İki yıldız birleşti, bu görüntü ortaya çıktı (Video)

Şili’deki ALMA teleskoplarını kullanan gökbilimciler, iki yıldız arasındaki meydan okumanın sonucunda ortaya çıkan tuhaf gaz bulutlarını gözlemledi. Yıldızlardan biri öylesine büyüdü ki diğerini yuttu, öbürü de karşılığında partnerinin etrafında sarmal çizerek dış katmanlarını kaybetmesine neden oldu.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, tıpkı insanlar gibi, yıldızlar da zamanla değişir ve sonunda ölürler. Güneş ve benzeri yıldızlar, çekirdeğindeki tüm hidrojeni yaktıktan sonra büyük ve parlak kırmızı dev yıldızlara dönüşürler. Sonunda, ölmekte olan Güneş dış katmanlarını kaybeder ve geride beyaz cüce adı verilen sıcak ve yoğun çekirdeği kalır.

İsveç’teki Chalmers Teknoloji Üniversitesi’nden araştırmaya katılan Hans Olofsson, gizemli çarpışmaya ilişkin şunları söyledi: “HD 101584 yıldız sistemi, bu ölüm sürecinin, düşük kütleli yoldaş yıldızın dev yıldız tarafından girdap içine çekilip yutulması sebebiyle olması gerekenden daha erken ve çarpıcı bir biçimde sonlanması açısından özel bir sistem.”

Olofsson ve ekibi, HD 101584 çift yıldız sisteminde olanların bir yıldız savaşına benzediğini söylüyor. Ana yıldız bir kırmızı deve dönüşmek için şişerken, küçük kütleli arkadaşını içine alacak kadar büyüdü. Karşılığında, küçük yıldız dev yıldızın çekirdeğine doğru sarmal hareket yapmaya başladı. Bu manevra büyük yıldızın gaz katmanlarının etkileyici bir biçimde dağılarak ve geride çekirdeğini bırakarak patlamasına yol açtı.

Ekip, HD 101584 bulutsusundaki gazın karmaşık yapısının sebebinin, küçük yıldızın kırmızı deve doğru yaptığı sarmal hareketin yanı sıra bu süreçte oluşan gaz jetleri olduğunu kaydediyor. Zaten bozulmuş gaz tabakalarına ölümcül bir darbe olan bu jetler, önceden dışarıya atılmış materyaller yoluyla gaz halkaları ve bulutsuda görülen mavimsi ve kırmızımsı lekeler oluşturarak patlıyor.

Çalışmaya İsveç Uppsala Üniversitesi’nden katılan Sofia Ramstedt şöyle diyor: “Hali hazırda Güneş benzeri yıldızların ölüm sürecini betimleyebiliyoruz ancak neden ve tam olarak nasıl gerçekleştiğini açıklayamıyoruz. HD 101584 bu bulmacayı çözmek için bize önemli ipuçları veriyor. HD 101584 bölgesinin detaylı görüntüleriyle birlikte, daha önce bulunduğu dev evresi ile yakın zamanda dönüşeceği yıldız kalıntısı arasındaki bağlantıyı kurabiliriz.”

Bilim insanları, uzayın derinliklerinde gerçekleşen bu felaket sayesinde Güneş gibi yıldızların yaşamının son evresini daha iyi anlamayı umuyor.

Samanyolu’nun merkezinden büyüleyici görüntüler (Video)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’nun Şili’deki Çok Büyük Teleskopu (VLT), yuvamız Samanyolu Galaksisi’nin merkezi bölgesini hayret verici bir çözünürlükte gözlemleyerek gökadamızdaki yıldız oluşumlarının hikayesi hakkında yeni ayrıntılara ulaştı.

ESO’dan yapılan açıklamaya göre, yeni gözlemler sayesinde gökbilimciler Samanyolu’nun gelişme sürecinde etkileyici bir olaya dair kanıtlar elde etti: Yüz binlerce süpernova patlamasıyla sonuçlanan aşırı yoğun bir yıldız oluşum evresi.

