Aeroglaze Z306 yerine Vantablack görebiliriz.
(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)
Hubble Teleskobu, bir milyar Güneş kütlesinde ‘istenmeyen’ süper kütleli karadelik gözlemledi.
Hubble Uzay Teleskobu, 100 milyon süpernova (yıldız patlaması)’na eş değer bir güçle kendi galaksisinin merkezinden uzaklaştırılan bir süper kütleli karadelik tespit etti. Bu dev gök cismi, Güneş’ten en az bir milyar kat fazla kütleye sahip.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’dan yapılan açıklamaya göre, Hubble Teleskobu, Dünya’dan 8 milyar ışık yılı uzaklıkta yer alan bir galakside kuasar (optik ve mor ötesi ışınım yayan yıldızımsı ışık kaynağı) gözlemledi. ‘3C 186’ adlı bu ışık kaynağını çok büyük bir karadeliğin oluşturduğu belirlendi. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)
Keşfi ilginç ve benzersiz kılan durum ise şu: Bu büyüklükteki karadelikler genellikle galaksilerin merkezlerinde yer alır. Ancak söz konusu süper kütleli karadelik, galaksinin çekirdeğinden 35 bin ışık yılı uzaklıkta bulunuyor ve galaksinin dışına doğru hızla yolculuğuna devam ediyor.
Bunun sebebinin ne olabileceğini araştıran NASA uzmanları şu sonuca ulaştı: Hubble Uzay Teleskobu aslında iki galaksinin birleşme sürecini görüntülemişti. Merkezlerindeki karadeliklerin birbirlerine yaklaşmasının ardından açığan çıkan 100 milyon süpernova gücündeki inanılmaz yerçekimi dalgası sebebiyle karadeliklerden birisi galaksi dışına doğru ‘kovuldu.’
İşte bir milyar Güneş kütlesindeki bu devasa ve ‘istenmeyen’ karadelik, saatte 7,5 milyon kilometre hızla galaksinin dışına doğru seyahat ediyor. Öyle bir sürat ki, Dünya’dan Ay’a 3 dakikada gidebilmeniz anlamına geliyor. Ancak Hubble’ın görüntülediği bu uzak galaksi o kadar büyük ki, dev karadeliğin galaksiden tamamen çıkması 20 milyon yıl sürecek. NASA uzmanları, böyle bir karadeliğe çok az rastlanıldığını vurguluyor.
KARADELİK NEDİR?
‘Kozmik canavarlar’ olarak da nitelendirilen karadelikler, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve hatta ışığın dahi kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük gök cisimleri olarak biliniyor. Karadeliklerin ‘tekillik’ özellikleri sebebiyle üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları iddia ediliyor. Sahip oldukları ‘yokluğun’ içinde zamanın yavaş aktığı veya hiç akmadığı tahmin ediliyor.
Astronomide hala en büyük soru işaretlerinden birisi olan karadelikler, gizemli varlıkları nedeniyle fizikçilerden gökbilimcilere kadar birçok uzmanın merak ettiği ve üzerinde çalıştığı alanlardan birisi. Süper kütleli karadelikler, Güneş’ten milyarlarca kat büyük kütlelere ulaşabiliyor.
(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)
Dünya’dan 7100 ışık yılı uzaklıktaki bu devasa baloncuğu içindeki yıldız aydınlatıyor.
Hubble Uzay Teleskobu, bir yıldızın etrafını çevreleyen ‘baloncuk’ görünümlü dev bulutsuyu görüntüledi.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ile Avrupa Uzay Ajansı (ESA) kontrolündeki teleskop, büyüleyici bir gözlem gerçekleştirdi. Etkileyici sahne, şimdiden Hubble’ın en seçkin koleksiyonları arasında yer aldı.
Dünya’dan 7 bin 100 ışık yılı uzakta bulunan ve ‘Bubble Nebula’ (Kabarcık Bulutsusu) ismiyle bilinen ‘NGC 7635’ ilk kez 1787 yılında İngiliz astronom William Herschel tarafından keşfedildi. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).
