Grönland’daki buz yüzeyin altında saklı gizemli kanyon

Buz tabakasının altında 750 kilometre uzunluğunda ve 800 metre derinliğinde kanyon keşfedildi.

Dünyanın en büyük adası Grönland’daki buz tabakasının altında 750 kilometre uzunluğunda ve 800 metre derinliğinde devasa bir kanyon olduğu ortaya çıktı.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın havadan gerçekleştirilen en geniş çaplı kutup araştırma projesi olan ‘IceBridge’ operasyonu kapsamında, 4 milyon yıldır buzla kaplı olan devasa kanyon tespit edildi.

Buz tabakasının altına gönderilen ve derinliklerdeki kıta tabanından geri yansıyan radyo dalgaları sayesinde kanyonun derinliği ve genişliği ölçüldü. Bu radar verilerini inceleyen bilim insanları, kanyonun adanın merkezinde başladığını ve kuzeydeki Petermann Buzulu’na kadar uzandığını belirledi. Keşfedilen yer şekli, ABD’nin Arizona eyaletindeki Grand Canyon’a göre daha uzun ancak Grand Canyon’un derinliği daha fazla. 446 kilometre uzunluğundaki Grand Canyon, 1800 metre derinliğinde.

illuss
İllüstrasyon: NASA

İngiltere’deki Briston Üniversitesi’nden araştırmaya katılan Profesör Jonathan Bamber, “Çalışmalarımız gösteriyor ki, orada hala keşfedecek çok şey var. Dünyanın bir parçası daha tamamen keşfedilip haritalandırılıyor” dedi. Ada buzla kaplanmadan önce kanyonda büyük bir nehrin aktığı belirtiliyor. Bamber ve ekibinin çalışmaları bilim dergisi Science’ta yayınlandı.

IceBridge operasyonu ile kutupların ilk kez 3 boyutlu ayrıntılı haritaları hazırlanıyor. NASA’ya ait keşif uçakları, kutuplar üzerinde sayısız uçuş yaparak buz kıtaların fotoğraflarını çekiyor. Yüzeydeki yükseltiler ve buz tabakasının kalınlıkları ölçülüyor. Elde edilen veriler, küresel ısınmanın ve iklim değişikliklerinin kutuplara olan etkilerini anlamada bilim insanlarına yardımcı olacak.

Savaşa hazır: Uzaydaki ‘kılıç’ bulundu

NASA uzmanları, HH 24 yıldızını Star Wars filmlerindeki ışın kılıcına benzetiyor.

 

Hubble Uzay Teleskobu, Dünya’dan 1350 ışık yılı uzaklıktaki bir bulutsu içinde şekillenen yıldızı gözlemledi. (1 ışıkyılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). Bilim insanları, vizyondaki Star Wars filmine atıf yaparak yıldızı bir ışın kılıcına benzetiyor.

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ortaklığında keşiflerini sürdüren 21 yıllık emektar Hubble teleskobu, Samanyolu galaksisindeki Orion b moleküler bulutsusu içinde oluşmakta olan ‘Herbig-Haro (HH) 24’ adlı yıldızı görüntüledi.

Vizyona giren ‘Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi’ filmine atıfta bulunan NASA’daki bilim insanları, yıldızı ‘çift bıçaklı bir ışın kılıcına’ benzetiyor. NASA Bilim Görevi direktörlerinden John Grunsfeld, “Bilim kurgu, her zaman mühendislere ve bilim insanlarına ilham kaynağı oldu, Star Wars da buna dahil” yorumunu yaptı.

hubble_lightsaber_image22
HH 24 yıldızı (Fotoğraf: NASA/ESA)

Yıldızlar çok yoğun ve görünür ışımayı geçirmeyen yıldızlararası gaz ve toz bulutlarının ortasında doğuyor. Moleküler bulut, birkaç yoğunlaşmış bölgeye parçalanıyor. Bu yoğunlaşmış parçalar daha sonra yıldızların oluşması için çökmeye devam ediyor. Çöküş sırasında zıt yönlere doğru ‘süper sıcak’ materyal püskürmesi gerçekleşiyor. Hubble’ın gözlemlediği son yıldız da bu yüzden ‘kozmik bir kılıca’ benzetiliyor.

