Yaşam potansiyeli olan 10 yeni gezegen keşfedildi

Kepler Uzay Teleskobu ile Kuğu Takımyıldızı’nda toplam 219 yeni gezegen belirlendi.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Kepler Uzay Teleskobu ile 219 yeni gezegen keşfedildiğini, bu gezegenlerden 10 tanesinin ‘habitable zone’ (yaşanabilir bölge) sınırları içinde bulunduğunu açıkladı.

NASA’nın California’daki Ames Araştırma Merkezi’nden bugün yapılan basın açıklamasına göre, Dünya ile hemen hemen aynı boyutlarda olan 10 yeni kayalık gezegen, kendi yıldızlarına olan uzaklıkları sebebiyle akışkan suya ve bilinen hayat koşullarına uygun durumda olabilir.

Son 219 gezegenle birlikte, yaklaşık 4 yıldır süren gözlemleri ışığında Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’na dair nihai kataloğu oluşturan Kepler Uzay Teleskobu, Samanyolu Galaksisi içinde toplam 4 bin 34 gezegen adayı gök cismi tespit etmiş oldu. 2 bin 335 tanesinin gezegen olduğu kesinleştirildi. Bunlardan 50 tane Dünya benzeri gezegen adayının da 35’inin gerçekten hayatı destekleyebilecek nitelikte ‘uygun yuvalar’ olabileceği doğrulandı.

uzak_gezegenler
Uzak gezegenler illüstrasyonu – NASA

Açıklamada, galaksimizde yer alan gezegenlerin yarısının Jüpiter gibi gaz devleri olabileceği, olağanüstü derinliklere kadar bir yüzeylerinin olmadığı, yaşamı barındırması mümkün olmayan çok sert ve aşırı atmosfer koşullarına ev sahipliği yaptıkları belirtildi. Kayalık gezegenlerin çoğu ise Dünya’dan yüzde 75 daha büyük.

NASA’nın Kepler programından Mario Perez, “Dünya gibi aynı boyutlarda ve yaşama uygun olabilecek gezegenleri toplaması açısından Kepler kataloğu gerçekten eşsiz. Bu gezegenlerin galaksimiz içindeki frekanslarını anlamak, gelecekte söz konusu dünyaları direkt gözlemleyebileceğimiz NASA görevlerini tasarlamada bizlere yardımcı olacak. Cevabını merak ettiğimiz soru, Samanyolu içinde Dünya gibi ne kadar gezegen olduğu” diyor.

kepler_uzay_teleskobu
Kepler Uzay Teleskobu

BU GEZEGENLER NASIL KEŞFEDİLİYOR?

Kepler Uzay Teleskobu, diğer yıldızların yörüngesinde dolaşan gezegenleri görebilmek için ‘transit geçişi izleme yöntemi’ kullanıyor. Bu yöntem, yörüngedeki gezegenin Dünya ile yıldız arasından geçerken, yıldızın ışığının ne kadar karardığının ölçülmesiyle gerçekleşiyor. Kepler, aslında uzak gezegenlerin gölgelerini takip ediyor.

Bilim insanları, çok uzak bir dünyanın atmosfer koşullarını modellemek için o gezegenden yansıyan ışığa da odaklanıyor. Bazı gezegenler kendi güneşlerinin sıcaklığı ile ısınır. Eğer o gezegen bulutluysa, etrafında döndüğü yıldızın ışığını çeşitli şekillerde yansıtır. Gezegenin ışığındaki değişiklikleri görebilir ve böylece yabancı bir dünyanın yüzey parlaklığının bir haritasını oluşturabiliriz. Kepler gibi gelişmiş teleskoplar, değişik filtreler sayesinde ışığı farklı detaylarıyla inceleyebilir, yabancı bir gezegenin atmosferindeki elementleri tespit edebilir.

Yakında uzaya fırlatılacak yeni nesil gelişmiş teleskoplar (NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın PLATO Teleskobu), bizlere uzak dünyaların atmosfer koşulları hakkında daha kesin bilgiler sunacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Güneş benzeri yıldızın görkemli ölümü

Kuğu Takımyıldızı’nda nükleer yakıtını bitiren bir yıldız, gezegenleşme öncesi nebula evresine giriyor.

Evreni izlemek için uzaya fırlatıldığı 1990’dan bu yana insanoğlunun pek çok keşif yapmasını sağlayan emektar Hubble Uzay Teleskopu, 3 bin ışık yılı uzaklıktaki Egg (Yumurta) Nebulası’nda, Güneş’e benzeyen bir yıldızın yok oluşunu gözlemledi.

Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ile Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın ortak projelerinde kullanılan teleskop, nükleer enerjisini bitirip ömrünün sonuna yaklaşan bir yıldızın ‘kıyametini’ fotoğrafladı. Bilim insanları, yok olan yıldızın büyüklük, kimyasal bileşim ve sıcaklık gibi özelliklerinin Güneş’e benzediğini belirtiyor. sonHubble’ın 3 numaralı geniş açılı kamerasıyla elde edilen bu görüntü, ‘gezegenleşme öncesi nebula (bulut kümesi) sürecini’ gözler önüne seriyor. Bu evrede ölmekte olan yıldızlar, dönüşüm safhalarında iyonlaşan ve parlayan gaz kümelerini uzaya saçmaya başlıyor. Giderek genleşen yıldızın merkezindeki aşırı sıcaklık, gazları harekete geçiriyor ve binlerce yıl boyunca uzayın karanlığında parlamasını sağlıyor.

Gökbilimciler, ölüm safhasının ne zaman başladığını, saçtıkları ışığın parlaklığına göre hesaplayabiliyor. Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’nda, ilk olarak 40 yıl önce keşfedilen Egg Nebulası, ancak çok güçlü teleskoplar tarafından görülebiliyor.

Gökyüzünde yeni bir ‘yıldız’ belirecek

Yaklaşık 1800 yıl önce çarpışan iki güneşin ışığı 2022 yılında gökyüzünde yeni bir yıldız gibi ortaya çıkacak.

Bilim insanları, yaklaşık 1800 yıl önce çarpışan iki yıldızın açığa çıkardığı ışığın yakında Dünya’ya ulaşacağını, 2022’de gökyüzünde yeni bir yıldız gibi çıplak gözle görülebileceğini bildirdi.

İngiliz The Telegraph gazetesinin haberine göre, 18 asır önce ‘dehşet verici’ bir patlamayla çarpışan iki yıldızın sebep olduğu ışık, daha önce sadece teleskoplarla tespit edilebiliyordu. ‘Boom Star’ adı verilen bu çok nadir gök olayı ile 5 yıl sonra çıplak gözle görebildiğimiz yıldızlar arasına bir yenisi eklenecek.

Haberde, ‘KIC 9832227’ adlı ikili yıldız sisteminin ışığının Dünya’dan görülebilmesi için yetersiz olduğu, daha sonra oluşan kırmızı nova (iki yıldızın çarpışması) ile parlaklığın arttığı ve 2022’de Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’nda herkes tarafından görülebileceği kaydedildi.

cygg
Yeni yıldız, kırmızı ile işaretlenen yerde ortaya çıkacak.

Konuyla ilgili araştırmanın yapıldığı ABD’deki Calvin College’den doktor Matt Walhout, “Tarihte ilk kez, ebeveynler gökyüzünde karanlık bir noktaya işaret edebilecek ve ‘çocuklar dikkat edin, orada saklanan bir yıldız var, yakında yanıp sönecek’ diyebilecek” şeklinde konuştu.

Araştırmaya göre, ‘Boom Star’ gökyüzünde ortaya çıktıktan sonra ilk 6 ay en parlak yıldızlardan birisi olacak. 2 – 3 yıl içinde de yavaş yavaş sönerek normal ışıltısına dönecek. KIC 9832227 sistemini oluşturan iki yıldızın çarpışmadan önce birbirlerinin etrafında 11 saatte döndükleri belirtiliyor.

Böyle bir olayın milyonda bir kez gerçekleşebileceğini belirten uzmanlar, sadece gökyüzünde yeni ve şaşırtıcı bir görüntü teşkil etmekle kalmayacağını, aynı zamanda bilim insanlarına süreci gözlemlemek için eşi benzeri görülmemiş bir fırsat tanıyacağını kaydediyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Safir ve yakut bulutlarıyla kaplı gezegen

Gökbilimciler, Dünya’dan 1000 ışık yılı uzaklıktaki bir gaz devinin atmosfer koşullarını inceledi.

Bilim insanları, ilk kez Güneş Sistemi dışındaki çok uzak bir gezegenin hava durumu özelliklerini detaylı olarak inceledi. Dünya’dakilere benzemeyen bulutların safir ve yakuttan oluştuğu belirtiliyor.

Nature Astronomy dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Dünya’dan yaklaşık 1000 ışık yılı uzaklıktaki gaz devi ‘HAT-P-7b’ gezegeni (diğer adıyla ‘Kepler-2b’), Kepler Uzay Teleskobu ile incelendi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’ndaki bu gezegen, Dünya’dan 16 kat büyük bir gaz devi. Yani Jüpiter’e benziyor.

Kendi yıldızına çok yakın bir mesafedeki yörüngesinde ilerleyen HAT-P-7b’nin sadece bir yüzü güneşine bakıyor. Bu yüzden gezegenin bir tarafı hep gündüz, diğer yüzü ise hep geceyi yaşıyor. Gezegenin aydınlık kısmındaki ortalama sıcaklık yaklaşık 2100 derece. Gece tarafında ise 1300 derece. Aşırı fark yüzünden ekvatoral bölgesinde çok şiddetli rüzgarlar esiyor.