İspanya’daki Andalusia Astrofizik Enstitüsü’nden araştırmacıların en yeni çalışmasına göre, galaksi merkezinin büyük bir kısmına dair benzeri olmayan tarama gözlemleri, Samanyolu’nun bu bölgesindeki yıldız oluşumuna dair ayrıntılı bakış açıları sağladı. Şu ana kadar kabul edilenlerin aksine, yıldız oluşumu sürekli devam etmiyordu.

Bilim insanları, Samanyolu’nun merkezi bölgesinde bulunan yıldızların yaklaşık yüzde 80’inin, galaksimizin en erken dönemlerinde, 8 – 13.5 milyar yıl önce oluştuğunu belirledi. Yıldız oluşumundaki bu ilk dönemi takiben, yaklaşık 6 milyar yıl boyunca çok az sayıda yıldız oluşumu gerçekleşti. 100 milyon yıldan az süren bu sürecin sonu, yaklaşık bir milyar yıl önce, bu merkezi bölgede toplam kütlesi muhtemelen birkaç on milyon Güneş kadar olan yıldızların yoğun olarak oluşmasıyla son buldu.

Çalışmaya Almanya’daki Max Planck Gökbilim Enstitüsü’nden katılan Nogueras-Lara, “Bu yoğun oluşum sırasında, araştırılan bölgedeki koşullar ‘yıldız-patlaması’ gökadalarındakilere benziyor olmalı, yani yılda 100  güneş kütlesinden daha büyük bir yıldız oluşum oranına. Şu anda tüm Samanyolu’ndaki yıldız oluşumu oranı yılda bir ya da iki güneş kütlesi kadar. Yüz binlerce süpernova patlamasıyla sonuçlanan bu yoğun oluşum etkinliği, muhtemelen Samanyolu’nun tüm tarihindeki en yüksek enerjili olaylardan biri olmuştur” diyor.

Yoğun yıldız oluşumu etkinliği sırasında, çok sayıda büyük kütleli yıldız meydana geliyor ve bunların yaşam süreleri düşük-kütleli yıldızlara göre daha kısa sürdüğünden, yaşamlarının sonuna daha kısa sürede ulaşıyorlar. Ölümleri de şiddetli süpernova patlamaları şeklinde gerçekleşiyor.

Aşağıdaki video klipte Samanyolu’nun merkezinin ‘görünebilen’ ve ‘kızılötesi’ görüntüleri yer alıyor.

Galaksinin merkezi bölgesinin gözlendiği bu araştırma, ESO’nun Şili’deki Atacama Çölü’nde bulunan VLT üzerindeki HAWK-I aygıtı ile mümkün oldu. Kızılötesine-duyarlı bu kamera toz boyunca gözlem yaparak Samanyolu’nun merkezi bölgesini ayrıntılı bir şekilde inceledi.

Yukarıdaki üç video klip, GALACTICNUCLEUS taramasıyla yayımlanan ilk görüntülerden oluşuyor. Galaksimizin merkezi bölgesine ait net görüntüler almayı hedefleyen bu program, ESO’nun VLT’si üzerindeki HAWK-I aygıtının geniş görüş alanı ve yüksek açısal çözünürlüğüne bağlı olarak hazırlandı. Üç milyondan fazla yıldızı araştıran bu taramanın gerçekleştirildiği bölge, galaksi merkezinden dışarıya doğru 60 bin ışık-yılı (bir ışık-yılı yaklaşık 10 trilyon kilometre) karelik bir genişliğe ulaşıyor.

Uzayın derinliklerinde gizemli görüntü (Video)

R Aquarii yıldız sistemi, en net ve detaylı haliyle gözlemlendi.

Bu çarpıcı manzara, Dünya’dan yaklaşık 650 ışık yılı uzaklıkta yer alan ‘R Aquarii’ adlı ortak-yaşar haldeki ikili yıldız sistemine ait. Yıldızlardan biri, ölümcül yoldaşı tarafından yavaş yavaş yutuluyor.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Şili’deki Çok Büyük Teleskop (VLT) üzerindeki SPHERE aygıtı, söz konusu sistemi oluşturan çarpıcı yıldızsal ikilinin yakın ayrıntılarını gözler önüne serdi. Çoğu çift yıldız, kütleçekim etkisiyle birbirine bağlı olsa da R Aquarii yıldızlarında bu ilişki sakinlikten oldukça uzak. Küçük boyutlarına rağmen, iki yıldızdan küçük olanı, ölmekte olan kırmızı dev komşusundan sürekli olarak madde çalıyor.

ikiliyildiz
R Aquarii ikili yıldız sistemi / ESO

Görselin büyük ve orjinal haline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: ESO

Yıllarca süren gözlemler bu görüntünün merkezinde görülen R Aquarii çift yıldızının arkasındaki ilginç hikayeyi de ortaya çıkardı. İki yıldızdan büyük olan kırmızı dev yıldız, Mira değişkeni olarak bilinen bir yıldız türü. Bu tür yıldızlar yaşamlarının sonunda şişmeye başlayarak Güneş’ten 1000 kat daha parlak hale gelirler çünkü dış zarfları genişler ve yıldızlar-arası boşluğa atılır.

Aşağıdaki video klipte, etrafında döndüğü yıldızı yutan beyaz cüce yıldıza dair bir animasyon yer alıyor:

Büyükçe yıldızın ölüm sancıları oldukça dramatik. Kırmızı cüce yıldızdan daha küçük, yoğun ve çok daha sıcak olan beyaz cüce, büyük yoldaşının dış katmanlarındaki maddeyi kendine doğru çekiyor. Ölmekte olan yıldızdan ayrılan maddenin oluşturduğu madde ve gaz salınımı, R Aquarii’den dışa doğru püsküren jetler şeklinde görülebiliyor.

Zaman zaman, beyaz cücenin üzerinde yeterince madde toplandığında, bir termo-nükleer nova patlaması meydana geliyor. Bu sayede çok miktarda madde uzaya atılıyor. Geçmişteki nova olaylarının kalıntıları bu görüntüde R Aquarii’den atılan ince gaz bulutları şeklinde görülebiliyor.

R Aquarii, bize en yakın ortak-yaşar çift yıldız sistemlerinden biri. ESO bünyesindeki bilim insanları, gelişmiş SPHERE aygıtı ile öte-gezegenlerin, ikili yıldızların ve diğer uzay yapılarının gizemlerini çözmeye devam edecek.

Işıl ışıl bir yıldız ‘doğumevi’ görüntülendi

Dünya’dan 5 bin 500 ışık yılı uzaklıktaki ‘Sh 2-29’ bölgesinde yeni yıldızlar meydana geliyor.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’nun Şili’deki VLT Tarama Teleskobu, ‘Sharpless 29’ adı verilen ve adeta bir yıldız üretim fabrikası olan bölgenin en net ve detaylı görüntüsünü aldı.

ESO’dan yapılan açıklamaya göre, Sh 2-29 olarak da bilinen Sharpless 29, daha büyük komşusu Deniz Kulağı Bulutsusu yakınlarında, Yay takımyıldızı doğrultusunda yaklaşık 5 bin 500 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

ESO’nun elde ettiği yüksek çözünürlüklü fotoğraf (aşağıda), merkezde görülen bulutsu NGC 6559 gibi oldukça aktif bir yıldız oluşum bölgesini de içeren çok sayıda gökbilimsel harikaya ev sahipliği yapıyor. Bulutsu içerisindeki sıcak genç yıldızlardan çıkan ışığı yansıtan, soğuran ve yeniden-saçan kozmik toz ve gaz bulutları görülebiliyor.

Buradaki sıcak, genç yıldızların yaşı iki milyon yıldan az ve çevrelerine yüksek enerjili ışınım yaymakla meşguller. Bu enerji çevredeki toz ve gazı ısıtırken, yıldızlardan çıkan rüzgârlar doğdukları bölgeyi dramatik bir biçimde şekillendiriyor. Aslında bulutsu içerisinde bir boşluğa neden olan enerjik bir çift yıldız sistemi de bulunuyor. Bu boşluk genişleyerek yıldızlar-arası maddeyi bir araya topluyor ve kızılımsı bir yay-şeklinde sınır oluşturmalarını sağlıyor.

kume2
Sharpless 29 (ESO/VLT)

Görselin orjinal, net ve detaylı boyutlarına buradan ulaşabilirsiniz: ESO

Sıcak genç yıldızların yoğun mor-ötesi ışığına maruz kalan yıldızlar-arası gaz ve toz, bu enerji sayesinde parlak bir görünüm alıyor. Görüntülerde yayılmış olarak görülen kırmızımsı ışıltı, hidrojen gazı salınımından kaynaklanıyor. Işıltılı mavi renkler ise küçük toz parçacıklarının yansıtma ve saçma özellikleri nedeniyle ortaya çıkıyor. Toz blokları bize doğru gelmekte olan ışığı engelleyerek arkasındaki yıldızları görmemizi engelliyor ve daha ince toz parçaları bulutlar içinde karanlık şerit benzeri yapıları oluşturuyor.

Sharpless 29’daki zengin ve farklı ortam, gökbilimcilere üzerinde çalışmak üzere açık büfe gibi fiziksel özellikler sunuyor. Yıldız oluşumunun tetiklenmesi, genç yıldızların toz ve gaz üzerindeki etkisi ve manyetik alanların çalkantıları gökyüzünün bu tek bölgesinde tümüyle incelenebiliyor. Ancak genç ve büyük kütleli yıldızlar hızlı yaşayıp genç ölüyor. Sonunda yaşamlarını supernova şeklindeki bir patlamayla sonlandırarak geride gaz ve toz bakımından zengin bir kalıntı bırakıyorlar. On milyonlarca yıl içinde bu kalıntılar uzaklaşacak ve geride sadece bir açık yıldız kümesi kalacak.

Sharpless 29 bölgesi, VLT Tarama Teleskobu üzerindeki OmegaCAM ile gözlemlendi. OmegaCAM’in ürettiği görüntülerin gökyüzünde kapladığı alan, NASA/ESA Hubble Uzay Teleskobu’nun gördüğü alandan 300 kat daha büyük. Ayrıca mor-ötesinden kırmızı-ötesine kadar geniş bir alanda gözlem yapabiliyor.

Derin uzaydaki gizemli yapı: NGC 7009

Işığının bize ulaşması 5 bin yıl süren bu nebulanın kalbinde ömrünü tüketen bir yıldız var.

Şili’deki VLT (Çok Büyük Teleskop), Dünya’dan yaklaşık 5 bin ışık yılı uzaklıkta, olağanüstü güzelliği ile mavi – pembe parlayan gezegenimsi bulutsu NGC 7009’u, diğer adıyla Satürn Bulutsusu’nu görüntüledi. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, bir dizi garip – şekilli küreye benzeyen gaz ve toz bulutsusu, Kova Takımyıldızı doğrultusunda yer alıyor. Halkaya benzeyen uzantıları sebebiyle adını Satürn gezegeninden alıyor.

Aslında isminde yer almasına rağmen bu tür bulutsuların gezegenlerle bir bağlantıları yok. Satürn Bulutsusu daha önce düşük kütleli bir yıldızdı, yaşamının sonunda genişleyerek bir kırmızı deve dönüştü ve dış tabakalarını uzaya atmaya başladı. Güçlü yıldız rüzgarları ile dışarıya yayılan bu madde, geride kalan sıcak yıldız çekirdeğinden çıkan mor-ötesi ışınımla enerji kazandı. Yıldızın çevresinde toz ve parlak renklere sahip sıcak gazdan oluşan bir gaz bulutu meydana getirdi. Bulutsunun merkezinde, görünür halde olan ve beyaz cüce olma yolunda ilerleyen bir yıldız yer alıyor.

MUSE image of the Saturn Nebula
NGC 7009 (Satürn Bulutsusu – ESO)

Gözlemi yapan ekip şaşırtıcı bir şekilde gaz ve toz bulutu içinde henüz tam olarak anlaşılamayan dalga benzeri bir özellik buldu. Toz, bulutsu içinde her yere dağılmış haldeyken, iç halkanın sınırında miktar olarak kayda değer bir düşüş gösteriyor. Bu da tozun yok edildiği anlamına geliyor. Bu yıkım için birçok potansiyel mekanizma mevcut. İç kabuk, özünde genişleyen bir şok dalgası, bu nedenle toz taneciklerine çarparak onları imha etmiş olabilir ya da fazladan bir ısıtma etkisi üreterek tozu buharlaştırabilir.

Gezegenimsi bulutsular genellikle kısa ömürlüdür. Satürn Bulutsusu da genişleyerek soğuyup bizim için görünmez hale gelene kadar yaklaşık birkaç on bin yıl daha yaşayacak. Sonrasında merkezdeki yıldız sıcak bir beyaz cüce olarak sönükleşecek.

Gezegenimsi bulutsuları gözlemleyip gaz ve yoz yapılarını haritalamak, bunların düşük kütleli yıldızların yaşam ve ölümlerindeki rollerinin anlaşılmasına ve aynı zamanda gökbilimcilerin gezegenimsi bulutsuların ilginç ve karmaşık şekillerini nasıl aldıklarını anlamalarına yardımcı olacak.

Bir gaz balonuna hapsolan yıldız: ‘U Ant’

Ömrünün sonundaki yaşlı bir yıldız, dışarı püskürttüğü madde ile çevrelenmiş durumda.

Şili’deki ALMA Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler, Dünya’dan 900 ışık yılı uzaklıktaki tuhaf kırmızı yıldız U Ant (U Antliae) tarafından uzaya salınan balon şekilli maddenin dikkat çekici görüntüsünü yakaladı. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Antlia (Pompa) Takımyıldızı’nda yer alan bu oldukça yaşlı yıldızın etrafında ince bir küresel kabuk bulunuyor. Bir karbon yıldızı olan U Antliae’nin yaklaşık 2 bin 700 yıl önce kısa bir süre boyunca hızlı kütle kaybı sürecinden geçtiği belirtiliyor.

Bilim insanları, sadece birkaç yüzyıl süren bu dönemde, kabuğu oluşturan maddenin yıldızdan yüksek hızlarda atıldığı sonucuna varıldı. Kabuğun ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ile ipliksi alt-yapılar olarak bilinen ince, şeritler halinde gaz bulutlarına dair bazı kanıtlar görüldü.

uant2
U Antliae yıldızı (ALMA/ESO)

Bu yıldızdaki kabuk yapısının kimyasal içeriği, atmosferi ve kendisini oluşturan kütle kaybının anlaşılması, erken evrende yıldızların nasıl geliştiklerini düzgün bir şekilde anlamak için önemli. Gözlemler, gökbilimcilerin yıldızların yaşamlarının son dönemlerini nasıl geçirdiklerini anlamalarına da yardımcı olacak.

Dürbün kullanan dikkatli bir gözlemciyseniz, güney gök küresindeki sönük Pompa Takımyıldızı’nda parlaklığı haftalık olarak hafifçe değişen oldukça kırmızı bir yıldız görürsünüz. Güneş’ten 350 kat büyük ve 8 bin kat parlak olan olağanüstü güzellikteki antik U Antliae yıldızına bakıyorsunuz demektir.

Bir okyanus kadar su kaybeden komşumuz: Mars

Bilim insanları üç teleskop kullanarak inceledikleri Mars’ın antik okyanusuna dair yeni sonuçlara ulaştı.

Bilim insanları, bir zamanlar Mars üzerinde Atlas Okyanusu’ndan daha büyük ilkel bir okyanus bulunduğunu, içerdiği su miktarının Dünya’nın Kuzey Kutbu Okyanusu’ndan daha fazla olduğunu bildirdi.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, uluslararası bir gökbilimci ekibi, gezegenin atmosferindeki farklı bölgelerin içerdiği su miktarının özelliklerini incelemek için Şili’deki VLT (Çok Büyük Teleskop) ile birlikte W. M. Keck Gözlemevi ve NASA Kırmızı-ötesi Teleskop Tesisi’ni kullandı.

Araştırma sonuçlarına göre, yaklaşık 4 milyar yıl önce genç gezegen, tüm yüzeyini kaplamaya yetecek kadar 140 metre derinliğinde bir su tabakasına sahipti. Ancak bu sıvı neredeyse Mars’ın kuzey yarımküresinin yarısını kaplayacak bir okyanus oluşturmak üzere toplandı ve bazı bölgelerdeki derinliği 1,6 kilometreden bile fazlaydı.

ABD’nin Maryland eyaletindeki NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden araştırma lideri Geronimo Villanueva, “Araştırmamıza göre bir zamanlar Mars’ta ne kadar su bulunduğuna dair sağlam bir tahminimiz var, bunu da ne kadar suyun uzaya kaçmış olduğunu belirleyerek elde ediyoruz. Bu çalışma ile Mars’taki suyun geçmişini daha iyi anlayabileceğiz” diyor.

Artist’s impression of Mars four billion years ago
Yaklaşık 4 milyar yıl önce Mars yüzeyinin böyle göründüğü düşünülüyor (ESO)

Tahminler Mars’ın atmosferindeki birbirinden bir miktar farklı su formlarının detaylı gözlemlerine dayanıyor. Biri, iki hidrojen ve bir oksijen içeren bildiğimiz formdaki su, H2O. Diğeri ise HDO, yani yarı-ağır su, doğal bir değişimle meydana gelen, bir hidrojenin daha ağır formundaki döteryum ile yer değiştirmesi sayesinde oluşuyor.

Değişime uğrayan su daha normalinden daha ağır olduğundan, buharlaşma nedeniyle uzaya kaçması daha zor gerçekleşiyor. Bu nedenle, gezegenden kaybolan normal su miktarı arttıkça, kalan su içerisindeki HDO oranı da artmış oluyor.

Araştırmacılar iki türdeki suyun kimyasal izlerini, yukarıda zikrettiğimiz üç gelişmiş teleskobun ileri teknoloji içeren yöntemlerini kullanarak ayırt edebildiler. HDO ile H2O oranlarını karşılaştıran bilim insanları HDO’nun artış miktarını ölçerek, uzaya kaçan normal su miktarını ortaya çıkardı. Bu sayede Mars’ta daha önce bulunan su miktarı da tahmin edilmiş oldu.

Çalışmayı yürüten ekip, altı Dünya yılı boyunca (yaklaşık üç Mars yılı) H2O ve HDO dağılımlarını tekrar tekrar görüntüledi ve her birinin küresel dağılımlarını ve oranlarını fotoğrafladı. Mars’ın günümüzdeki hali bir çölü andırsa da, haritalar mevsimlik değişimleri ve mikro-iklimleri gözler önüne serdi.

Araştırma sonuçlarına göre, Mars daha önce şu anki kutup takkelerinde bulunan donmuş haldeki suyun 6,5 katından fazla su içeriyordu. Gezegende daha önce bulunan okyanusun hacmi yaklaşık olarak 20 milyon kilometre küp kadar olmalı. Bu da gezegen yüzeyinin yüzde 19’unu kaplayan eski bir okyanus demek. Karşılaştırma yapmak gerekirse, yeryüzünün yüzde 17’sini kaplayan Atlantik Okyanusu’nun oranından fazla.