200 ila 400 milyar yıldızı barındıran Samanyolu’nda her yıl Güneş kütlesinin yaklaşık 3 – 10 katı arasında değişen bir gaz kütlesinin yıldıza dönüştüğü sanılıyor.

Safir ve yakut bulutlarıyla kaplı gezegen

Gökbilimciler, Dünya’dan 1000 ışık yılı uzaklıktaki bir gaz devinin atmosfer koşullarını inceledi.

Bilim insanları, ilk kez Güneş Sistemi dışındaki çok uzak bir gezegenin hava durumu özelliklerini detaylı olarak inceledi. Dünya’dakilere benzemeyen bulutların safir ve yakuttan oluştuğu belirtiliyor.

Nature Astronomy dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Dünya’dan yaklaşık 1000 ışık yılı uzaklıktaki gaz devi ‘HAT-P-7b’ gezegeni (diğer adıyla ‘Kepler-2b’), Kepler Uzay Teleskobu ile incelendi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre). Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı’ndaki bu gezegen, Dünya’dan 16 kat büyük bir gaz devi. Yani Jüpiter’e benziyor.

Kendi yıldızına çok yakın bir mesafedeki yörüngesinde ilerleyen HAT-P-7b’nin sadece bir yüzü güneşine bakıyor. Bu yüzden gezegenin bir tarafı hep gündüz, diğer yüzü ise hep geceyi yaşıyor. Gezegenin aydınlık kısmındaki ortalama sıcaklık yaklaşık 2100 derece. Gece tarafında ise 1300 derece. Aşırı fark yüzünden ekvatoral bölgesinde çok şiddetli rüzgarlar esiyor.

566452main_million_670
İllüstrasyon: NASA

Rüzgarlar, gece tarafındaki bulutları gündüz bölgesine doğru taşıyor. Bulutlar, aşırı gündüz sıcağı ile buharlaşmadan önce bir süre aydınlık tarafta da ilerleyebiliyor ve ışığı yansıtabiliyor. Bulutlar tamamen buharlaşmadan yıldızın ışığını kesiyor ve gündüz yüzündeki ‘sabah’ saatlerini biraz “serinletebiliyorlar”. Yani gündüz sıcaklığını yaklaşık 1700 dereceye indirebiliyorlar. (Bu, Dünya’da demiri eritebileceğiniz bir sıcaklık). Gökbilimciler, bulutların ışığı yansıtabildiği bu anları, aynı zamanda gezegenin en parlak ışığı yaydığı nokta olarak belirledi.

Bulutlar Dünya’dakilere benzemiyor. Hangi maddeden oluştukları kesin bir şekilde bilinmiyor. En güçlü teori; elmastan sonraki en sert mineral olan korindon. Dünya’da kırmızı renkte olanı yakut, öteki renklerde olanı ise safir olarak biliniyor. Zaman zaman görünüp kaybolan bu bulutların değerli madenlerden oluşmaları büyük bir ihtimal.

image_848_1.jpg
HAT-P-7b gezegeni (solda) ile etrafında döndüğü yıldız (sağda). (Fotoğraf: Hubble)

Peki bu bilgilere nasıl ulaşılabiliyor? Bilim insanları, çok uzak bir dünyanın atmosfer koşullarını modellemek için o gezegenden yansıyan ışığa odaklanıyor. Bazı gezegenler kendi güneşlerinin sıcaklığı ile ısınır. Eğer o gezegen bulutluysa, etrafında döndüğü yıldızın ışığını çeşitli şekillerde yansıtır. Gezegenin ışığındaki değişiklikleri görebilir ve böylece yabancı bir dünyanın yüzey parlaklığının bir haritasını oluşturabiliriz. Gelişmiş teleskoplar, değişik filtreler sayesinde ışığı farklı detaylarıyla inceleyebilir, yabancı bir gezegenin atmosferindeki elementleri tespit edebilir. Gezegenin birden çok yörüngesini gözlemlersek, o parlaklığın her yörüngede nasıl bir değişime uğradığını görebiliriz ve gezegenin atmosferinin zaman içinde nasıl değiştiğini öğrenebiliriz.

