Yaşam potansiyeli olan 10 yeni gezegen keşfedildi

Kepler Uzay Teleskobu ile Kuğu Takımyıldızı’nda toplam 219 yeni gezegen belirlendi.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Kepler Uzay Teleskobu ile 219 yeni gezegen keşfedildiğini, bu gezegenlerden 10 tanesinin ‘habitable zone’ (yaşanabilir bölge) sınırları içinde bulunduğunu açıkladı.

NASA’nın California’daki Ames Araştırma Merkezi’nden bugün yapılan basın açıklamasına göre, Dünya ile hemen hemen aynı boyutlarda olan 10 yeni kayalık gezegen, kendi yıldızlarına olan uzaklıkları sebebiyle akışkan suya ve bilinen hayat koşullarına uygun durumda olabilir.

Son 219 gezegenle birlikte, yaklaşık 4 yıldır süren gözlemleri ışığında Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’na dair nihai kataloğu oluşturan Kepler Uzay Teleskobu, Samanyolu Galaksisi içinde toplam 4 bin 34 gezegen adayı gök cismi tespit etmiş oldu. 2 bin 335 tanesinin gezegen olduğu kesinleştirildi. Bunlardan 50 tane Dünya benzeri gezegen adayının da 35’inin gerçekten hayatı destekleyebilecek nitelikte ‘uygun yuvalar’ olabileceği doğrulandı.

uzak_gezegenler
Uzak gezegenler illüstrasyonu – NASA

Açıklamada, galaksimizde yer alan gezegenlerin yarısının Jüpiter gibi gaz devleri olabileceği, olağanüstü derinliklere kadar bir yüzeylerinin olmadığı, yaşamı barındırması mümkün olmayan çok sert ve aşırı atmosfer koşullarına ev sahipliği yaptıkları belirtildi. Kayalık gezegenlerin çoğu ise Dünya’dan yüzde 75 daha büyük.

NASA’nın Kepler programından Mario Perez, “Dünya gibi aynı boyutlarda ve yaşama uygun olabilecek gezegenleri toplaması açısından Kepler kataloğu gerçekten eşsiz. Bu gezegenlerin galaksimiz içindeki frekanslarını anlamak, gelecekte söz konusu dünyaları direkt gözlemleyebileceğimiz NASA görevlerini tasarlamada bizlere yardımcı olacak. Cevabını merak ettiğimiz soru, Samanyolu içinde Dünya gibi ne kadar gezegen olduğu” diyor.

kepler_uzay_teleskobu
Kepler Uzay Teleskobu

BU GEZEGENLER NASIL KEŞFEDİLİYOR?

Kepler Uzay Teleskobu, diğer yıldızların yörüngesinde dolaşan gezegenleri görebilmek için ‘transit geçişi izleme yöntemi’ kullanıyor. Bu yöntem, yörüngedeki gezegenin Dünya ile yıldız arasından geçerken, yıldızın ışığının ne kadar karardığının ölçülmesiyle gerçekleşiyor. Kepler, aslında uzak gezegenlerin gölgelerini takip ediyor.

Bilim insanları, çok uzak bir dünyanın atmosfer koşullarını modellemek için o gezegenden yansıyan ışığa da odaklanıyor. Bazı gezegenler kendi güneşlerinin sıcaklığı ile ısınır. Eğer o gezegen bulutluysa, etrafında döndüğü yıldızın ışığını çeşitli şekillerde yansıtır. Gezegenin ışığındaki değişiklikleri görebilir ve böylece yabancı bir dünyanın yüzey parlaklığının bir haritasını oluşturabiliriz. Kepler gibi gelişmiş teleskoplar, değişik filtreler sayesinde ışığı farklı detaylarıyla inceleyebilir, yabancı bir gezegenin atmosferindeki elementleri tespit edebilir.

Yakında uzaya fırlatılacak yeni nesil gelişmiş teleskoplar (NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın PLATO Teleskobu), bizlere uzak dünyaların atmosfer koşulları hakkında daha kesin bilgiler sunacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Dünya benzeri iki yeni gezegen keşfedildi

Gliese 1132b ve Kepler-1649b gezegenleri, Dünya’daki gibi bir atmosfere sahip olabilir.

Yer ve uzay teleskoplarıyla gelişen izleme teknikleri sayesinde gökbilimcilerin son yıllarda Güneş Sistemimiz dışında yaşama uygun gezegen arayışları hız kazandı. Bu hafta içerisinde Dünya benzeri olabilecek iki gezegene ilişkin yeni çalışmalar sunuldu. Sırasıyla bu adayları inceleyelim.

