Uzayın derinliklerinde gizemli ‘halka’ (Video)

Gelişmiş yer ve uzay teleskopları, her gün gözlemlenebilen evrenin karanlık derinliklerinde şaşırtıcı keşiflere imza atıyor. İnsan zihnini zorlayan, neredeyse sonsuz bir uzaklıktaki bu ışık halkası, aslında yuvamız Samanyolu’na çok benzeyen bir yıldız kümesi (galaksi).

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Şili’deki ALMA Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler, uçsuz bucaksız boşluğun görülebilen en uzak noktalarında, Samanyolu’na çok benzeyen bir galaksiyi ortaya çıkardı. ‘SPT0418-47’ adı verilen bu galaksi o kadar uzak ki, ışığının bize ulaşması 12 milyar yıldan uzun sürüyor. Araştırmacıların iddiasına göre galaksiyi evrenin yaşının sadece 1,4 milyar yıl olduğu esnada görüyoruz.

SPT0418-47’nin Samanyolu’na benzeyen en az iki özelliği bulunuyor: Dönen bir diski ve galaksi merkezi civarında çok sayıda yıldız grubunun sıkıca toplandığı bir çekirdeği. Bilinen evrenin erken tarihinde ilk kez bir galaksi çekirdeğinin görüldüğü SPT0418-47, Samanyolu’nun en uzak benzeri ünvanını elde etmiş oluyor.

SPT0418-47 gibi uzak galaksileri araştırmak, onların nasıl oluştuklarını ve büyüdüklerini anlamak için bir temel teşkil ediyor. Gördüğümüz bu galaksi o kadar uzak ki, bildiğimiz evrenin yaşı o zaman şimdiki yaşının sadece yüzde 10’u kadardı. Gökbilimciler bu nesneyi inceleyerek aslında zamanda geriye doğru bakıyor ve bebek galaksilerin tam olarak oluşmaya başladıkları zamana geri dönüyor.

Galaksiler çok uzak olduklarından bazen küçük ve sönük birer noktaya benzeyen bu nesnelerin ayrıntılı gözlemleri neredeyse en güçlü teleskoplarla bile mümkün olmuyor. ESO araştırma ekibi, bu sorunun üstesinden gelebilmek için yakın bir galaksiyi güçlü bir büyüteç gibi kullandı — kütle-çekimsel mercekleme olarak bilinen bir etki — ve bu sayede ALMA ile uzak geçmişin benzeri görülmemiş ayrıntıları elde edildi. Bu etkide, daha yakında bulunan galaksinin çekimsel etkisi uzak galaksinin ışığını bozarak bükmekte ve o nesnenin şekilsiz ve daha büyük görünmesini sağlamakta.

Kütle-çekimsel olarak merceklenen uzak galaksi, neredeyse tam hizalanmaları sayesinde yakın galaksi etrafında mükemmele yakın bir ışık halkası şeklinde görülüyor. Araştırma ekibi uzak galaksinin gerçek şeklini ve gaz hareketini ALMA verilerini kullanarak yeni bir bilgisayar modelleme yöntemi ile ortaya çıkardı. Bilim insanları, SPT0418-47’nin yeniden oluşturulan halini ilk gördüklerinde inanamadıklarını, bir define sandığı açılması gibi heyecanlandıklarını belirtiyor.

Almanya’daki Max Planck Astrofizik Enstitüsü’nden araştırmaya katılan Simona Vegetti, “Bulduğumuz şey oldukça şaşırtıcıydı; yüksek oranda yıldız oluşumu ve bu nedenle yüksek enerjili süreçlerin gerçekleştiği bir yer olmasına rağmen, SPT0418-47 erken evrende şimdiye kadar gözlenmiş olan en düzenli disk yapısına sahip. Bu hiç beklenmeyen bir sonuç ve galaksilerin nasıl geliştiklerine dair düşüncelerimiz üzerinde önemli etkileri olacak. Her ne kadar SPT0418-47 bugün gördüğümüz sarmal galaksilere benzer disk ve diğer özellikleri olsa da, Samanyolu’ndan çok farklı bir yıldız kümesine dönüşebilir” diyor.