566452main_million_670
İllüstrasyon: NASA

Rüzgarlar, gece tarafındaki bulutları gündüz bölgesine doğru taşıyor. Bulutlar, aşırı gündüz sıcağı ile buharlaşmadan önce bir süre aydınlık tarafta da ilerleyebiliyor ve ışığı yansıtabiliyor. Bulutlar tamamen buharlaşmadan yıldızın ışığını kesiyor ve gündüz yüzündeki ‘sabah’ saatlerini biraz “serinletebiliyorlar”. Yani gündüz sıcaklığını yaklaşık 1700 dereceye indirebiliyorlar. (Bu, Dünya’da demiri eritebileceğiniz bir sıcaklık). Gökbilimciler, bulutların ışığı yansıtabildiği bu anları, aynı zamanda gezegenin en parlak ışığı yaydığı nokta olarak belirledi.

Bulutlar Dünya’dakilere benzemiyor. Hangi maddeden oluştukları kesin bir şekilde bilinmiyor. En güçlü teori; elmastan sonraki en sert mineral olan korindon. Dünya’da kırmızı renkte olanı yakut, öteki renklerde olanı ise safir olarak biliniyor. Zaman zaman görünüp kaybolan bu bulutların değerli madenlerden oluşmaları büyük bir ihtimal.

image_848_1.jpg
HAT-P-7b gezegeni (solda) ile etrafında döndüğü yıldız (sağda). (Fotoğraf: Hubble)

Peki bu bilgilere nasıl ulaşılabiliyor? Bilim insanları, çok uzak bir dünyanın atmosfer koşullarını modellemek için o gezegenden yansıyan ışığa odaklanıyor. Bazı gezegenler kendi güneşlerinin sıcaklığı ile ısınır. Eğer o gezegen bulutluysa, etrafında döndüğü yıldızın ışığını çeşitli şekillerde yansıtır. Gezegenin ışığındaki değişiklikleri görebilir ve böylece yabancı bir dünyanın yüzey parlaklığının bir haritasını oluşturabiliriz. Gelişmiş teleskoplar, değişik filtreler sayesinde ışığı farklı detaylarıyla inceleyebilir, yabancı bir gezegenin atmosferindeki elementleri tespit edebilir. Gezegenin birden çok yörüngesini gözlemlersek, o parlaklığın her yörüngede nasıl bir değişime uğradığını görebiliriz ve gezegenin atmosferinin zaman içinde nasıl değiştiğini öğrenebiliriz.

Önümüzdeki yıllarda uzaya fırlatılacak yeni nesil gelişmiş teleskoplar (NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın PLATO Teleskobu), bizlere uzak dünyaların atmosfer koşulları hakkında daha kesin bilgiler sunacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Evrenin en gizemli yıldızındaki anormallik araştırılıyor

‘KIC 8462852’ adlı yıldızın çevresinde dev boyutlarda yapıların olduğu ve enerji hasadı yapıldığı iddia ediliyor.

Dünya’dan 1480 ışık yılı uzaklıktaki ‘KIC 8462852’ kod adlı yıldız, geçtiğimiz yıl Kepler Uzay Teleskobu tarafından keşfedildi. Yıldızı tespit eden astronom Tabetha Boyajiya’ya atfen gök cismi ‘Tabby’nin Yıldızı’ olarak isimlendirilse de eşi görülmemiş özellikleri yüzünden WTF (What The Fuck – Bu da ne böyle?) gibi adlar da takılıyor.

Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’ndaki bu garip ışık kaynağı, bilinen hiçbir yıldıza benzemiyor. KIC 8462852’nin ışığı, toplamda Dünya’dan yaklaşık 1000 kat daha büyük devasa cisimler tarafından düzenli aralıklarla kesiliyor. Bu sebeple astronomlar, kesintinin kaynağının Dünya dışı bir medeniyete ait mega-yapılar olabileceğini iddia ediyor. Bu da akıllara ‘Dyson Küresi’ni getiriyor.

starr
KIC 8462852 illüstrasyonu

DYSON KÜRESİ

Peki nedir Dyson Küresi? Teoride uzaylı bir medeniyetin herhangi bir yıldızdan enerji hasadı yapabilmesi diyebiliriz. Amerikalı teorik fizikçi ve matematikçi Freeman Dyson tarafından ortaya atılan bu teori, bir yıldızın tüm yüzeyini kaplayan dev bir yapıdan bahseder. Yıldızın ışığını kullanan bu yapı, elde edilen tüm güneş enerjisini istenilen bir yere ya da bataryalara yönlendirir. Başka bir ihtimal ise medeniyetin direkt o yapının üstünde yaşamasıdır.

Bir Dyson Küresi, muazzam bir mühendislik gerektirmesi yanında, birbirinden çok farklı biçimlerde inşa edilebilir. Dyson küreleri hem biçim, hem de enerji üretimi açısından değişik teknolojiler barındırıyor olabilir.

dysonn
Dyson Küresi illüstrasyonu

KIC 8462852’nin ışığının kesilmesine sebep olan etkenlerin doğal olduğu, kuyruklu yıldızlar, gezegenler, asteroit kuşakları ve bulutsuların da buna yol açabileceği belirtiliyor. Keşfedildiği günden bu yana ortaya atılan bu teorilere, uzaylı varlığına işaret eden bir yenisi daha eklendi.

“YILDIZDAN MADEN ÇIKARILIYOR”

Almanya’daki Furtwangen Üniversitesi’nden Profesör Eduard Heindl, söz konusu yıldızın düzenli aralıklarla kesilen ışığına yönelik matematiksel bir model hazırladı.

İngiliz Daily Mail gazetesine konuşan Heindl, şu açıklamaları yaptı: “Eğer bir süper medeniyet, gezegenlerindeki tüm hammaddeleri tüketmişse sıra yıldızlara gelmiş olabilir. Örneğin bizim Güneşimiz, gezegenlerdeki metalden 6 bin kat daha fazlasını içeriyor. Uzaktaki bu uygarlık, KIC 8462852’den çıkardığı madeni yörüngeye yerleştirerek soğutuyor ve onu kullanıyor olabilir. 1400 ışık yılı uzaktaki bu yıldız bir maden ocağı gibi işletiliyor olabilir. Bunun nasıl yapılacağını tam olarak bilemiyoruz ama bir tahminde bulunursak, yıldızın üstündeki bir nokta dev aynalarla daha fazla ısıtılabilir ve madde ışınımı açığa çıkabilir. Yıldızdan bize ulaşan ışığın eğrisi olağan dışı derecede pürüzsüz, kenarlar çok dik. Bu kuyruklu yıldız ve ya gezegen geçişleriyle açıklanabilecek bir şey değil.”

Işık eğrisine matematiksel olarak yaklaştıklarını kaydeden Heindl, “Işık, fiziksel olarak anlamlı, büyük, yörüngede bulut oluşturan yıldızsal bir olay tarafından harekete geçirilmiş. Veriler, bilim kurgu gibi görünen bir yıldız madenciliği teknolojisine uygun görünüyor” dedi.

nasaa
KIC 8462852 yıldızı

YILDIZ SAĞMA İŞLEMİ

Heindl’ın araştırmasına göre, bir maddenin akışının yıldızdan ayrılmasını sağlayan teknoloji uygulanıyor olabilir. Bu özel akış sayesinde yabancı medeniyet enerjiden faydalanabiliyor olabilir. Özet olarak ‘Star lifting’ (yıldız sağma) işlemi yapılıyor olabilir. Yıldız sağmayı şöyle açıklayabiliriz: Teknolojik olarak yeterince gelişmiş uygarlıklar, muhtelif sebeplerle bir yıldızı oluşturan materyalleri kullanabilir hale gelebilirler. Genel olarak hidrojen ve helyumdan oluşan milyonlarca tonluk yıldız tozu depolanabilir ya da enerji elde edilebilir.

Profesör Eduard Heindl, teorilerine rağmen henüz kanıtlanmış herhangi bir uzaylı unsurun olmadığını, konunun araştırmalara açık olduğunu vurguluyor.

100 MİLYON DOLAR BÜTÇELİ PROJE DE ARAŞTIRMAYA DAHİL OLDU

İngiltere’deki Kraliyet Bilimler Akademisi’ne bağlı ‘Breakthrough Initiatives (Çığır Açan Girişimler)’ tarafından başlatılan 100 milyon dolar bütçeli ‘Breakthrough Listen (Çığır Açan Dinleme)’ girişimi, geçtiğimiz günlerde KIC 8462852 yıldızını daha yakından inceleyeceğini açıkladı. 10 yıl boyunca Dünya dışında yaşam olup olmadığını araştıracak proje kapsamında toplam 1 milyon yıldız taranacak.

Projenin yöneticilerinden Andrew Siemion, bu gizemli yıldızın Hubble ve Keck teleskoplarıyla gözlemlendiğini ve henüz net bir sonuca ulaşamadıklarını söyledi. Yakın bir dönemde uzaya gönderilecek James Webb Uzay Teleskobu’ndan elde edilecek yeni bilgiler ışığında bu eşsiz yıldızın çevresindeki esrarın aydınlığa kavuşabileceği belirtiliyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)