Fotoğrafın büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA
Cassiopeia (Koltuk) Takımyıldızı içinde bir sabun baloncuğu gibi görünen nebula, aslında içerisindeki parlak yıldız ‘Sao 20575’ tarafından ışıklandırılan bir gaz ve toz bulutu. Yaklaşık 7 ışık yılı genişliğinde ve saatte 100 bin kilometre hızla genişlemeyi sürdürüyor. İçindeki yıldız, Güneş’ten 45 kat daha fazla kütleye sahip ve 400 bin kat fazla enerji yayıyor. Baloncuk, yıldızın çok güçlü etkisiyle büyümesini devam ettiriyor. Zira yıldızdan açığa çıkan gaz, saatte 6,4 milyon kilometre hızla yayılan solar rüzgarlar oluşturuyor.
Teleskop, objenin fotoğrafını yakalamak için bünyesindeki Wide Field Camera 3’ü (Geniş Alan Kamerası 3) kullandı. Görüntü aslen 4 farklı görselin bir araya getirilmesiyle oluşturuldu. Uzaya fırlatıldığı 1990 yılından beri birçok çığır açıcı keşfin yapılmasını sağlayan Hubble Uzay Teleskobu, yerini 2018 yılının Ekim ayında faaliyete geçecek James Webb Uzay Teleskobu’na bırakacak.
1987’de meydana gelen süpernovadan arta kalan gaz çemberi halen parlamaya devam ediyor.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Hubble Uzay Teleskobu, 1987 yılında gerçekleşen süpernova (yıldız patlaması)’nın 30. yılına özel bir gözlemde kullanıldı. İnfilaktan geriye kalan görüntü göz kamaştırdı.
NASA’dan yapılan açıklamaya göre, gökbilimciler 23 Şubat 1987 günü son 400 yılın en parlak süpernovasını tespit etti. ‘Supernova 1987A’ (SN 1987A) adı verilen gök olayı, aylar boyunca 100 milyon tane Güneş’in gücü ile ışıldadı.
Dünya’dan yaklaşık 168 bin ışık yılı uzaklıkta, Büyük Magellan Bulutu içindeki Tarantula Nebulası yakınlarında gerçekleşen SN 1987A, geçtiğimiz yıllar boyunca birçok araştırmaya konu oldu. Elde edilen son verilere göre, patlamayla yıldızdan hızla açığa çıkan materyaller, yıldızın evriminin önceki aşaması ‘kırmızı dev’ döneminde üretilen daha yavaş bir rüzgarla çarpıştı. Süpernovanın şok dalgası, yıldızın ömrünün sonlarına doğru açığa çıkardığı gaz yoğunluğunun da ötesine geçti. Böylece süpernovanın bu muhteşem görüntüsü oluştu.
Fotoğrafın büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA
Merkezde görülen ve büyümeye devam eden parlak gaz çemberinin çapı 1 ışık yılı genişliğinde. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). Halkanın ötesindeki süreç ise şu an bir gizem. Süpernovanın merkezinde arta kalanın nötron yıldızı ya da karadelik olması beklenirken ne oluştuğu henüz tam bilinmiyor.
Gaz çemberinin patlamadan önce yaklaşık 20 bin yıldır orada olduğu sanılıyor. 1987 yılındaki süpernovanın ortaya çıkardığı enerji, çemberin böyle güçlü bir şekilde parlamasını sağlıyor. Fotoğraftaki en ilginç detaylardan birisi de, gaz çemberinin altında ve üstünde görülen ‘enkaz’ halkaları. Bu halkalar birbirlerinden saatte 32 milyon kilometre hızla uzaklaşmaya devam ediyor.
Aşağıdaki video klipte SN 1987A’ya yapılan bir yakınlaştırma (zooming) görüntüsü yer alıyor:
Bu videoda ise süpernovada yıllar içinde gerçekleşen değişim gösteriliyor:
SÜPERNOVA NEDİR?
Araştırmalara göre, Güneş’ten daha fazla kütleye sahip yıldızlar, çekirdeklerindeki tüm atomları demire dönüştürdüklerinde kütle çekime karşı koyacak füzyon enerjilerini de tüketmiş oluyor. Kontrolü tekrar ele geçiren kütle çekim, yıldızın çekirdeğini 100 milisaniye gibi bir sürede kendi üstüne çökerterek ya bir karadelik ya da nötron yıldızı oluşmasını sağlıyor.