Bu beklenmedik keşif, bilinen erken evrenin bir zamanlar inanıldığı gibi kaotik olmayabileceğini ima ediyor. Büyük Patlama’dan bu kadar kısa bir süre sonra böyle düzenli bir galaksinin nasıl oluşabileceğine dair birçok soruyu da gündeme getiriyor.

ESO’nun diğer teleskoplarının da katılacağı yeni gözlemlerle bu ‘bebek’ galaksilerin gerçekte ne kadar yaygın oldukları ve tahminlerden daha az kaotik olup olmadıkları ortaya çıkarılacak.

İki yıldız birleşti, bu görüntü ortaya çıktı (Video)

Şili’deki ALMA teleskoplarını kullanan gökbilimciler, iki yıldız arasındaki meydan okumanın sonucunda ortaya çıkan tuhaf gaz bulutlarını gözlemledi. Yıldızlardan biri öylesine büyüdü ki diğerini yuttu, öbürü de karşılığında partnerinin etrafında sarmal çizerek dış katmanlarını kaybetmesine neden oldu.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, tıpkı insanlar gibi, yıldızlar da zamanla değişir ve sonunda ölürler. Güneş ve benzeri yıldızlar, çekirdeğindeki tüm hidrojeni yaktıktan sonra büyük ve parlak kırmızı dev yıldızlara dönüşürler. Sonunda, ölmekte olan Güneş dış katmanlarını kaybeder ve geride beyaz cüce adı verilen sıcak ve yoğun çekirdeği kalır.

İsveç’teki Chalmers Teknoloji Üniversitesi’nden araştırmaya katılan Hans Olofsson, gizemli çarpışmaya ilişkin şunları söyledi: “HD 101584 yıldız sistemi, bu ölüm sürecinin, düşük kütleli yoldaş yıldızın dev yıldız tarafından girdap içine çekilip yutulması sebebiyle olması gerekenden daha erken ve çarpıcı bir biçimde sonlanması açısından özel bir sistem.”

Olofsson ve ekibi, HD 101584 çift yıldız sisteminde olanların bir yıldız savaşına benzediğini söylüyor. Ana yıldız bir kırmızı deve dönüşmek için şişerken, küçük kütleli arkadaşını içine alacak kadar büyüdü. Karşılığında, küçük yıldız dev yıldızın çekirdeğine doğru sarmal hareket yapmaya başladı. Bu manevra büyük yıldızın gaz katmanlarının etkileyici bir biçimde dağılarak ve geride çekirdeğini bırakarak patlamasına yol açtı.

Ekip, HD 101584 bulutsusundaki gazın karmaşık yapısının sebebinin, küçük yıldızın kırmızı deve doğru yaptığı sarmal hareketin yanı sıra bu süreçte oluşan gaz jetleri olduğunu kaydediyor. Zaten bozulmuş gaz tabakalarına ölümcül bir darbe olan bu jetler, önceden dışarıya atılmış materyaller yoluyla gaz halkaları ve bulutsuda görülen mavimsi ve kırmızımsı lekeler oluşturarak patlıyor.

Çalışmaya İsveç Uppsala Üniversitesi’nden katılan Sofia Ramstedt şöyle diyor: “Hali hazırda Güneş benzeri yıldızların ölüm sürecini betimleyebiliyoruz ancak neden ve tam olarak nasıl gerçekleştiğini açıklayamıyoruz. HD 101584 bu bulmacayı çözmek için bize önemli ipuçları veriyor. HD 101584 bölgesinin detaylı görüntüleriyle birlikte, daha önce bulunduğu dev evresi ile yakın zamanda dönüşeceği yıldız kalıntısı arasındaki bağlantıyı kurabiliriz.”

Bilim insanları, uzayın derinliklerinde gerçekleşen bu felaket sayesinde Güneş gibi yıldızların yaşamının son evresini daha iyi anlamayı umuyor.

Çok uzak bir galakside oksijen izi (Video)

Galaksi içindeki iyonlaşmış oksijen ışıması, Şili’deki iki büyük teleskop tarafından keşfedildi.