İngiltere, Almanya, İtalya ve İsveç’ten bir astronom ekibinin, bilimsel araştırmaların yer aldığı ArXiv.org’da yayınlanan yeni çalışmasına göre, 39 ışık yılı uzaklıkta, Vela Takımyıldızı içerisindeki bir kırmızı cüce yıldızının etrafında dönen gezegen dikkat çekiyor. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). ‘Gliese 1132b’ (GJ 1132b) adlı bu gezegenin en büyük özelliği, su ve metan zengini bir atmosfere sahip olabilme ihtimali. Bilim insanları, bu sonucu gezegen kırmızı cüce yıldızının önünden geçerken yansıyan ışığın dalga boyundaki değişikliğe bağlıyor.

gezegen2
Gliese 1132b ve arkasındaki yıldızın illüstrasyonu (NASA)

Yaşadığımız yerküreden sadece 1,4 kat büyük olan Gliese 1132b’nin kütlesinin ise Dünya’dan 1,6 kat fazla olduğu belirtiliyor. Gözlemler için Şili’deki ESO/MPG Teleskobu kullanıldı. Gezegenin 1,6 günde bir yıldızın önünden geçtiği belirlendi. Bütün dalga boylarını inceleyen bilim insanları, akıcı su bulunduğunu düşündükleri gezegenin yüzde 70 oranında silikat, yüzde 30 oranında demir bileşiminden oluşan kayalık bir yer olduğunu düşünüyor. Gliese 1132b’nin yüzey sıcaklığının ise Dünya’dan fazla olduğu belirtiliyor.

Gelelim diğer gizemli diyara. Dünya’dan 219 ışık yılı uzaklıktaki ikinci gezegenin ismi ‘Kepler-1649b’. Güneş’in beşte biri büyüklüğündeki MV5 cinsi düşük sıcaklıklı bir yıldızın etrafında 9 günde dönen Kepler-1649b, üzerinde yaşadığımız gezegenden daha çok Venüs’e benziyor olabilir. Çünkü Dünya’ya oranla atmosferin hemen dışında bir metrekareye düşen yıldız kaynaklı elekromanyetik radyasyon enerjisinin miktarı 2,3 kat daha fazla. Venüs’te ise bu oran, Dünya’ya göre 1,9 kat daha çok.

gezegen4
Kepler-1649b illüstrasyonu (NASA)

Dünya ile hemen hemen aynı boyutlarda olan Kepler-1649b, kendi yıldızına oldukça yakın bir yörüngede seyrettiği için bilinen ‘habitable zone’ (yaşama uygun bölge) sınırlarının dışında kalıyor. Ancak nispeten soğuk bir yıldızın etrafında dönüyor oluşu, gezegeni Dünya’dakine benzer yaşam koşullarının oluştuğu bir yer haline getirebilir.

Kepler-1649b’nin Dünya gibi yaşanabilir bir gezegen mi, yoksa Venüs gibi adeta cehennem koşullarının hüküm sürdüğü vahşi iklimli bir diyar mı olduğu henüz netlik kazanmış değil. Dünya ve Venüs’ün hemen hemen aynı boyutlarda olmalarına, ‘yaşama uygun bölge’ sınırları içinde bulunmalarına ve aynı maddelerden oluşmalarına rağmen neden iki farklı atmosfere ev sahipliği yaptıkları henüz kesin bir şekilde bilinmiyor. Bu yüzden Kepler-1649b de soru işaretleri ile dolu bir yer. Gezegen, NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi ve SETI Enstitüsü’nden Elisa Quintana önderliğindeki bir araştırma ekibi tarafından Kepler Uzay Teleskobu ile keşfedildi.

Önümüzdeki yıllarda uzaya fırlatılacak yeni teleskoplar (özellikle NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın PLATO Teleskobu), bu gezegenler ve atmosfer koşulları hakkında bizlere daha net bilgiler sağlayacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Dünya’ya en çok benzeyen gezegen

Kendi güneşine uzaklığı sebebiyle ‘yaşanabilir bölgede’ yer alan Kepler-186f’te okyanuslar olduğu belirtiliyor.

Dünya ile neredeyse aynı boyutta ve bilinen yaşama uygun olduğu düşünülen uzak bir gezegen, bilim çevrelerini heyecanlandırmaya devam ediyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın ‘gezegen avcısı’ uzay teleskobu Kepler, 560 ışık yılı mesafedeki bir gezegenin, kendi yıldızına olan uzaklığı sebebiyle ‘yaşanabilir bölge’ içerisinde bulunduğunu tespit etti. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon km). Bu da yüzeyinin ne çok fazla sıcak ne de soğuk olduğu anlamına geliyor. Üzerinde deniz ve okyanuslar yer aldığı düşünülen gezegene ‘Kepler-186f’ adı verildi.

DÜNYA İLE AYNI BOYUTTA, BİR YILI 130 GÜN

Kepler-186f, Kuğu Takımyıldızı’ndaki Kepler-186 yıldızının çevresinde dönen 5 gezegenden biri. Kepler-186 yıldızı, bizim Güneşimizin yarısı kadar büyüklükte. Daha önce gözlemlenen ‘yaşanabilir’ gezegenler, Dünya’dan en az yüzde 40 daha büyüktü. Bu da onların fiziksel yapılarını belirlemede güçlüklere sebep oluyordu. Ancak Kepler-186f, birçok özelliği ile Dünya’yı andırıyor.

Gezegenin büyüklüğü belirlenebilse de kütlesi ve bileşimi henüz bilinmiyor. Karasal bölgelerinin dağlık ve kayalık bir yapısının olduğu tahmin ediliyor. 52,5 milyon kilometre uzaklıkta bulunan kendi yıldızı etrafındaki dönüşünü 130 günde tamamlıyor. Dünya’nın Güneş’ten aldığı enerjinin üçte biri kadar enerjiyi kendi yıldızından alıyor. Kepler-186f’in yüzeyindeki en aydınlık saatlerde, Dünya’daki günbatımından bir saat önceki kadar gün ışığı görülüyor.

NASA’daki bilim insanları, atmosferik koşulları henüz tam olarak netleştirilemeyen gezegen için “Dünya’nın ikizi olmaktan öte onun kuzeni” yorumunu yapıyor. Gezegen, şimdiden popüler kültürümüzün bir parçası durumunda. Ünlü strateji oyunu ‘Civilization: Beyond Earth’te Kepler-186f’in de bulunduğu bir harita yer alıyor.

kep
Kepler-186f’in yüzeyine ilişkin bir illüstrasyon

“BÜYÜK BİR ADIM”

ABD’nin California eyaletinde yer alan NASA Ames Araştırma Merkezi’nde, Kepler-186f araştırmasını yürüten Elisa Quintana, “Yaşamın var olduğunu bildiğimiz tek gezegen Dünyamız. Güneş Sistemimizin dışında yaşam araştırması yaparken Dünya’nın karakteristik özelliklerini taklit eden gezegenleri bulmaya odaklanıyoruz. Yaşanabilir bölge (habitable zone) içerisinde kalan ve Dünya ile aynı boyutta olan bir gezegen bulmak büyük bir adım” dedi.

NASA’nın Washington’daki merkezinde Astrofizik departmanı direktörü olan Paul Hertz ise, “Gelecekteki NASA görevleri olan James Webb Uzay Teleskopu ile dış gezegen araştırma uydusu sayesinde uzak gezegenlerin fiziksel yapılarını ve atmosferik koşullarını daha iyi görebileceğiz. İnsanlığın Dünya benzeri gezegen arayışını sürdürebileceğiz” açıklamasını yaptı.

Kepler Uzay Teleskobu’nun bulduğu gezegenlerin çok azı bilinen yaşama uygun özellikte. Büyük bir kısmını Jüpiter ve Satürn gibi gaz devleri oluşturuyor. Kepler-186f araştırmasının sonuçları bilim dergisi Science’ta yayınlandı.

Astronomlar uzak bir gezegeni böyle görüntüledi

Kanadalı gökbilimciler, ilk kez çok uzak bir gezegenin kendi yörüngesindeki ilerleyişini kaydetti.

 

Kanadalı bilim insanları Dünya’dan 63 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegenin, yörüngesinde ilerleyişinin video kaydını elde etti. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nde yer alan Dunlap Astronomi ve Astrofizik Enstitüsü’nün yaptığı araştırma kapsamında, ilk kez 2008 yılında keşfedilen ‘Beta Pictoris b’ gezegeninin 6 saniyelik bir video kaydı oluşturuldu.

Şili’deki Gemini Güney Teleskobu’nu kullanan araştırmacılar, görüntüyü oluşturmak için Kasım 2013 – Nisan 2015 tarihleri arasında çekilmiş bir buçuk yıllık dönemin fotoğraflarını kullandı. Kayıt, Güneş Sistemi dışındaki yabancı bir gezegenin şimdiye kadar elde edilmiş en net yörünge görüntüsü olarak nitelendiriliyor.

BİR GÜNÜ SADECE 8 SAAT

Dünya’dan çıplak gözle görülebilen Beta Pictoris yıldızı etrafındaki dönüşünü 22 yılda tamamlayan ‘Beta Pictoris b’, gezegenimizden tam 16 kat büyük ve 3 bin kat daha ağır olan bir gaz devi. Bir günü sadece 8 saat olan ‘Beta Pictois b’ doğrudan gözlemi yapılan ilk dış gezegenlerden bir tanesi olma özelliğini taşıyor. Kendi yıldızına uzaklığı, Dünya-Güneş mesafesinin 8 katı kadar olan ‘Beta Pictoris b’, böylece yıldızına en yakın doğrudan gözlenen gezegen özelliğine de sahip.

YILDIZININ PARLAKLIĞINA RAĞMEN GÖRÜNTÜLENDİ

Astronomlar, Kepler Uzay Teleskobu’nun yardımıyla şu ana kadar 2 bine yakın dış gezegeni ‘yıldızın önünden geçiş’ yöntemiyle keşfetti. Bu yöntemde, yıldızın önünden geçen gezegenin gölgesinden faydalanılıyor ve gezegenin kendisi görülmüyor. Ancak Toronto Üniversitesi’nin yaptığı bu son araştırmada ‘Beta Pictoris b’ gezegeninin kendisi görülüyor. Gezegenin parlaklığının, yanındaki yıldızdan 1 milyon kat daha sönük olması, çalışmanın olağanüstü başarılı olduğu anlamına geliyor. Araştırma sonuçları Astrophysical Journal’da yayınlandı.

‘Star Wars’ (Yıldız Savaşları) ne kadar gerçek?

Hayali 8 gezegenin uzaydaki benzerleri son yıllardaki araştırmalarla keşfedildi.

Tüm dünyada büyük hayran kitlesine sahip Star Wars (Yıldız Savaşları) serisinin yeni filmi ‘Rogue One: A Star Wars Story’ (Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi) vizyona girdi. Heyecanla beklenen film, seriye olan ilgiyi yeniden artırdı. Peki Star Wars evrenindeki kurgusal dünyalar gerçek olabilir mi? Gökbilimciler, şimdiye kadar bu fantastik hikayelerdeki 8 gezegenin benzerlerini keşfetti.

Son 15 yılda, yer ve uzay teleskoplarıyla binlerce gezegen ve gezegen adayı gök cismi gözlemleyen bilim insanları, Star Wars filmlerindeki ünlü Tatooine, Hoth, Coruscant, Bespin, Mustafar, Kamino, Endor ve Alderaan gezegenleriyle ortak özelliklerdeki uzak dünyaları Samanyolu Galaksisi içinde buldu. Gelin bu gezegenleri teker teker inceleyelim:

CORUSCANT

Seride yer alan Coruscant gezegeninin benzeri, Dünya’dan yaklaşık 1400 ışıkyılı uzaklıkta, Kuğu (Cygnus) Takımyıldızı’nda bulunuyor. 2015 yılı Temmuz ayında keşfedilen ve ‘Kepler-452b’ adı verilen gezegen, Dünya’dan 1,6 kat büyük. Güneş Sistemi dışında şu ana kadar bulunanlar arasında Dünya’ya en çok benzeyen gezegen olan Kepler- 452b’nin su birikintileriyle dolu kayalık bir yüzeye ve kalın bir atmosfere sahip olma olasılığı var. Star Wars evreninde ise bütün gezegeni kaplayan tek bir şehirden oluşan Coruscant gezegeni, galaksi yönetiminin merkezi ve başkenti durumunda.

kep
Kepler-452b illüstrasyonu

BESPIN

Gaz devlerinin atmosferlerinde madencilik yapmak, bilim kurgu eserlerinin değişmez konularından biri. Star Wars evreninde ‘Cloud’ şehrine ev sahipliği yapan gaz devi Bespin gezegeninin benzerleri ise bizim güneş sistemimizde mevcut: Uranüs ve Neptün. Kepler Uzay Teleskopu ile bu özellikte çok sayıda gezegen keşfedildi. Bunlardan birisi 186 ışık yılı uzaklıktaki ‘HIP 11915’.

neptunee
Gaz devi Neptün

MUSTAFAR

Seride Obi-Wan Kenobi ve Anakin Skywalker arasındaki efsanevi düelloya sahne olan Mustafar gezegeni, aktif volkanlar ve lav akıntılarıyla dikkat çekmişti. Mustafar için en uygun eşleştirme, erimiş maden akıntılarıyla ve sıcak atmosferle kaplı olduğu düşünülen Kepler-78b gezegeni. 400 ışık yılı uzaklıktaki bu gezegen, Dünya’dan sadece yüzde 20 oranında büyük. Kaya ve demirden oluştuğu sanılan Kepler-78b’nin 2 bin 30 derecelik yüzey sıcaklığı olduğu belirtiliyor.

7176744-3x2-700x467
Kepler-78b illüstrasyonu

HOTH

Star Wars’taki buzul gezegen Hoth’ın da gerçekte birçok benzeri bulunuyor. Satürn’ün buz kaplı uydusu Enceladus ile Jüpiter’in Europa uydusunun yanı sıra 3 bin 300 ışık yılı uzaklıktaki OGLE-2005-BLG-390lb gezegeni de bunlardan biri. Eksi 220 derece yüzey sıcaklığına sahip olduğu düşünülen OGLE-2005-BLG-390lb, tamamen donmuş durumda bir gezegen.

europa-gallileo
Jüpiter’in uydusu Europa

TATOOINE

Luke Skywalker’ın yurdu çift güneşli çöl gezegen Tatooine, Star Wars serisinin en ünlü dünyalarından biri. Evrenimizde birden fazla güneşe sahip çok sayıda gezegen sistemi olduğu belirtiliyor. Bunlardan birisi de Kepler-16b. Dünya’dan 196 ışık yılı uzaklıktaki gaz devi Kepler-16b’nin semalarında iki güneş bulunuyor. Her ne kadar soğuk bir yüzeyi olduğu düşünülse de, Kepler-16b’nin ‘yaşanabilir bölge’ içinde olduğu ve akıcı nitelikte suya ev sahipliği yapabileceği kaydediliyor. Bir başka gaz devi Kepler-453b’nin de iki güneşli bir sistemde olduğu açıklanmıştı.

587854main_kepler16_planetp
İki güneşli Kepler-16b illüstrasyonu

KAMİNO

Seride, sularla kaplı olmasıyla ve yağmurlu iklimiyle bilinen Kamino gezegeni, gerçek evrenimizde Dünya benzeri Kepler-22b olarak karşımıza çıkıyor. Dünya’dan 600 ışık yılı uzaklıktaki Kepler-22b, kendi yıldızına olan uzaklığı sebebiyle ‘yaşanabilir bölge’ içerisinde bulunuyor. Üzerinde bir okyanus olduğu ve yağmurlarla yıkandığı düşünülen gezegenin 15,5 derecelik bir yüzey sıcaklığı olduğu belirtiliyor. Son araştırmalardaki iddialara göre ise üzerindeki sığ okyanusun derinliği yaklaşık 50 metre.

kepler22bb
Kepler-22b illüstrasyonu

ENDOR

Star Wars evreninde Ewok ırkının yaşadığı ve ormanlarla kaplı gezegen olan Endor, aslında bir gaz devinin etrafında dönen uydu özelliği taşıyor. Gerçekte ise Güneş sistemi dışındaki uyduları gözlemlemek, gezegenleri keşfetmekten daha zorlu bir iş. 2 bin kadar yeni gezegen keşfedilse de, Kepler Uzay Teleskopu verilerini inceleyen bilim insanları, bunlardan sadece 60’ının uydularını tespit edebildi. Bu uydulardan hangilerinin bilinen yaşama uygun olup olmadığı ise önümüzdeki yıllarda yapılacak araştırmalara bağlı.

ewok
Endor’da Ewok ırkının evleri illüstrasyonu

ALDERAAN

Seride Prenses Leia’nın yurdu olan Alderaan’ı da Kepler Uzay Teleskobu’nun keşfettiği ‘yaşanabilir bölge’ içerisinde kalan Dünya benzeri gezegenlere benzetmek mümkün. Alderaan, Star Wars evreninde devasa silah Death Star (Ölüm Yıldızı) tarafından patlatılarak yok edilmişti. Evrenimizde de benzer akıbeti yaşayan dünyalar bulunuyor. 115 ışık yılı uzaklıktaki HD 20781 ve HD 20782 yıldızlarının toplam 30 gezegeni yutarak yok ettikleri düşünülüyor.

alderaann
Alderaan illüstrasyonu

Safir ve yakut bulutlarıyla kaplı gezegen

Gökbilimciler, Dünya’dan 1000 ışık yılı uzaklıktaki bir gaz devinin atmosfer koşullarını inceledi.

Bilim insanları, ilk kez Güneş Sistemi dışındaki çok uzak bir gezegenin hava durumu özelliklerini detaylı olarak inceledi. Dünya’dakilere benzemeyen bulutların safir ve yakuttan oluştuğu belirtiliyor.

Nature Astronomy dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Dünya’dan yaklaşık 1000 ışık yılı uzaklıktaki gaz devi ‘HAT-P-7b’ gezegeni (diğer adıyla ‘Kepler-2b’), Kepler Uzay Teleskobu ile incelendi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’ndaki bu gezegen, Dünya’dan 16 kat büyük bir gaz devi. Yani Jüpiter’e benziyor.

Kendi yıldızına çok yakın bir mesafedeki yörüngesinde ilerleyen HAT-P-7b’nin sadece bir yüzü güneşine bakıyor. Bu yüzden gezegenin bir tarafı hep gündüz, diğer yüzü ise hep geceyi yaşıyor. Gezegenin aydınlık kısmındaki ortalama sıcaklık yaklaşık 2100 derece. Gece tarafında ise 1300 derece. Aşırı fark yüzünden ekvatoral bölgesinde çok şiddetli rüzgarlar esiyor.

566452main_million_670
İllüstrasyon: NASA

Rüzgarlar, gece tarafındaki bulutları gündüz bölgesine doğru taşıyor. Bulutlar, aşırı gündüz sıcağı ile buharlaşmadan önce bir süre aydınlık tarafta da ilerleyebiliyor ve ışığı yansıtabiliyor. Bulutlar tamamen buharlaşmadan yıldızın ışığını kesiyor ve gündüz yüzündeki ‘sabah’ saatlerini biraz “serinletebiliyorlar”. Yani gündüz sıcaklığını yaklaşık 1700 dereceye indirebiliyorlar. (Bu, Dünya’da demiri eritebileceğiniz bir sıcaklık). Gökbilimciler, bulutların ışığı yansıtabildiği bu anları, aynı zamanda gezegenin en parlak ışığı yaydığı nokta olarak belirledi.

Bulutlar Dünya’dakilere benzemiyor. Hangi maddeden oluştukları kesin bir şekilde bilinmiyor. En güçlü teori; elmastan sonraki en sert mineral olan korindon. Dünya’da kırmızı renkte olanı yakut, öteki renklerde olanı ise safir olarak biliniyor. Zaman zaman görünüp kaybolan bu bulutların değerli madenlerden oluşmaları büyük bir ihtimal.

image_848_1.jpg
HAT-P-7b gezegeni (solda) ile etrafında döndüğü yıldız (sağda). (Fotoğraf: Hubble)

Peki bu bilgilere nasıl ulaşılabiliyor? Bilim insanları, çok uzak bir dünyanın atmosfer koşullarını modellemek için o gezegenden yansıyan ışığa odaklanıyor. Bazı gezegenler kendi güneşlerinin sıcaklığı ile ısınır. Eğer o gezegen bulutluysa, etrafında döndüğü yıldızın ışığını çeşitli şekillerde yansıtır. Gezegenin ışığındaki değişiklikleri görebilir ve böylece yabancı bir dünyanın yüzey parlaklığının bir haritasını oluşturabiliriz. Gelişmiş teleskoplar, değişik filtreler sayesinde ışığı farklı detaylarıyla inceleyebilir, yabancı bir gezegenin atmosferindeki elementleri tespit edebilir. Gezegenin birden çok yörüngesini gözlemlersek, o parlaklığın her yörüngede nasıl bir değişime uğradığını görebiliriz ve gezegenin atmosferinin zaman içinde nasıl değiştiğini öğrenebiliriz.

Önümüzdeki yıllarda uzaya fırlatılacak yeni nesil gelişmiş teleskoplar (NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın PLATO Teleskobu), bizlere uzak dünyaların atmosfer koşulları hakkında daha kesin bilgiler sunacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Evrenin en gizemli yıldızındaki anormallik araştırılıyor

‘KIC 8462852’ adlı yıldızın çevresinde dev boyutlarda yapıların olduğu ve enerji hasadı yapıldığı iddia ediliyor.

Dünya’dan 1480 ışık yılı uzaklıktaki ‘KIC 8462852’ kod adlı yıldız, geçtiğimiz yıl Kepler Uzay Teleskobu tarafından keşfedildi. Yıldızı tespit eden astronom Tabetha Boyajiya’ya atfen gök cismi ‘Tabby’nin Yıldızı’ olarak isimlendirilse de eşi görülmemiş özellikleri yüzünden WTF (What The Fuck – Bu da ne böyle?) gibi adlar da takılıyor.

Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’ndaki bu garip ışık kaynağı, bilinen hiçbir yıldıza benzemiyor. KIC 8462852’nin ışığı, toplamda Dünya’dan yaklaşık 1000 kat daha büyük devasa cisimler tarafından düzenli aralıklarla kesiliyor. Bu sebeple astronomlar, kesintinin kaynağının Dünya dışı bir medeniyete ait mega-yapılar olabileceğini iddia ediyor. Bu da akıllara ‘Dyson Küresi’ni getiriyor.

starr
KIC 8462852 illüstrasyonu

DYSON KÜRESİ

Peki nedir Dyson Küresi? Teoride uzaylı bir medeniyetin herhangi bir yıldızdan enerji hasadı yapabilmesi diyebiliriz. Amerikalı teorik fizikçi ve matematikçi Freeman Dyson tarafından ortaya atılan bu teori, bir yıldızın tüm yüzeyini kaplayan dev bir yapıdan bahseder. Yıldızın ışığını kullanan bu yapı, elde edilen tüm güneş enerjisini istenilen bir yere ya da bataryalara yönlendirir. Başka bir ihtimal ise medeniyetin direkt o yapının üstünde yaşamasıdır.

Bir Dyson Küresi, muazzam bir mühendislik gerektirmesi yanında, birbirinden çok farklı biçimlerde inşa edilebilir. Dyson küreleri hem biçim, hem de enerji üretimi açısından değişik teknolojiler barındırıyor olabilir.

dysonn
Dyson Küresi illüstrasyonu

KIC 8462852’nin ışığının kesilmesine sebep olan etkenlerin doğal olduğu, kuyruklu yıldızlar, gezegenler, asteroit kuşakları ve bulutsuların da buna yol açabileceği belirtiliyor. Keşfedildiği günden bu yana ortaya atılan bu teorilere, uzaylı varlığına işaret eden bir yenisi daha eklendi.

“YILDIZDAN MADEN ÇIKARILIYOR”

Almanya’daki Furtwangen Üniversitesi’nden Profesör Eduard Heindl, söz konusu yıldızın düzenli aralıklarla kesilen ışığına yönelik matematiksel bir model hazırladı.

İngiliz Daily Mail gazetesine konuşan Heindl, şu açıklamaları yaptı: “Eğer bir süper medeniyet, gezegenlerindeki tüm hammaddeleri tüketmişse sıra yıldızlara gelmiş olabilir. Örneğin bizim Güneşimiz, gezegenlerdeki metalden 6 bin kat daha fazlasını içeriyor. Uzaktaki bu uygarlık, KIC 8462852’den çıkardığı madeni yörüngeye yerleştirerek soğutuyor ve onu kullanıyor olabilir. 1400 ışık yılı uzaktaki bu yıldız bir maden ocağı gibi işletiliyor olabilir. Bunun nasıl yapılacağını tam olarak bilemiyoruz ama bir tahminde bulunursak, yıldızın üstündeki bir nokta dev aynalarla daha fazla ısıtılabilir ve madde ışınımı açığa çıkabilir. Yıldızdan bize ulaşan ışığın eğrisi olağan dışı derecede pürüzsüz, kenarlar çok dik. Bu kuyruklu yıldız ve ya gezegen geçişleriyle açıklanabilecek bir şey değil.”

Işık eğrisine matematiksel olarak yaklaştıklarını kaydeden Heindl, “Işık, fiziksel olarak anlamlı, büyük, yörüngede bulut oluşturan yıldızsal bir olay tarafından harekete geçirilmiş. Veriler, bilim kurgu gibi görünen bir yıldız madenciliği teknolojisine uygun görünüyor” dedi.

nasaa
KIC 8462852 yıldızı

YILDIZ SAĞMA İŞLEMİ

Heindl’ın araştırmasına göre, bir maddenin akışının yıldızdan ayrılmasını sağlayan teknoloji uygulanıyor olabilir. Bu özel akış sayesinde yabancı medeniyet enerjiden faydalanabiliyor olabilir. Özet olarak ‘Star lifting’ (yıldız sağma) işlemi yapılıyor olabilir. Yıldız sağmayı şöyle açıklayabiliriz: Teknolojik olarak yeterince gelişmiş uygarlıklar, muhtelif sebeplerle bir yıldızı oluşturan materyalleri kullanabilir hale gelebilirler. Genel olarak hidrojen ve helyumdan oluşan milyonlarca tonluk yıldız tozu depolanabilir ya da enerji elde edilebilir.

Profesör Eduard Heindl, teorilerine rağmen henüz kanıtlanmış herhangi bir uzaylı unsurun olmadığını, konunun araştırmalara açık olduğunu vurguluyor.

100 MİLYON DOLAR BÜTÇELİ PROJE DE ARAŞTIRMAYA DAHİL OLDU

İngiltere’deki Kraliyet Bilimler Akademisi’ne bağlı ‘Breakthrough Initiatives (Çığır Açan Girişimler)’ tarafından başlatılan 100 milyon dolar bütçeli ‘Breakthrough Listen (Çığır Açan Dinleme)’ girişimi, geçtiğimiz günlerde KIC 8462852 yıldızını daha yakından inceleyeceğini açıkladı. 10 yıl boyunca Dünya dışında yaşam olup olmadığını araştıracak proje kapsamında toplam 1 milyon yıldız taranacak.

Projenin yöneticilerinden Andrew Siemion, bu gizemli yıldızın Hubble ve Keck teleskoplarıyla gözlemlendiğini ve henüz net bir sonuca ulaşamadıklarını söyledi. Yakın bir dönemde uzaya gönderilecek James Webb Uzay Teleskobu’ndan elde edilecek yeni bilgiler ışığında bu eşsiz yıldızın çevresindeki esrarın aydınlığa kavuşabileceği belirtiliyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

İki güneşli ‘yaşanabilir’ gezegen: Kepler-47c

‘Kepler-47c’ adı verilen gezegen, yaşama uygun, yani sıvı suyun olabileceği bölgede bulunuyor.

Bilim insanları, ilk kez iki yıldız etrafındaki yörüngelerinde dönen iki gezegenin yer aldığı bir güneş sistemi tespit etti. Dünya’dan 4 bin 900 ışık yılı uzaklıktaki gezegenlerden biri, kendi yıldızlarına olan uzaklığı sebebiyle “yaşama elverişli” bölge içerisinde bulunuyor. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre)

NASA’nın ‘gezegen avcısı’ Kepler Uzay Teleskopu’nun belirlediği ‘Kepler -47’ adı verilen iki yıldızlı ve iki gezegenli güneş sistemi, Kuğu Takımyıldızı’nda yer alıyor. Çift yıldızlar birbirlerinin çevresinde 7.5 günde dönüyor. Bir yıldız bizim Güneşimize çok benziyor ve Güneş’in yüzde 84’ü kadar parlak. Diğer yıldız ise Güneş’in üçte biri büyüklüğünde ve Güneş’in ancak yüzde 1’i kadar parlak.

kepler11
Kepler-47b (Solda) ve Kepler-47c (Sağda) illüstrasyonu / NASA

Sistemdeki ‘Kepler-47c’ adı verilen gezegen, yaşama uygun, yani sıvı suyun olabileceği bölgede bulunuyor. Gezegen 303 günde çift yıldızın etrafındaki dönüşünü tamamlıyor. Neptün’ün 3 katı büyüklüğündeki bu devin atmosferinin yoğun su buharından oluşmuş bulutlarla kaplı olduğu sanılıyor. Ancak ‘Kepler-47c’nin büyük bir gaz devi olabileceği ve bilinen hayata uygun olmayabileceği de ifade ediliyor.

Diğer gezegen ‘Kepler-47b’ ise 50 günden az bir yörünge dönemine sahip. Kızgın atmosferi sebebiyle yoğun bir metan bulutuyla örtülmüş sıcak bir gezegen olduğu düşünülüyor.

kepler333

NASA’nın California’daki Ames Araştırma Merkezi’nden William Borucki, “Sadece Güneş gibi tek yıldızlar değil birçok yıldızdan oluşmuş sistemler de olduğunu gördük. Şimdi yaşam olabilecek ya da yaşanılabilir özelliklere sahip gezegen türleri arasına çift yıldızlı sistemler de girdi” dedi.

Sıradışı güneş sistemi, bir çift yıldızın çevresinde birden fazla gezegen olabileceğini ve uzaydaki gezegen çeşitliliğini göstermesi açısından tarihi bir keşif olarak nitelendiriliyor.