Önümüzdeki yıllarda uzaya fırlatılacak yeni nesil gelişmiş teleskoplar (NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın PLATO Teleskobu), bizlere uzak dünyaların atmosfer koşulları hakkında daha kesin bilgiler sunacak.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Bir yıldızın görkemli sonu

Gezegenimsi bulutsu (nebula)’ya dönüşen NGC 2392 yıldızı böyle görüntülendi.

https://www.youtube.com/watch?v=iJhzHXFYvno

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Chandra X Işını Gözlemevi, 4 bin 200 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın eşine az rastlanan güzellikteki son anlarını gözlemledi.

NASA’dan yapılan açıklamaya göre, bizim güneşimize benzeyen yıldızlar, ömürlerinin sonuna geldiklerinde dikkat çekici derecede fotojenik olabiliyor. ‘Eskimo Nebulası’ olarak da bilinen ‘NGC 2392’ yıldızı, bunun için iyi bir örnek.

Chandra X Işını Gözlemevi, bilim insanlarının ‘gezegensi bulut’ olarak da isimlendirdiği NGC 2392’nin ölümü sırasında merkez kısmının etrafında açığa çıkan milyonlarca derece sıcaklıktaki gaz bulutunu fotoğrafladı. Hubble Uzay Teleskopu da yıldızın dışarı püskürdüğü katmanların kırmızı, yeşil ve mavi desenlerini görüntüledi. Ortaya büyüleyici bir infilakın seyrine doyum olmaz görüntüsü ortaya çıktı.

ngc2392_hubblechandra_9600
Fotoğraf: NASA

NGC 2392 gibi gezegenimsi bulutsular, sıcak yıldızları çevreleyen daha çok dairesel şekilli gaz yapılar olarak biliniyor. Gezegen benzeri disk yapılı görüntülerinden dolayı nebula adı veriliyor. Merkezdeki yıldızdan çıkan ışınım etraftaki gaz bölgeyi aydınlatıyor ve parlak bir bulutsu olarak görünmesini sağlıyor. NGC 2392, ilk olarak 1787’de astronom William Herschel tarafından keşfedildi.

1999’da uzaya fırlatılan X Işını Gözlemevi’ne, Hint kökenli ABD’li fizikçi Subrahmanyan Chandrasekhar’ın anısına Chandra ismi verildi. Chandra, Sanskritçe “ay” veya “parlayan” anlamına geliyor. Bu uzay aracı sayesinde sonsuz boşlukta sayısız gözlem yapıldı.

Güneş’ten 1 milyon kat büyük karadelik yıldızı böyle yuttu

Güneş’ten en az 1 milyon kat büyük süper kütleli bir karadelik, Dünya’dan 2,7 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızı yok etti.

Bilim insanları, Güneş’ten en az 1 milyon kat büyük süper kütleli bir karadeliğin, Dünya’dan 2.7 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızı yok etmesini tespit etti. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre).

NASA’nın uzaydaki Galaxy Evolution Explorer aracı ile Hawaii’deki Pan-STARRS1 teleskobu, nadir izlenebilen olayın 138 günlük sürecini gözlemledi. NASA, karadeliğin yıldızı nasıl içine çektiğini anlatan bir animasyon yayınladı. ABD’nin Maryland Eyaleti’ndeki Johns Hopkins Üniversitesi’nden astronom Suvi Gezari öncülüğündeki ekibin, bilim dergisi Nature’da yayınlanan araştırmalarına göre, ilk kez yok edilen bir yıldızın özellikleri tamamen tespit edilebildi.

Gezari, “Yıldızın bir kısmı karadeliğin içine çekilirken, kalan bölümü ve gazlar yüksek hızla dışarı atılıyor. Atılan gazın cinsini de belirleyebiliyoruz. Genellikle helyum oluyor. Bu, bir suç mahallinde delil toplamaya benziyor. Son olayda da karadelikten yayılan yüksek oranda helyum, az miktarda hidrojen tespit ettik” dedi. Karadelikler, galaksilerde gizleniyor. Yıldız ve gök cisimlerini çekim kuvvetleri sayesinde içlerine alarak yok ediyor.

yep
Sol üst köşedeki fotoğraftan itibaren yıldızı yutan karadeliğin açığa çıkardığı ışık görülebiliyor (NASA)

KARADELİK NEDİR?

‘Kozmik canavarlar’ olarak da nitelendirilen karadelikler, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve hatta ışığın dahi kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük gök cisimleri olarak biliniyor. Karadeliklerin ‘tekillik’ özellikleri sebebiyle üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları iddia ediliyor. Sahip oldukları ‘yokluğun’ içinde zamanın yavaş aktığı veya hiç akmadığı tahmin ediliyor.

Astronomide hala en büyük soru işaretlerinden birisi olan karadelikler, gizemli varlıkları nedeniyle fizikçilerden gökbilimcilere kadar birçok uzmanın merak ettiği ve üzerinde çalıştığı alanlardan birisi. Süper kütleli karadelikler, Güneş’ten milyarlarca kat büyük kütlelere ulaşabiliyor.

Satürn’ün ‘altıgen’ kutbu şaşırtıyor

Altıgenin 20 bin kilometre çapındaki bir fırtınanın dev jet akımıyla oluştuğu düşünülüyor.

NASA’nın Cassini uzay aracı, geçtiğimiz Pazartesi günü Satürn’ün 640 bin kilometre yakınından geçerek kuzey kutbunun gizemli altıgen şeklini görüntüledi.

30 Kasım’da 12 yıllık araştırma görevinin son safhasına geçen Cassini, ‘halkayı sıyıran yörünge’ adı verilen yeni misyonu boyunca Satürn’de eşsiz gözlemler gerçekleştiriyor. Satürn’ün halkaları, uyduları ve esrarlı kuzey kutbu yeniden Cassini’nin kameralarına yansıdı. 1997’de uzaya fırlatılan, 2004’te Satürn’e ulaşan Cassini, 15 Eylül 2017’de Satürn’e doğru dalış yaparak kendisini imha edecek ve görevini tamamlanmış olacak.

nasa
Fotoğraf: Cassini, NASA

GİZEMLİ ALTIGEN BÖLGE

Mevsimsel olarak zaman zaman renk değiştiren altıgen görünümün, 20 bin kilometre çapındaki bir fırtınanın dev bir jet akımıyla oluştuğu düşünülüyor. Ancak bu akımın nasıl ve ne tarafından kontrol edildiği hala bir sır. Altıgen fırtınanın hızı saatte 300 kilometreden fazla. Fırtınanın büyüklüğü ise Dünya’nın yaklaşık 30 katı.

Fırtınanın başlangıç tarihi bilinmiyor. Uzmanlar fırtınanın yıllardır belki de yüzyıllardır devam ediyor olabileceğini düşünüyor. Dünyada ortaya çıkan kasırgalar ortalama bir hafta ömürlü oluyor. Jüpiter ve Satürn gibi gaz devlerinde ise yüzyıllarca devam eden fırtınalar ve kasırgalar oluşabiliyor.

pia
Kuzey kutbundaki fırtınanın merkezi (Cassini, NASA)

 

 

Bilinen evrenin en yalnız ve gizemli galaksisi (Video)

NGC 6503 galaksisi, yaklaşık 150 milyon ışık yılı genişliğindeki bir boşlukta tek başına bulunuyor.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın Hubble uzay teleskobu, eşine nadir rastlanan bir galaksi (yıldız kümesi) fotoğrafladı. Hiçbir süper küme ve grupta yer almayan bu gizemli yapı, çok geniş bir boşlukta tek başına hareket ediyor.

‘NGC 6503’ adı verilen galaksi, Dünya’dan 18 milyon ışık yılı (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre) uzaklıkta bulunuyor. İçinde yaşadığımız Samanyolu’nun üçte biri büyüklüğünde olan ‘NGC 6503’, yaklaşık 30 bin ışık yılı genişliğe sahip ve milyarlarca yıldız barındırıyor.

Uzmanlar, bu galaksinin, içinde bulunduğu devasa boşlukta, adeta çölün ortasına atılan bir bilye büyüklüğünde olduğunu belirtiyor. ‘NGC 6503’, gözlemlenebildiği kadarıyla içinde başka hiçbir gökcismi bulunmayan gizemli boşluk ‘Local Void’ (Yerel Hükümsüzlük) bölgesinde süzülüyor. Esrarlı ‘Local Void’ boşluğu, yaklaşık 150 milyon ışık yılı genişliğinde inanılmaz bir büyüklüğe sahip.

Yazar Stephen James O’Meara, 2007’de çıkan ‘Hidden Treasures’ (Saklı Hazineler) kitabında, tuhaf konumu sebebiyle ‘NGC 6503’ü ‘uzaydaki kayıp galaksi’ olarak nitelemişti. Hubble uzay teleskobu, güçlendirilmiş lensleriyle bu yıldız kümesini daha önce görülmemiş detaylarıyla yeniden gözler önüne serdi.

Güneş’in de yer aldığı yaklaşık 400 milyar yıldıza ev sahipliği yapan Samanyolu, ‘ölçülemez büyüklükte cennet’ anlamına gelen ‘Laniakea’ süperkümesinin bir kolunda yer alıyor. NASA’daki uzmanlar, hiçbir yere bağlı olmadan uçsuz bucaksız boşlukta ilerleyen ‘NGC 6503’ün gizemini çözmeye çalışıyor.

Bir zamanlar Dünya gibiydi: Venüs ‘cehennemi’

Küresel ısınma devam ettiği sürece Dünya da Venüs gezegenine benzeyebilir.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), geçtiğimiz Ağustos ayında yayınladığı bir araştırmasında, Venüs gezegeninin 2 milyar yıl önce akıcı su bulunan Dünya gibi bir yüzeye ve atmosfere sahip olabileceğini ortaya çıkarmıştı. Venüs’ün günümüzdeki iklim koşulları ise adeta cehennemden farksız.

Sıklıkla Dünya’nın kardeş gezegeni olarak nitelendirilen Venüs’ün yerküremiz ile birçok ortak noktası bulunuyor. Hemen hemen aynı boyutlardalar, benzer bileşimlerden oluşuyorlar. İkisi de Güneş’e uzaklıkları sebebiyle ‘yaşanabilir bölge’ (habitable zone) içinde. Ancak bazı önemli farklılıklar, Venüs’ü insanoğlunun en son ziyaret etmek isteyebileceği bir ölüm diyarına dönüştürüyor.

Ezici miktarda karbondioksitten oluşan atmosferi, Dünya’nın atmosferinden 93 kat büyük. Neredeyse hiç su buharı yok. Ortalama yüzey sıcaklığı 462 dereceye ulaşıyor. Sülfirik asit ile dolu opak bulutları yüzünden sıradan teknikler ile yüzeyini göremiyoruz. Bilim insanları, Venüs’ün yüzeyi ile ilgili bildiğimiz her şeyi, kalın bulutlardan geçip karaya ulaşan bir uzay aracının radar görüntüleme verileri ile elde etti.

whatisthewea
Venüs yüzeyi illüstrasyonu (Avrupa Uzay Ajansı)

Gezegene gönderilen birçok sonda, atmosferin inanılmaz derecede yoğun olduğunu tespit etti. Güneş ışığının yalnızca yüzde 10’u kalın bulutları geçebiliyor. Hava basıncı, Dünya’nın deniz seviyesinden 92 kat fazla. Sıradan bir insan, nasıl bir kıyafet giyerse giysin bu basınç altında hemen ezilip can verir.

Atmosferinin yapısı oldukça zehirli. Yüzde 96,5 oranında karbondioksit, yüzde 3,5 oranında nitrojen, sülfürdioksit ve diğer gazlar bulunuyor. Atmosferin yoğunluğundan dolayı Güneş Sistemi’ndeki gezegenler arasında en şiddetli sera-gazı etkisi burada yaşanıyor. Gezegende küresel ısınmadan çok küresel ‘pişme’ gerçekleşiyor.

Bir yılı 243 gün olan Venüs’te gece ve gündüz sıcaklık farkları çok az. Aynı durum kutupları ve ekvatoru için de geçerli. Mevsimsel sıcaklık çeşitliliği de bulunmuyor. Sıcaklıklarda gözle görülür tek fark yükseklikle ortaya çıkıyor. Gezegenin en yüksek noktası olan 11 kilometre yüksekliğindeki Maxwell Montes Dağı’nın zirvesi, Venüs’ün en serin yeri. Burada sıcaklık 380 dereceye inerken hava basıncı da yarı yarıya düşüyor.

1-whatisthewea
Venüs yüzeyi illüstrasyonu (Avrupa Uzay Ajansı)

Ekstrem hava koşulları ve hızlı atmosfer sirkülasyonu, rüzgarların saatte 300 kilometre hızla esmesine sebep oluyor. Rüzgarlar, gezegenin dönüş süratinden 60 kat daha hızlı esiyor. Dünya’nın en sert rüzgarları, dönüş hızının en fazla yüzde 10 – 20’si kadardır. Venüs’ün sürekli esen rüzgarları yüzeydeki toz tabakasını her yere taşıyor, küçük kayaları sürüklüyor.

Venüs’ün atmosferinde Dünya’ya göre az miktarda olsa da yıldırımlar görülüyor. Sülfirik asit yağmurlarına güçlü şimşekler eşlik ediyor. Yıldırımlara volkanik aktivitelerin yol açtığı sanılıyor.

Peki gezegen nasıl bu hale geldi? NASA uzmanları, Dünya’daki küresel ısınma verilerini incelediğinde, yeryüzünün milyarlarca yıl içinde Venüs gibi bir yer olabileceği uyarısında bulunuyor. Venüs’e gönderilecek yeni sondalar ve uzay araçları olmadan şimdilik daha net bilgiler elde etmek imkansız. Bilim insanları, gelecekte Venüs’ün yüzeyinde bir koloni kurulamayacağı konusunda hemfikir.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Karadeliğin gazabına uğrayan ‘harap’ bir galaksi görüntülendi

‘NGC 4696’ galaksisi, merkezindeki süper kütleli karadelik tarafından yok ediliyor.

Gökbilimciler, Dünya’dan 150 milyon ışık yılı uzaklıkta ‘yıkıma uğrayan’ bir galaksiyi ve merkezindeki süper kütleli karadeliği gözlemledi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Centaurus (Erboğa) Takımyıldızı’nda yer alan ‘NGC 4696’ adlı galaksi (yıldız kümesi), Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ile Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın kontrolündeki Hubble Uzay Teleskobu tarafından görüntülendi. Gaz ve toz bulutları tarafından boğulan dev galaksinin tuhaf ve karmakarışık şekline süper kütleli bir karadeliğin sebep olduğu, galaksinin parçalanma ve yok olma sürecinin fotoğraflandığı belirtiliyor.

İlk bakışta diğer komşuları gibi standart oval bir görünümü olan NGC 4696’ya yakından bakıldığında bir şeylerin ters gittiği belli oluyor. Ana gövdeden yıldızlar arası uzaya doğru kıvrımlanan iplik tel şeklindeki olağanüstü uzantılar toz ve iyonize hidrojenden oluşuyor. Yeni araştırmalar, galaksinin çekirdeğinde bu görünüme sebep olan ölümcül bir karadelik olduğunu, aynı zamanda galaksinin yeni yıldızlar oluşturmasını önlediğini bildiriyor. Bu galaksi temel olarak ölü durumda.

İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nden astronomlar, her biri yaklaşık 200 ışık yılı uzunluğunda toz ağırlıklı kolların, çevrelerini saran gazdan en az 10 kat daha yoğun olduğunu belirledi. Bu kolların hepsi, galaksinin merkezindeki parlak çekirdekte birleşiyor ve çevrelerindeki gazı o noktaya doğru taşıyor. Merkezdeki süper kütleli karadelik, yakındaki gazı ısıtarak dışarı doğru süper-sıcak materyal akışı açığa çıkarıyor ve bütün bir galaksiyi etkileyerek yok oluşuna doğru sürüklüyor.

harapp
NGC 4696 galaksisi (NASA/ESA)

KARADELİK NEDİR?

‘Kozmik canavarlar’ olarak da nitelendirilen karadelikler, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve hatta ışığın dahi kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük gök cisimleri olarak biliniyor. Karadeliklerin ‘tekillik’ özellikleri sebebiyle üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları iddia ediliyor. Sahip oldukları ‘yokluğun’ içinde zamanın yavaş aktığı veya hiç akmadığı tahmin ediliyor.

Astronomide hala en büyük soru işaretlerinden birisi olan karadelikler, gizemli varlıkları nedeniyle fizikçilerden gökbilimcilere kadar birçok uzmanın merak ettiği ve üzerinde çalıştığı alanlardan birisi. Süper kütleli karadelikler, Güneş’ten milyarlarca kat büyük kütlelere ulaşabiliyor.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Dünya benzeri yeni bir gezegen keşfedildi

Sadece Samanyolu galaksisinde bilinen yaşama uygun 40 milyar gezegen olabilir.

Dünya’dan yaklaşık 150 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve yaşama uygun olduğu düşünülen yeni bir gezegen gözlemlendi. (1 ışık yılı = Yaklaşık 10 trilyon kilometre).

Space.com’un haberine göre, Leo (Aslan) Takımyıldızı’nda yer alan K2-3d adlı gezegen ilk olarak NASA’nın Kepler Uzay Teleskobu tarafından 2015’te görülmüştü. Japonya’daki Ulusal Astronomi Gözlemevi, Tokyo Üniversitesi ve Japonya AstroBiyoloji Merkezi’nden araştırmacılar, Okayama yer teleskobunu kullanarak gezegen hakkında yeni bilgiler elde etti. İlk kez bir yer teleskobu ile uzak bir gezegenin kendi yıldızının önünden geçerken bıraktığı gölge takip edildi.

BİR YILI 45 GÜN

Dünya’dan 1,5 kat büyük olan K2-3d gezegeni, Güneş’in yarısı kadar büyüklükteki K2-3 yıldızının çevresinde 45 günde dönüyor. Dünya’nın Güneş’e olan yakınlığı dikkate alınırsa kendi yıldızına çok daha yakın bir konumda olan K2-3d, buna rağmen akıcı suya, bilinen yaşama uygun bir iklime ve oksijen dolu bir atmosfere sahip olabilir. Çok daha soğuk bir güneşin etrafında dönen bu yabancı gezegen, ‘yaşanabilir bölge’ (habitable zone) uzaklığı içinde bulunuyor. Kepler’in verilerine göre yüzey sıcaklığı 127 ila 227 derece gibi aşırı sıcak olarak tahmin edilse de yeni ölçümlerde bu rakamların daha aşağıda olduğu belirtiliyor.

k2-3d-planett

Japon bilim insanları, yakında fırlatılacak olan James Webb Uzay Teleskobu ile K2-3d gezegeni ve atmosferi hakkında daha ayrıntılı detaylara ulaşılabileceğini düşünüyor. Yeni araştırma sonuçları The Astronomical Journal dergisinde yayınlandı.

MİLYARLARCA UZAK GEZEGEN

2009’da uzaya fırlatılan Kepler Uzay Teleskobu, 440 yıldız sisteminde en az 1013 yeni gezegen keşfetti. Gözlemlenen 3 bin 200 gezegen adayı gök cismi ise araştırılmayı bekliyor.

1988 yılından 19 Kasım 2016 tarihine kadar olan sürede, Kepler’in de aralarında bulunduğu yer ve uzay teleskopları, toplam 2 bin 656 farklı yıldız sisteminde en az 3 bin 541 gezegenin varlığını doğruladı. Kepler Uzay Teleskobu’nun verilerini inceleyen gökbilimcilerin istatistiklerine göre, sadece Samanyolu galaksisinde 40 milyar Dünya benzeri gezegen olabilir.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)