Şili’deki VLT ve ALMA Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler, evren henüz 250 milyon yıl yaşındayken oluşmuş; 13,3 milyar ışık yılı uzaklıktaki antik bir galaksiyi gözlemledi. Bu gizemli diyarda bilinen evrenin en uzak oksijen tespiti de yapıldı. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, MACS1149-JD1 adlı galaksideki yıldız oluşumunu belirlemek için gözlemlerde bulunan bilim insanları, buradaki yıldızların beklenmedik şekilde erken, yani Big Bang (Büyük Patlama)’dan sadece 250 milyon yıl sonra oluştuğunu tespit etti.

Araştırma kapsamında, galaksi içinde iyonlaşmış oksijenin saldığı oldukça sönük bir ışıma belirlendi. Bu kırmızı-ötesi ışık, uzaydaki seyahati boyunca evrenin genişlemesi sayesinde Dünya’ya ulaşana dek dalga-boyu 10 kez uzayarak ALMA tarafından izlenebilir hale geldi.

Ekip, sinyalin 13,3 milyar yıl önce salındığını ortaya çıkardı. Bu da herhangi bir teleskop tarafından şimdiye kadar yapılmış en uzak oksijen tespiti demek. Oksijenin varlığı, bu galaksi içinde önceki nesil yıldızların varlığına işaret eden açık bir sinyal.

MACS1149-JD1 galaksisindeki erken yıldız oluşumunu gösteren bir simülasyon:

Çalışma sırasında ALMA tarafından algılanan oksijen ışığına ilave olarak, ESO’nun Çok Büyük Teleskopu (VLT) tarafından da zayıf bir hidrojen salınımı tespit edildi. Galaksinin uzaklığı bu gözlem sayesinde belirlendi ve oksijen gözleminden elde edilen uzaklık bilgisi de doğrulandı. Bu da MACS1149-JD1’i, ALMA ve VLT tarafından şimdiye kadar uzaklığı hassas bir şekilde belirlenmiş en uzak galaksi haline getirdi.

Osaka Sangyo Üniversitesi ve Japon Ulusal Gökbilim Gözlemevi araştırmacısı Takuta Hashimoto, “ALMA verilerindeki uzak oksijen sinyalini görünce heyecanlandım. Bu keşif gözlenebilir evrenin sınırlarını daha geriye götürüyor” diyor.

Londra Üniversitesi (UCL)’den çalışmaya katılan Nilocas Laporte ise, “Bu galaksi, evren sadece 500 milyon yıl yaşındayken görülmüş olmasına rağmen yine de yetişkin yıldızlardan oluşan bir popülasyona sahip. Bu sayede galaksiyi kullanarak kozmik hikayenin daha erken, tamamen bilinmeyen dönemini araştırabiliyoruz” ifadelerini kullanıyor.

eso
MACS 1149-JD1 galaksisi (ESO)

BÜYÜK PATLAMA (BIG BANG) VE SONRASI

Araştırmalara göre, Büyük Patlama’dan sonra bir süre evrende oksijen yoktu. İlk yıldızlardaki çekirdek birleşmesi süreciyle oluştu ve bu yıldızlar öldükten sonra uzaya saçıldı. MACS1149-JD1 içindeki oksijen tespiti, evrenin başlangıcından sonraki 250 milyon yıl içinde bu ilk nesil yıldızların çoktan oluştuklarına ve oksijen saldıklarına işaret ediyor.

MACS1149-JD1 içinde görülen yıldızların yaşı, gökbilimcilerin romantik bir şekilde ‘kozmik şafak’ olarak adlandırdıkları dönemde, ilk galaksilerin ne zaman oluşmaya başladığı sorusunu gündeme getiriyor. Son araştırma ile galaksilerin doğrudan tespit edebildiğimizden çok daha önce oluştukları ortaya çıkmış oldu.

UCL’de kıdemli gökbilimci olan Richard Ellis ise şu sonuca varıyor: “Kozmik şafağın ne zaman gerçekleştiğini belirleyebilmek, evren-bilim ve galaksi oluşumunun kutsal kasesi gibidir. Yeni MACS1149-JD1’in gözlemleriyle ilk yıldız ışıklarına doğrudan şahit oluyoruz!”

İşte bilinen evrenin en büyük kütleli yapısı!

Gökbilimciler evrenin ilk zamanlarındaki büyük kozmik çarpışmaların başlangıcına şahit oldu.