Merkezdeki atomların bozulmaları sonucu oluşan nötrinolar (nükleer fizikte kütlesiz olarak belirlenen madde) yayılarak nükleer tepkimelerin devam ettiği dış katmanları inanılmaz yüksek sıcaklıklara çıkartıyor. Uzaya doğru genleşen yıldız, olağanüstü bir güçle patlıyor. Büyük bir yıldızın patlaması bir galaksinin tüm ışığını bastırabiliyor.
Astronomlar her galakside ortalama 100 yılda bir süpernova gerçekleştiği görüşünde. Bizim galaksimiz Samanyolu’ndaki en son yıldız patlaması, 1604 yılında Alman bilim insanı Johannes Kepler tarafından gözlemlenmişti.
(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)
Hubble Teleskobu, yıldız ölümüyle oluşan Sukabağı Bulutsusu’nun büyüleyici bir fotoğrafını çekti.
Evreni izlemek için uzaya fırlatıldığı 1990’dan bu yana insanoğlunun pek çok keşif yapmasını sağlayan emektar Hubble Uzay Teleskobu, düşük kütleli Güneş benzeri bir yıldızın ölümüyle oluşan Calabash (Sukabağı) Bulutsusu’nu görüntüledi.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ile Avrupa Uzay Ajansı (ESA) yönetimindeki teleskop, ‘Çürük Yumurta’ adıyla da bilinen bu gezegenimsi bulutsunun eşsiz güzellikteki fotoğrafını çekti. Harika görünümüne rağmen içerdiği bol miktardaki sülfür kimyasal bileşiğinden ötürü bölgenin gerçekten çürük yumurta gibi kötü koktuğu sanılıyor. Neyse ki Dünya’dan 5 bin ışık yılı uzaklıkta, Pupa Takımyıldızı yönünde yer alıyor. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre).
Bu evrede ölmekte olan yıldızlar, dönüşüm safhalarında iyonlaşan ve parlayan gaz kümelerini uzaya saçmaya başlıyor. Giderek genleşen yıldızın merkezindeki aşırı sıcaklık, gazları harekete geçiriyor ve binlerce yıl boyunca uzayın karanlığında parlamasını sağlıyor. Fotoğrafta sarı rengiyle dikkat çeken gaz kütlesi, ölen yıldızdan saatte yaklaşık 1 milyon kilometre hızla açığa çıkıyor.
Fotoğrafın büyük ve orjinal haline yandaki linkten ulaşabilirsiniz: NASA
Kartal Nebulası’ndaki bu üç sütun, bir süpernova ile yok olmadan önce adeta yıldız fabrikasıydı.
NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu ile ilk kez 1995 yılında gözlemlenen meşhur ‘Yaratılış Sütunları’ daha önce görülmemiş detaylarıyla yeniden fotoğraflandı.
Dünya’dan 6 bin 500 ışık yılı uzaklıktaki Kartal Nebulası’nda yer alan 3 dev sütunun eski fotoğrafı, Hubble’ın elde ettiği en büyüleyici görsellerden biri olarak kabul ediliyordu. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre.)
Gökbilimciler, içerideki gazın kütleçekimsel olarak büzülüp yıldız oluşturacak kadar yoğun olmasından dolayı bölgenin adeta bir ‘yıldız fabrikası’ olduğunu keşfetmiş, yeni doğan yıldızlardan ötürü de bu eşsiz güzellikteki yapılara ‘Yaratılış Sütunları’ adını vermişti.
Moleküler hidrojen gazı ile tozdan oluşan ve birkaç ışık yılı büyüklükte olan 3 sütun, Hubble Uzay Teleskobu’nun 25. yılı çalışmaları kapsamında daha net, keskin bir şekilde ve hiç görülmemiş detaylarıyla yeniden görüntülendi. Yeni fotoğraflar, ABD’nin Seattle kentindeki ‘Astronomical Society’ toplantısında yayınlandı.
‘Yaratılış Sütunları’ ile ilgili asıl ilginç olan ise uzun zaman önce yok oldukları gerçeği. Bilim insanları, söz konusu toz ve gaz bulutlarının 6 bin yıl önce bir süpernova (yıldız patlaması) ile dağıldığını belirtiyor. Ancak sütunlar Dünya’ya o kadar uzak ki, ışık hızına rağmen yok oluşlarını görmemiz için bin yıl daha geçmesi gerekecek.
Hubble’ın elde ettiği görselin orjinal haline aşağıdaki linke tıklayarak ulaşılabilirsiniz: