‘Demir’ bulutlarıyla kaplı tuhaf bir gezegen keşfedildi

Şili’deki Çok Büyük Teleskop (VLT) ile gözlem yapan gökbilimciler, Dünya’dan yaklaşık 129 ışık yılı uzaklıktaki yabancı bir gezegenin, şiddetli fırtınalar içinde ilerleyen demir ve silikat bulutlarından oluşmuş karmaşık bir atmosferi olduğunu ortaya çıkardı.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Pegasus (Kanatlı At) Takımyıldızı doğrultusundaki HR 8799 yıldızı etrafında dönen ‘HR 8799 e’ adlı bu ürkütücü diyar, Jüpiter’den 5 ila 10 kat büyük olan bir gaz devi. Yani içine en az 7 bin tane Dünya sığabiliyor.

HR 8977 e, Güneşimizin etrafında dolanan bütün gezegenlerden daha fazla kütleli, ancak çok daha genç. Sadece 30 milyon yıllık yaşı ile adeta bir bebek öte-gezegen. Yaşam için pek de müsait değil. Oluşumundan geride kalan enerji ile güçlü sera etkisi HR 8799 e’yi neredeyse 1000 dereceye kadar ısıtıyor.

Gezegenin atmosferine dair ayrıntılar, Çok Büyük Teleskop Girişimölçeri (VLTI) üzerindeki son teknoloji ürünü Gravity aygıtı optik girişim ölçümü yöntemi ile elde edildi. Şimdiye kadar ilk kez bir öte-gezegenin ayrıntılı gözlemleri için optik girişimölçümü yöntemi kullanılıyor. Bu yeni teknik, benzeri görülmemiş bir niteliğe sahip ayrıntılı bir ışık tayfı elde edilmesini sağlıyor. Ekibin ölçümleri sayesinde HR 8799 e’nin atmosfer bileşenleri de ortaya çıkarılmış oldu.

Paris Gözlemevi ve Max Planck Yer-ötesi Fiziği Enstitüsü’nden araştırma ekibi lideri Sylvestre Lacour, “Analizlerimizin sonuçlarına göre HR 8799 e metandan çok daha fazla karbonmonoksit içeren bir atmosfere sahip —bu da denge kimyası ile beklenen bir şey değil. Bu şaşırtıcı sonucu en iyi şu şekilde açıklayabiliriz; atmosfer içinde karbonmonoksitin hidrojenle etkileşerek metan oluşturmasını engelleyen dikey rüzgarların varlığı” diyor.

Ekip ayrıca atmosferin demir ve silikat bulutları da içerdiğini buldu. Karbonmonoksit fazlalılığı ile birleştiğinde, HR 8799 e’nin atmosferinde dev ve şiddetli bir fırtınanın hakim olduğu sonucuna varılıyor. Bu olağanüstü fırtına, Dünya’dan çok daha büyük bir alanda hüküm sürüyor.

“Gözlemlerimize göre gezegen, karanlık bulutların fırtınalı parçaları içinde girdap şeklinde dolanan ılık ışık ışınları sonucu, içeriden aydınlatılan devasa bir gaz topu niteliğinde” şeklinde ayrıntılandırıyor Lacour: “Silikat ve demir parçacıklarından oluşan bulutların konvektif hareketleri parçalanıp tekrar iç kısımlara yağmur şeklinde dönmelerini sağlıyor. Bu, doğmakta olan dev bir öte-gezegenin hareketli atmosferine dair bir resim çiziyor ve burada karmaşık fiziksel ve kimyasal süreçler iş başında.”

Çalışmada kullanılan Gravity aygıtı sayesinde, bugün bilinen çoğu öte-gezegenin atmosfer özelliklerinin belirlenmesi adına eşsiz fırsatlar da ortaya çıkmış oldu. Bu da önümüzdeki yıllarda ilginç uzak gezegenlerin tuhaf ve sıradışı atmosferlerine dair yeni haberler okuyacağız demek. Araştırma sonuçları Astronomy and Astrophysics dergisinde yayınlandı.

Jüpiter’in ürkütücü ihtişamı (Video)

Juno uzay aracının çektiği son fotoğraflarla büyüleyici bir video klip hazırlandı.

İçine 1300 tane Dünya’nın sığabileceği gaz devi bir gezegenin yakınından geçip gitmek neye benziyor? NASA’nın Jüpiter keşif aracı Juno’nun çektiği en yeni fotoğraflarla oluşturulan etkileyici video klip, bu sorunun cevabını verebilir.

Wired’ın haberine göre, önce uzay aracının üzerindeki JunoCam ile elde edilen 36 olağanüstü fotoğraf, Alman matematikçi Gerald Eichstaedt tarafından 60 saatlik bir çalışmayla videoya dönüştürüldü. Film yapımcısı ve animasyoncu Seán Doran, görüntüyü time-lapse (zaman sapması) tekniği ile yeniden düzenledi. Doran ayrıca ‘2001: A Space Odyssey’ filminin müziğini de kullanarak etkileyici bir kısa film meydana getirdi. Görüntüleri tam ekran ve yüksek çözünürlükte izlemenizi tavsiye ederiz. İyi seyirler.

Dünya’dan 65 bin kat büyük kürenin gizemi

1000 ışık yılı uzaklıktaki bu gaz devi gezegenin bilinen yaşama uygun uyduları olabilir.

Uluslararası çapta araştırma ekibi, 1000 ışık yılı uzaklıkta yer alan dev bir gök cismine ilişkin yeni bir gözlem yapmaya hazırlanıyor. Dünya’dan yaklaşık 65 bin kat büyük olan bu kürenin Jüpiter benzeri bir gaz devi gezegen olabileceği ve Satürn gibi halkalarının bulunduğu belirtiliyor.

İngiltere’deki Warwick Üniversitesi önderliğindeki bilim insanlarının, Royal Astronomical Society Aylık Tebliğleri dergisinde yayınlanan araştırmasına göre, toz halkayla çevrili bu gezegen adayı, Orion Takımyıldızı’nda yer alan ‘PDS 110’ adlı genç bir yıldızın ışığını düzenli aralıklarla kesiyor.

Gökbilimciler cismi daha iyi inceleyebilmek için Eylül ayında gerçekleşecek bir dahaki tutulmayı bekliyor. Bu büyük cisim eğer gerçekten gaz devi bir gezegen ise çevresinde dönen küçük uyduların bilinen hayat şartlarını destekleyebilme ihtimali bulunuyor. Zira gök cismi, PDS 110’a olan uzaklığı sebebiyle ‘habitable zone’ (yaşanabilir bölge) içinde kalıyor.

gizemli_gezegen2
PDS 110 yıldızı ve etrafında dönen halkalı gezegen illüstrasyonu (Warwick Üniversitesi)

Söz konusu yıldız ve çevresinde dönen gezegen adayı, yaklaşık 15 yıldır farklı yer ve uzay teleskoplarıyla gözlemleniyor. Son araştırmayı yürüten ekibin lideri Hugh Osborn, “Olağandışı ışık eğrisi, bize ilginç, özel, farklı bir gezegen adayı keşfettiğimizi gösteriyor. PDS 110, bizim güneşimizden biraz daha büyük ama aynı sıcaklıkta bir yıldız. Her 2,5 yılda bir bu dev cisim, PDS 110’un ışığını yüzde 30 civarında azaltıyor ve bu azalma yaklaşık 2 – 3 hafta devam ediyor” diyor.

Dikkate değer iki tutulma gözlemi 2008 yılı Kasım’ında ve 2011 yılı Ocak ayında yapılmıştı. Bir dahaki tutulma önümüzdeki Eylül ayında gerçekleşecek. Gökbilimci Matthew Kenworthy, daha önceki tutulmalarda yıldızın ışığının hızla değiştiğini, kürenin yanı sıra etrafındaki halkaların da ışığı önemli derecede kestiğini, halkaların Satürn’ün halkalarından çok daha büyük olduğunu söylüyor.

Eğer 3 ay sonra yapılacak incelemede öngörülen bilgiler doğrulanırsa, PDS 110 sisteminin halkalı dev bir gezegene ev sahipliği yaptığı kesinleşecek. Bu tutulmalar ayrıca PDS 110 etrafındaki gezegen ve ayların oluşumuna ilişkin veriler de sağlayacak. Bu da bizim Güneş Sistemimizin nasıl oluştuğunu daha iyi anlamak için önemli. Önümüzdeki yıllarda da dev gezegen ve yıldızı üzerindeki araştırmalar sürecek.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

‘Köpük’ gezegen keşfedildi

Dev boyutlardaki KELT-11b gezegeninin strafor yoğunluğunda olduğu belirlendi.

Bilim insanları, Dünya’dan 320 ışık yılı uzaklıkta gaz devi bir gezegen gözlemledi. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre). Bu sıradışı kürenin en ilginç özelliği, yüzeyinin strafor (plastik yapay köpük) yoğunluğunda olması.

ABD’deki üç üniversiteden gökbilimcilerin The Astronomical Journal’da yayınlanan ortak araştırmasına göre, Güney Afrika ve ABD’de yer alan robotik Kilodegree Extremely Little Teleskop (KELT) ile bulunan KELT-11b adlı gezegen, Jüpiter’den yüzde 40 oranında daha büyük ancak Jüpiter’in sadece beşte biri kütlesinde.

KELT-11b, etrafında döndüğü yıldızı KELT-11 (HD 93396)’ya oldukça yakın bir yörüngede seyrediyor. Gezegenin bir yılı sadece 5 gün. Aşırı derecede parlak olan yıldız, KELT-11b’nin atmosferi ve yoğunluğuna dair hassas ve başarılı ölçümler yapılabilmesini, diğer gezegenlerin atmosferlerini anlayabilmek için bir örneklem olmasını sağlıyor.

Nükleer yakıtını kullanarak genişlemeye başlayan KELT-11 yıldızı, büyük bir ‘kırmızı dev’e dönüşme sürecinde. Bu sebeple KELT-11b gezegeni yaklaşık 100 milyon yıl içinde kendi yıldızı tarafından yutulacak ve yok olacak. Yıldızının parlaklığı sayesinde boyutları net olarak ölçülebilen KELT-11b, şimdiye kadar keşfedilen en düşük yoğunluklu üçüncü gezegen. (Güneş Sistemimiz dışında.)

kopuk2
KELT-11b illüstrasyonu (Walter Robinson – Lehigh Üniversitesi)

Araştırmayı yürüten ekibin lideri olan ABD’deki Lehigh Üniversitesi’nden gökbilimci Joshua Pepper, ilginç gezegenin olağanüstü büyüklükteki boyutlarına rağmen çok düşük bir kütleye sahip olması sebebiyle yüzeyinin bir strafor yoğunluğunda olduğunu belirtiyor.

Pepper, “Bu şişkin gezegenin boş iç yapısını tespit ettiğimizde çok şaşırdık. Kütlesine oranla çok büyük bir çapı var. Atmosferik ölçek yüksekliği 2763 kilometre ve bağlantılı atmosferik sinyal iletim boyutu oranı yüzde 5,6. Bu özellikler, KELT-11b’yi ve atmosferini önemli bir araştırma hedefi olarak önümüze koyuyor, KELT-11 sistemini diğer yıldız ve gezegenleri anlama açısından bir ölçüt haline getiriyor” diyor.

Eşine az rastlanacak bu gezegenin bulunmasını sağlayan iki KELT teleskobu, (Arizona’da ve Güney Afrika’da), otomatik olarak geceden geceye 5 milyonu aşkın parlak yıldızı tarama işlemi gerçekleştiriyor. Veriler gökbilimciler tarafından incelendikten sonra bu keşifler ortaya çıkıyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Jüpiter’in uydusunda gizemli lav denizi

Güneş Sistemi’nde bilinen en büyük lav denizi Io’da yer alıyor.

ABD’deki bilim insanları, yer teleskobu kullanarak Jüpiter’in uydusu Io’da erimiş kayalardan oluşan 200 kilometre genişliğinde bir lav denizi ve lav dalgaları tespit etti. Güneş Sistemi’nin bu en büyük “lav kazanının” ortasında büyük bir yarımada da bulunuyor.

İngiliz Daily Mail gazetesi ve Popular Science dergisinin haberlerine göre, Io’daki lav denizi Loki Patera, yaklaşık 21 bin 500 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. Bu da Kuzey Amerika’daki Ontario Gölü’nden daha büyük bir yer demek.

Berkeley California Üniversitesi’nden Katherine de Kleer önderliğindeki ekibin çalışması kapsamında, araştırmacılar Jüpiter’in diğer uydularının hareketlerini kullanarak bu lav denizinin şimdiye kadarki en detaylı görüntüsünü elde etti. Ekip aynı zamanda milyonlarca kilometre uzaklıktan sıcaklık ölçümleri yaptı.

Jüpiter’den ortalama 422 bin kilometre uzaklıktaki Io, Güneş Sistemi’ndeki en çok volkanik aktiviteye sahip gök cismi. İç katmanları, Jüpiter’in yerçekimi ve onun daha büyük uyduları tarafından sürekli ısıtılıyor. Bu gelgitli ısı, içeriğini erimiş halde tutuyor ve Io’nun kabuğunun büyük bir kısmındaki yüzeyin genel anlamda lav olarak kalmasını sağlıyor.

io_europa_stack-1
Europa’nın Io önünden geçişi. Io’daki parlak noktalar lav denizleri.

8 Mart 2015’te Jüpiter’in uydusu Europa, Dünya ve Io arasından geçti ve Loki Patera’dan gelen kızılötesi ışınların geçici olarak gezegenimize ulaşmasını engelleyen tutulma benzeri bir olay gerçekleşti. ABD’nin Arizona eyaletindeki Büyük Binocular Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler, Europa’nın çevredeki diğer ışıkları engellemesiyle denizin farklı parçalarının sıcaklığını ayrıştırdı. 200 dereceye varan sıcaklıklar ölçüldü.

Araştırmaya göre, denizde soğuk kabuk parçaları batıyor, aşağıda korlaşmış magma açığa çıkıyor ve kızılötesi parlamaya sebep oluyor. Lav, iki dalga içinde soğuyor; her ikisi de ortadaki adanın zıt yönlerinden başlayarak, biri denizin kuzeyinden saatin ters yönüne hareket ediyor, diğeri ise saat yönüne.

Dalgalar denizin içinde günde bir kilometre gibi bir hızla ilerliyor. İki dalga hemen hemen aynı anda başlarken başlama zamanları hafifçe farklılaşıyor. Sebebinin farklı kompozisyon veya gaz içeriği nedeniyle, soğumuş kabukların farklı hızlarda batmasına yol açan, denizin her iki bölgesini besleyen iki ayrı kaynak olabileceği belirtiliyor.

Bilim insanlarına göre Io’daki bu lav hareketi, Dünya ve diğer Güneş Sistemi gezegenlerinin uzak geçmişindeki volkanik faaliyetler hakkında önemli bilgiler veriyor. Io’yu böyle sıcak tutan çekim kuvveti, Dünya dışında yaşam araştırması için olası adaylar olarak görülen komşuları Ganymede ve Europa uydularında da etkinler. 2021’de Europa tekrar Io’nun önünden geçtiğinde araştırmacılar diğer lav göllerine de göz atmayı planlıyor.

Jüpiter’in sıradışı uydusu Io, ilk kez 8 Ocak 1610 yılında İtalyan bilim insanı Galileo Galilei tarafından keşfedilmişti.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Jüpiter’in atmosferindeki ‘ebru sanatı’

Dev gezegenin şiddetli fırtınaları, ebru sanatı desenlerine benzeyen harika manzaralar sunuyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Juno keşif aracı, gaz devi Jüpiter’den muhteşem fotoğraflar göndermeye devam ediyor. Gezegenin hayli fırtınalı kaotik atmosferi, ebru sanatı desenlerine benzeyen büyüleyici görüntüler oluşturuyor.

NASA’nın ‘Jovian Art’ (Jüpiter Sanatı) adıyla yayınladığı fotoğraf, 2 Şubat 2017 tarihinde, Juno uzay aracı dev gezegenin 14 bin 500 kilometre yakınından geçerken çekildi. Görsele yansıyan şiddetli rüzgarların oluşturduğu ihtişamlı bulut oluşumları, Jüpiter’in güney yarımküresine ait. Bilim adamı Roman Tkachenko, Juno’dan gelen verileri işleyerek bu harikulade görüntüyü oluşturdu.

pia21383-icerik1
‘Jovian Art’ (JunoCam / NASA)

Fotoğrafın büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA

Atmosferdeki gizemli fırtınalar, bulut oluşumları ve hava olayları Güneş Sistemindeki hiçbir şeye benzemiyor. Hacim olarak 1300 tane Dünya’yı içine alabilecek büyüklükteki bir gaz devi olan Jüpiter’in atmosferinde dikey ve yatay doğrultudaki yoğun hareketlilik yüzünden rüzgarların saatteki hızı 600 kilometreye ulaşabiliyor. 4 Temmuz 2016’da Jüpiter’e varan Juno uzay aracı, gezegene bir dahaki yakın geçişini 27 Mart’ta yapacak.

Aşağıda Jüpiter bulutlarına benzeyen bir ebru sanatı deseni yer alıyor;

dtqr-nxkbu6vqotngjcjfa


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Derin uzayda su bulutları keşfedildi

Dünya’dan 1300 kat büyük gizemli bir gökcisminin su bulutlarıyla kaplı olduğu bildirildi.

Dünya’dan yaklaşık 7,3 ışık yılı uzaklıkta, su ve buz yüklü bulutlarla çevrili olduğu düşünülen dev bir gök cismi gözlemlendi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre)

ABD’deki Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden astronom Kevin Luhman’ın araştırmasına göre, su ve buz yüklü bulutlar, Jüpiter büyüklüğündeki ‘Wise J0855-0714’ adlı bir kahverengi cücenin etrafını sarıyor.

İlk kez 1995’te keşfedilen kahverengi cüceler, ne yıldız ne de gezegen kategorisine konulabiliyor. Gaz bulutlarının çökmesiyle oluşsalar da gökcismini yıldız yapacak nükleer tepkimelerin başlamayacağı kadar hafif oldukları için 80 Jüpiter kütlelik sınıra ulaşamıyor ve yeteri kadar ısınamayıp sönüyorlar. Kahverengi cüceleri asla gelişmeyen yıldızlar olarak da niteleyebiliriz. Bunun sebebi de nükleer füzyon için gerekli ısı ve ışığı üretmek için çok küçük olmaları.

NASA’nın Wise kızılötesi uzay teleskobundan gelen verileri inceleyen Kevin Luhman, keşfedilen kahverengi cücenin yüzey sıcaklığının, suyun donma noktasından biraz aşağıda olduğunu, Dünya’dan soğuk, Jüpiter’den ise sıcak olduğunu belirtiyor.

Araştırma sonuçlarını değerlendiren California Üniversitesi’nden Jonathan Fortney, “Cisim, olağanüstü derecede ilginç. Güneş Sistemi dışında ilk kez su yüklü bulutların olduğuna dair belirtiler içeriyor. Güneş Sistemi’nde sadece Dünya’da ve Mars’ta var. Jüpiter ve Satürn gibi dev gezegenler, amonyak bulutları su yüklü bulutları kaplayacak kadar soğuktur. Bu soğuk gök cismi ise bilinen sınıflandırmaların dışına çıkıyor” diye konuştu.

Aynı üniversiteden Andrew Skemer ise, “Kahverengi cücenin son derece düşük ısısı, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn’den sonra atmosferinde su bulutları bulunması muhtemel ilk gökcismi olmasını sağlıyor. Elde ettiğimiz spektrum, genel itibariyle çarpıcı bir şekilde Jüpiter’e benzeyen gök cisminin su buharı ve bulutlar ile kaplı olduğunu gösteriyor” açıklamasını yaptı.

Kahverengi cücedeki su varlığının 2018’te uzaya fırlatılacak James Webb Uzay Teleskopu ile yapılacak gözlemlerden sonra kesinleşebileceği belirtiliyor. Araştırma sonuçları The Astrophysical Journal Letters’ta yayınlandı.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Jüpiter’in esrarengiz güney kutbu

Juno uzay aracı, gezegenin ender görülen güney kutbunun olağanüstü bir fotoğrafını çekti.

Cassini uzay aracı geçtiğimiz yıllarda Jüpiter’in kutuplarının ilk fotoğraflarını gönderdiğinde bilim insanları hayli şaşırmış, gezegeni neredeyse tanıyamamışlardı. Jüpiter keşif görevini sürdüren gelişmiş Juno uzay aracı da eşsiz güzellikte ve netlikte fotoğraflar göndermeye devam ediyor. Güney kutbunda Jüpiter’in o alıştığımız enine şeritli halinden eser yok. Kaotik bulut formları dikkat çekiyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından yayınlanan son kompozit fotoğraf, 2 Şubat tarihinde, Juno aracı dev gezegenin 102 bin 100 kilometre altından geçtiği sırada çekildi. Bilim adamı Roman Tkachenko, Juno’dan gelen verileri işleyerek bu muhteşem görüntüyü oluşturdu.

jupiter2
JunoCam Imager / NASA

Fotoğrafa yansıyan gizemli fırtınalar, bulut oluşumları ve hava olayları Güneş Sistemindeki hiçbir şeye benzemiyor. Hacim olarak 1300 tane Dünya’yı içine alabilecek büyüklükteki bir gaz devi olan Jüpiter’in atmosferinde dikey ve yatay doğrultudaki yoğun hareketlilik yüzünden rüzgarların saatteki hızı 600 kilometreye ulaşabiliyor. 4 Temmuz 2016’da Jüpiter’e varan Juno uzay aracı, gezegene bir dahaki yakın geçişini 27 Mart’ta yapacak.

Fotoğrafın büyük ve orjinal haline yandaki linke tıklayarak ulaşabilirsiniz: NASA

Jüpiter’in gizemli ‘kırmızı gözü’

İçine dört tane Dünya’nın sığabileceği dev fırtına en az 352 yıldır devam ediyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni Jüpiter’in Juno uzay aracıyla çekilmiş en son fotoğrafını yayınladı. Üç tane Dünya’yı içine sığdırabilecek büyüklükteki ‘kırmızı leke (göz)’ fırtınası da koyu rengiyle dikkat çekiyor.

NASA’dan yapılan açıklamaya göre, Juno uzay aracı, söz konusu fotoğrafı (aşağıda) 11 Aralık 2016 günü, Dünya’dan 318 kat büyük olan Jüpiter’e 458 bin 800 kilometre uzaklıktaki geçişi sırasında çekti. Bilim insanı Roman Tkachenko tarafından parçaları birleştirilen görüntü, hilal şeklindeki gaz devi Jüpiter ile üzerindeki ‘büyük kırmızı leke’ fırtınasının etkileyici bir örneğini sunuyor.

Leke, hızları saatte yüzlerce kilometreyi bulan fırtınaların oluşturduğu girdaptan meydana geliyor. Bilim insanları, 40 bin kilometre çapındaki bu lekenin Güneş Sistemi içindeki en büyük ve şiddetli fırtına olduğunu belirtiyor. İlk olarak 1664 yılında Robert Hooke tarafından gözlemlenen fırtına en az 352 yıldır devam ediyor. Soluk sarı, beyaz ve turuncu tabakalarla çevrili derin kırmızı rengiyle fotoğraflara yansıyor. İçindeki rüzgarların en az 430 kilometre/saat hızla estiği hesaplanıyor.

goz
Juno / NASA

Elde edilen veriler, büyük kırmızı lekenin küçülme sürecinde olduğunu ve daha dairesel bir yapıya dönüştüğünü gösteriyor. Uzun ekseninin 2014 yılına göre 240 kilometre daha kısa olduğu tespit edildi. 2012’den bu yana küçülme hızında artış olduğu belirtilen büyük kırmızı lekede yaşanan değişimin arkasındaki neden henüz bilinmiyor.

NASA uzmanları, en son gözlemlerde fırtınanın çok küçük anaforlarla beslendiğini gördüklerini, bu durumun büyük kırmızı lekenin iç dinamiklerini etkiliyor olabileceğini kaydediyor. Gökbilimciler lekedeki değişimin sebebini ortaya çıkarmak için fırtına girdabının nasıl beslendiğini araştırıyor.

Aşağıdaki videoda, büyük kırmızı lekenin zamanla küçüldüğüne ilişkin görsel veriler yer alıyor.

Satürn’ün ‘altıgen’ kutbu şaşırtıyor

Altıgenin 20 bin kilometre çapındaki bir fırtınanın dev jet akımıyla oluştuğu düşünülüyor.

NASA’nın Cassini uzay aracı, geçtiğimiz Pazartesi günü Satürn’ün 640 bin kilometre yakınından geçerek kuzey kutbunun gizemli altıgen şeklini görüntüledi.

30 Kasım’da 12 yıllık araştırma görevinin son safhasına geçen Cassini, ‘halkayı sıyıran yörünge’ adı verilen yeni misyonu boyunca Satürn’de eşsiz gözlemler gerçekleştiriyor. Satürn’ün halkaları, uyduları ve esrarlı kuzey kutbu yeniden Cassini’nin kameralarına yansıdı. 1997’de uzaya fırlatılan, 2004’te Satürn’e ulaşan Cassini, 15 Eylül 2017’de Satürn’e doğru dalış yaparak kendisini imha edecek ve görevini tamamlanmış olacak.

nasa
Fotoğraf: Cassini, NASA

GİZEMLİ ALTIGEN BÖLGE

Mevsimsel olarak zaman zaman renk değiştiren altıgen görünümün, 20 bin kilometre çapındaki bir fırtınanın dev bir jet akımıyla oluştuğu düşünülüyor. Ancak bu akımın nasıl ve ne tarafından kontrol edildiği hala bir sır. Altıgen fırtınanın hızı saatte 300 kilometreden fazla. Fırtınanın büyüklüğü ise Dünya’nın yaklaşık 30 katı.

Fırtınanın başlangıç tarihi bilinmiyor. Uzmanlar fırtınanın yıllardır belki de yüzyıllardır devam ediyor olabileceğini düşünüyor. Dünyada ortaya çıkan kasırgalar ortalama bir hafta ömürlü oluyor. Jüpiter ve Satürn gibi gaz devlerinde ise yüzyıllarca devam eden fırtınalar ve kasırgalar oluşabiliyor.

pia
Kuzey kutbundaki fırtınanın merkezi (Cassini, NASA)