Bilim insanları, gözlemlenebilen evrenin derinliklerinde çarpışıp birleşen 14 dev galaksinin oluşturduğu bir ‘mega galaksi’ keşfetti. Bilinen evrendeki en büyük kütleli yapı olabilir.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, ABD’deki Yale Üniversitesi’nden Tim Miller ile İngiltere Edinburgh Üniversitesi’nden Iván Oteo liderliğindeki iki uluslararası bilim ekibi, Şili’nin Atacama Çölü’ndeki ALMA ve APEX teleskoplarını kullanarak ‘SPT2349-56’ adı verilen devasa galaksi kümelerini meydana getiren yoğunlaşmaları ortaya çıkardı.

Big Bang (Büyük Patlama)’dan yalnızca 3 milyar yıl sonra, yani yaklaşık 12,4 milyar yıl önce gerçekleşen birleşmenin kar topu etkisiyle büyümeye devam ettiği, yüzlerce galaksiyi içine aldığı ve 1000 trilyon Güneş kütlesine ulaştığı düşünülüyor. Bu da SPT2349-56 galaksi kümesini görülebilen evrendeki en büyük yapı haline getiriyor.

yildiz1
SPT2349-56 galaksi kümesi (ESO)

Görselin büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: ESO

Bu kozmik yığınların içindeki yıldız oluşumu bakımından zengin galaksiler ile olağandışı yıldız oluşum miktarı, bölgeyi genç evrende şimdiye kadar gözlemlenmiş en hareketli yer haline getiriyor. Burada her yıl binlerce yıldız meydana geliyor. Bu oran kendi galaksimiz Samanyolu’nda sadece bir tane.

Yüksek çözünürlüklü yeni ALMA gözlemlerine göre, SPT2349-56 içindeki 14 büyük galaksinin her biri, birbirlerine Samanyolu ile Macellan Bulutları arasındaki uzaklığa benzer bir mesafedeyken birleşmeye başlıyor. Yani yaklaşık 158 bin 200 ışık yılı. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Araştırmanın baş-yazarı Tim Miller, “Bu oluşumların kısa bir sürede nasıl bu kadar büyüdükleri halen bir gizem. Herhangi bir zamanda, Evren’in herhangi bir köşesinde bu gökadalara rastlamak kolay değil. Gökbilimcilerin bekledikleri gibi milyarlarca yılda bir araya gelmediler. Bu keşif büyük kütleli galaksilerin bir araya gelerek nasıl devasa kümeler oluşturduklarını anlamak için büyük bir fırsat” açıklamasını yapıyor.

Bir gaz balonuna hapsolan yıldız: ‘U Ant’

Ömrünün sonundaki yaşlı bir yıldız, dışarı püskürttüğü madde ile çevrelenmiş durumda.

Şili’deki ALMA Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler, Dünya’dan 900 ışık yılı uzaklıktaki tuhaf kırmızı yıldız U Ant (U Antliae) tarafından uzaya salınan balon şekilli maddenin dikkat çekici görüntüsünü yakaladı. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Antlia (Pompa) Takımyıldızı’nda yer alan bu oldukça yaşlı yıldızın etrafında ince bir küresel kabuk bulunuyor. Bir karbon yıldızı olan U Antliae’nin yaklaşık 2 bin 700 yıl önce kısa bir süre boyunca hızlı kütle kaybı sürecinden geçtiği belirtiliyor.

Bilim insanları, sadece birkaç yüzyıl süren bu dönemde, kabuğu oluşturan maddenin yıldızdan yüksek hızlarda atıldığı sonucuna varıldı. Kabuğun ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ile ipliksi alt-yapılar olarak bilinen ince, şeritler halinde gaz bulutlarına dair bazı kanıtlar görüldü.

uant2
U Antliae yıldızı (ALMA/ESO)

Bu yıldızdaki kabuk yapısının kimyasal içeriği, atmosferi ve kendisini oluşturan kütle kaybının anlaşılması, erken evrende yıldızların nasıl geliştiklerini düzgün bir şekilde anlamak için önemli. Gözlemler, gökbilimcilerin yıldızların yaşamlarının son dönemlerini nasıl geçirdiklerini anlamalarına da yardımcı olacak.

Dürbün kullanan dikkatli bir gözlemciyseniz, güney gök küresindeki sönük Pompa Takımyıldızı’nda parlaklığı haftalık olarak hafifçe değişen oldukça kırmızı bir yıldız görürsünüz. Güneş’ten 350 kat büyük ve 8 bin kat parlak olan olağanüstü güzellikteki antik U Antliae yıldızına bakıyorsunuz demektir.

Buz yağmurlarıyla beslenen karadelik keşfedildi

Dünya’dan 1 milyar ışık yılı uzakta eşi benzeri görülmemiş kozmik fırtına koşulları yaşanıyor.

Şili’deki ALMA Teleskobu’nu kullanan uluslararası gökbilimci ekibi, şimdiye kadar görülmeyen bir kozmik hava olayına şahit oldu. Dünya’dan yaklaşık 1 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir galaksinin merkezinde yer alan süper kütleli karadeliğin üzerine donmuş gazlardan oluşan yağmurlar yağdığı tespit edildi.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, söz konusu araştırma, galaksiler arasında bulunan sıcak gazların soğuyup bir araya geldiğini, bir galaksinin merkezine doğru ilerlediğini ve merkezdeki süper kütleli karadeliği beslediğini gösteren doğrudan ilk kanıtları içeriyor. Galaksi çapındaki donmuş gazlardan oluşan buz yağmuru fırtınasının, Güneş’ten 300 milyon kez büyük bir karadeliğe ‘aktığı’ belirlendi.

ABD’deki Yale Üniversitesi’nden Grant Tremblay’ın lideri olduğu ekip, ALMA’yı kullanarak tümüne ‘Abell 2597’ adı verilen ve yaklaşık 50 galaksiden oluşan aşırı parlak bir kümeyi inceledi. Bu galaksilerin arasındaki uzayı kaplayan ve sıcak iyonlaşmış gazdan oluşan yoğun bir atmosfer bulunuyor. Tremblay, “Oldukça sıcak olan bu gaz hızlı bir şekilde soğuyarak, yoğunlaşabilir ve yeryüzü atmosferindeki nemli havaya benzer şekilde ısınarak yağmur bulutlarını meydana getirebilir. Daha sonra yeni oluşan yoğun bulutlar galaksi üzerine yağarak yıldız oluşumuna yakıt sağlar ve süper kütleli karadeliği besler” diyor.

karadelik1
Süper kütleli karadelik ve etrafındaki gaz bulutları illüstrasyonu (ESO)

Astronomlar, merkezdeki en parlak galaksinin çekirdeğinde şu inanılmaz manzarayı keşfetti: Süper kütleli karadeliğe doğru saatte yaklaşık bir milyon kilometre hızla ilerleyen üç büyük soğuk gaz kütlesi. Her bulutun içeriği yaklaşık bir milyon Güneş kütlesi miktarında ve onlarca ışık yılı genişliğindeler. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Gaz bulutlarının merkezi, karadelikten yaklaşık 300 ışık yılı uzaklıkta, gökbilimsel ifadeyle yenilip yutulmanın sınırındalar. ALMA, karadelik etrafında sadece üç tane soğuk gaz bulutu keşfedebilmiş olsa da, gökbilimcilere göre yakın çevrede bulunan binlercesi karadeliğin uzun bir süre yakıtı olmaya devam edecek.

Bilim insanları, önceden süper kütleli karadeliklerin galaksinin dış kısmındaki halede bulunan sıcak iyonlaşmış gazı yuttuklarını düşünüyordu. Yeni ALMA gözlemlerine göre, karadelikler ayrıca oldukça soğuk dev moleküler gaz bulutlarının kaotik yağmurlarıyla da beslenebiliyor. Gökbilimcilerin sonraki adımı, ALMA’yı kullanarak bu “yağmur fırtınalarının” diğer galaksilerdeki kozmik hava durumuna etkisini araştırmak olacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Güneş benzeri yıldızın etrafında yaşam bileşenleri keşfedildi

ALMA Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler yaşamın yapı taşlarından bir maddeyi tespit etti.

Bilim insanları, Dünya’dan yaklaşık 400 ışık yılı uzaklıkta, Güneş benzeri yıldızların oluşumlarının oldukça erken dönemlerini gözlemledi. Araştırma sırasında yaşamın temel kimyasal yapı taşlarından biri olan ‘metil izosiyanat’ maddesi izlerine rastlandı. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan basın açıklamasına göre, Şili’nin Atacama Çölü’nde yer alan Büyük Milimetre/milimetre-altı Dizgesi (ALMA) Teleskobu’nu kullanan uluslararası çapta iki astronom ekibi, çoklu yıldız sistemi ‘IRAS 16293-2422’de metil izosiyanat adlı prebiyotik karmaşık organik molekül tespit etti.

Araştırmaya Hollanda’dan katılan Niels Ligterink, “Bu yıldız sisteminde sürprizler devam ediyor! Şekerlerin keşfinden sonra, şimdi de metil izosiyanat bulduk. Bu organik moleküller ailesi bildiğimiz anlamdaki yaşamın biyolojik temelleri olan protein formundaki aminoasitlerin ve peptidlerin sentezinde rol oynamaktadır” diyor.

eso_1
Metil izosiyanat illüstrasyonu (ESO)

Bilim insanları, ALMA’nın gelişmiş özelliklerini kullanarak söz konusu molekülleri radyo tayfı boyunca çok sayıda farklı ve özel dalgaboylarında gözlemleme fırsatı buldu. Henüz yeni doğan genç yıldızlara yakın iç kısımlarda bulunan sıcak ve yoğun gaz ve toz kozasında benzersiz kimyasal izlere rastladılar. Her iki ekip de metil izosiyanata dair izleri ayrı ayrı belirledi. Sonrasında molekülün kökenini bulmak için bilgisayarla kimyasal modelleme ve laboratuvar deneyleri gerçekleştirdiler.

‘IRAS 16293-2422’ sistemini, Yılancı (Ophiuchus) Takımyıldızı doğrultusunda, ‘Rho Ophiuchi’ adı verilen yıldız oluşum bölgesinde ve yaklaşık 400 ışık yılı uzaklıkta yer alan genç yıldızlardan oluşan bir çoklu yıldız sistemi olarak açıklayabiliriz. ALMA ile alınan yeni sonuçlar bu genç yıldızların her birinin etrafında metil izosiyanat bulunduğunu gösteriyor.

eso1604d2
Rho Ophiuchi yıldız oluşum bölgesi (ALMA/ESO)

Niels Ligterink şunları söylüyor: “Bu molekülleri tespit etmek bir yana, nasıl oluştuklarını da anlamak istiyoruz. Laboratuvar deneylerimize göre metil izosiyanat yıldızlar arası uzaydakine benzer şekilde çok soğuk koşullar altında buz parçacıkları üzerinde oluşabilmektedir. Buna göre bu molekül aslında çoğu genç güneş benzeri yıldızın etrafında bulunuyor.” 

Araştırmayı yürüten ekipten Víctor M. Rivilla ise şu yorumda bulunuyor: “Elde ettiğimiz sonuçlar bizi heyecanlandırıyor, çünkü bu öncül yıldızlar yaşamının başlangıcındaki Güneş’e oldukça benziyor ve özellikle Dünya boyutlarındaki gezegenlerin oluşabilmesi için uygun koşullar barındırıyorlar.”


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Halkalı yıldızın en net hali görüntülendi

‘Sauron’un Gözü’ adıyla da bilinen yıldız, uzaydaki en parlak gök cisimlerinden biri.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO), Şili’deki ALMA radyo teleskopları ile ‘Sauron’u Gözü’ olarak da bilinen Fomalhaut yıldızının bu zamana kadarki en net fotoğrafının elde edildiğini bildirdi.

ESO’dan yapılan açıklamaya göre, Piscis Austrinus (Güney Balığı) Takımyıldızı’nda yer alan ve gökyüzündeki en parlak yıldızlardan birisi olan Fomalhaut, Dünya’dan yaklaşık 25 ışık yılı uzaklıkta ve büyüklüğü Güneş’ten oldukça fazla. Ayrıca Güneş’e oranla 18 kat daha parlak ve 2 bin 720 derece daha sıcak. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

https://twitter.com/almaobs/status/865234179524571137

Görselin büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: ESO

Fomalhaut sistemindeki kuyruklu yıldızlardan açığa çıkan gaz ve kozmik tozdan oluşan parlak disk, merkezdeki yıldızdan yaklaşık 20 milyar kilometre uzaklıkta ve 2 milyar kilometre genişliğinde.

Astronomlar, net bir şekilde görülebilen halkanın, göktaşlarını ve kuyruklu yıldızları yörüngenin dar alanına doğru çekip birbirleriyle çarpışmasına sebep olan bir gezegenin varlığıyla oluşabileceğini düşünüyorlardı. Böylece 2008’de yıldızın etrafında dönen dev bir gezegen olabileceği tezi ortaya konuldu. 2012’de Hubble Uzay Teleskobu’yla birlikte diğer teleskoplardan alınan görüntüler, diskin içerisinde gerçekten de bir gezegenin var olduğunu gösterdi. Keşfedilen gezegene Sami tanrısı olan Dagon adı verildi.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Uzaklardan bize bakan dev kozmik gözler

Çarpışma sürecindeki iki büyük galaksi bu muhteşem görüntüyü oluşturuyor.

Dünya’dan yaklaşık 117 milyon ışık yılı uzaklıkta birleşmekte olan iki sarmal galaksi, şaşırtıcı derecede bir çift gözü andırarak uzaydaki en sıradışı manzaralardan birisini sunuyor.

Bu etkileyici fotoğraf, Şili’nin Atacama Çölü’ndeki ALMA Teleskobu ile Hubble Uzay Teleskobu’nun gözlemleri ile oluşturuldu. Mavi bölgeler Hubble’a, karbonmonoksit gazının bulunduğu kırmızı alanlar ise ALMA’ya ait. Sol taraftaki galaksi ‘NGC 2207’ sağındaki ‘IC 2163’ galaksisini kendisine doğru çekiyor. İki yapının yaklaşık 1 milyar yıl sonra çarpışarak yeni bir sarmal galaksi oluşturacakları düşünülüyor.

ABD’li gökbilimci Michele Kaufman, “Bu tarz galaksi çarpışmalarının az görülmesiyle birlikte ‘göz’ şeklini almaları daha da nadir karşılaşılan bir olay. Galaktik ‘göz kapakları’ sadece onlarca milyon ışık yılı boyunca yayılmış. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre) Bu da bir galaksi için inanılmaz derecede kısa bir ömür süresi demek. Bu tarz gözlemler, iki galaksi çarpıştığında neler olabileceğine dair harika sonuçlar elde edebilmemizi sağlıyor” diyor.

potw1645a_web_NEW.adapt.1190.1
Fotoğraf: M.Kaufman, B.Saxton (ALMA/Hubble) 

Canis Major (Büyük Köpek) Takımyıldızı’nda bulunan her iki galaksi de yoğun miktarda toz ve gaz içeriyor ve birer yıldız üretim fabrikası gibiler. Sadece ‘NGC 2207’ galaksisinde bugüne kadar dört büyük süpernova (yıldız patlaması) tespit edildi.

‘NGC 2207’ ile ‘IC 2163’ galaksileri ilk olarak İngiliz matematikçi ve gökbilimci John Herschel tarafından 1835 yılında keşfedildiler. İnsanoğlu uzayın derinliklerini gözlemledikçe bu iki galaksinin ‘dik bakışları’ ile karşılaşmaya devam edecek.

SAMANYOLU DA ANDROMEDA İLE ÇARPIŞACAK

Bilim insanları, Dünya’nın da içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi ile en yakın komşusu Andromeda Galaksisi’nin yaklaşık 4 milyar yıl sonra çarpışacağını öngörüyor. Araştırmalara göre, 2,5 milyon ışık yılı uzaktaki Andromeda, Samanyolu’nun sahip olduğu hızın 2 katı süratle üzerimize geliyor. Çarpışmanın şiddetiyle iki galaksinin ve barındırdıkları milyarlarca yıldızın yörüngeleri darmadağın olacak. Samanyolu, bugün bulunduğu galaktik merkezinden çok uzaklara savrulacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Evrenin derinliklerindeki ‘havai fişekler’

İki yıldızın çarpışması ile oluşan muhteşem bir görüntü gözlemlendi.

Yıldızların patlamaları çoğunlukla etkileyici sonları olan süpernovalarla ilişkilendirilir. Ancak bu sefer bilim insanları, parlak gök cisimlerinin yaşam döngüsünün başka bir ucundan yaklaşım sağladı; yıldızların doğumu. Bir grup büyük kütleli yıldızın doğum anını araştıran gökbilimciler, havai fişek patlamasına benzer enkaz diskleriyle karşılaştı. Yakaladıkları bu etkileyici görüntülere göre, ölümlerinde olduğu gibi yıldızların doğum aşamaları da şiddetli patlama benzeri süreçler içeriyor.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Dünya’dan 1350 ışık yılı uzaklıktaki bu muhteşem görüntü, Şili’nin Atacama Çölü’ndeki ALMA Teleskobu ile elde edildi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Avcı Takımyıldızı doğrultusunda yer alan, yoğun ve aktif bir yıldız oluşum fabrikası olan Avcı Moleküler Bulutu 1 (OMC-1), ünlü Avcı Bulutsusu ile aynı ortamın bir parçasını oluşturuyor. Yıldızlar Güneş’ten yüzlerce kez daha büyük kütleye sahip ve bu kütle sayesinde çökerek ısınan bir gaz bulutu içerisinde oluşuyorlar. Buradaki en yoğun bölgelerde öncül-yıldızlar oluşmaya başlayarak bölge içerisinde rastgele harekete başlıyor. Zaman geçtikçe, yıldızlardan bazıları kütle çekiminin yoğun olduğu bölgeye doğru sürükleniyor  – ki burada büyük öncül yıldızlar bulunmaktadır – eğer bu çekimin etkisinden kurtulamayarak doğdukları bölgeyi terk edemezlerse, kendilerini şiddetli patlamaların içinde buluyorlar.

eso33
Avcı Moleküler Bulutu (OMC-1) – ALMA

Görselin orjinal ve büyük haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: ESO

ESO’nun açıklamasına göre, yaklaşık 100 bin yıl önce, OMC-1’in derinliklerinde birçok öncül-yıldız oluşmaya başladı. Kütleçekimi sürekli artan hızlarda bunları bir araya toplayarak 500 yıl kadar önce iki yıldızın çarpışmasına neden oldu. Yıldızlar-arası uzaya saniyede 150 kilometreye kadar çıkan hızlarda gaz ve toz akışları atılmaya başladı. Bu şiddetli etkileşim Güneş’in 10 milyon yılda yaydığı miktarda enerji salınımı ortaya çıkardı.

500 yıl sonra, ABD’deki Colorado Üniversitesi’nden John Bally önderliğindeki gökbilimci ekibi ALMA’yı kullanarak bu bulutun derinliklerine daldı. Bölgedeki büyük kütleli yıldız kümesinin çalkantılı doğum sürecinden kalan enkazın tüm yönlere dağılan dev havai fişek akıntılarına benzediğini gördüler.

alma1
Şili’deki ALMA Teleskobu

Bu tür patlamaların görece kısa süreli olması bekleniyor, ALMA ile görüntülenen kalıntıların sadece yüzlerce yıl sürdüğü görüldü. Ancak kısa süreli olmalarına rağmen bu tür öncül-yıldız patlamaları daha yaygın olabilir. Doğdukları ana bulutu yok eden bu olaylar, aynı zamanda bu dev molekül bulutlarındaki yıldız oluşum düzenini de yeniden düzenleyebilir.

OMC-1 içindeki enkazın patlamalı doğasına dair ipuçları ilk kez Hawaii’deki bir teleskop ile 2009 yılında ortaya çıkarılmıştı. Bally ve ekibi, ‘havai fişekleri’ ALMA’nın yanı sıra Şili’deki Gemini Güney Teleskobu ile de gözlemledi ve bir uçtan bir uca neredeyse 1 ışık yılı uzunluğundaki parlak kolları ortaya çıkardı.

ALMA Teleskobu, ‘havai fişek’ kolları içindeki karbonmonoksit gazının yüksek hızlardaki hareketini ve dağılımını ayrıntılı bir şekilde tespit ederek bölgenin yüksek çözünürlüklü görüntülerini sağladı. Gökbilimciler bu sayede patlamanın altındaki gücü araştırarak bu tür olayların galaksiler içerisindeki yıldız oluşumuna etkilerini anlamaya çalışacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)