Tarih boyunca insanoğlunun en çok ilgi gösterdiği gezegen olan komşumuz Mars’ın bir zamanlar Dünya gibi bilinen yaşama uygun bir yer olduğu fikri, her yeni keşif ve gözlem ile biraz daha gerçekçilik kazanıyor.

Medusa’nın tüyler ürperten güzelliği (Video)

Güneş benzeri bazı yıldızlar ömürlerinin sonlarına doğru bu türden bir gök cismine dönüşüyorlar.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’nun Şili’deki Çok Büyük Teleskobu (VLT)’yi kullanan gökbilimcilier, Dünya’dan 1500 ışık yılı uzaklıktaki Medusa Bulutsusu’nun şimdiye kadarki en ayrıntılı görüntüsünü elde etti. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

ESO’dan yapılan açıklamaya göre, 4 ışık yılı genişliğindeki bulutsunun merkezindeki yıldız, ömrünün sonuna geldiği için dış kısımlarını uzaya atarak bu renkli bulutu meydana getiriyor. Görüntü, sonunda bu türden bir nesneye dönüşecek olan Güneş’in nihai halini de önceden bize gösteriyor aslında.

Şeklinden ötürü ismini Yunan mitolojisindeki korkutucu dişi yaratık Medusa’dan alan ve Sharpless 2-274 olarak da bilinen bulutsu, İkizler Takımyıldızı doğrultusunda yer alıyor. Hidrojenden kaynaklanan kırmızı parıldama ve daha sönük olan oksijen işaretçisi salınım, kalıntının oldukça ötesine uzanarak hilal benzeri bir şekil meydana getiriyor. Yaşamlarının bu aşamasındaki yıldızlardan dışarıya belirli aralıklarla kütle atımı gerçekleşiyor, bu da gezegenimsi bulutsulardaki hayranlık verici gaz manzaralarını oluşturuyor.

Onbinlerce yıllık bir süreç ile gezegenimsi bulutsuların yıldızlı çekirdekleri bu göz alıcı renkli gaz bulutları ile çevreleniyor. Daha sonraki bir kaç bin yıl içerisinde buradaki gaz çevreye yayılıyor. Bu, beyaz cüce olarak yaşamaya devam edecek olan Güneş gibi yıldızların aktif süreçlerini sona erdiren dönüşümün son aşaması. Bir yıldızın ömründe gezegenimsi bulutsu aşaması toplam yaşam süresine göre çok kısa bir aşama: Tam bir insan ömrüne göre, bir çocuğun sabun köpüğüne üfleyip onu izlediği süre kadar.

Bulutsu ayrıca bu nesneyi 1955 yılında keşfeden Amerikalı gökbilimci George O. Abell adına Abell 21 (daha resmi adı PN A66 21) olarak da adlandırılıyor. Bir süre bilim insanları bulutun bir süpernova patlamasından geriye kalmış bir kalıntı olduğunu düşündü. Bununla birlikte 1970’lerde, araştırmacılar bulutun içindeki maddenin hareketini ve diğer özelliklerini ölçerek, aslında bir gezegenimsi bulutsu olduğunu ortaya çıkardı.

Düşünülenin aksine, Medusa Bulutsusu’nun yıldızsal çekirdeği, görüntünün merkezindeki parlak yıldız değil. Bu, ön taraftaki TYC 776-1339-1 adlı bir yıldız. Medusa’nın çekirdek yıldızı daha sönük, mavimsi, hilal şeklindeki merkezin biraz dışında ve görüntünün sağ tarafında kalıyor. Bu kozmik güzellik, saniyede 50 kilometre hızla genişlemeye devam ediyor.

medusa_bulutsusu
Medusa Bulutsusu (VLT – ESO)

Görselin daha büyük boyutlu ve detaylı orjinal halini görebilmek için buraya tıklayabilirsiniz:  ESO

Güneş dışında bir yıldızın en net görüntüsü çekildi

Akrep Takımyıldızı’nda yer alan ihtişamlı Antares yıldızının yüzeyi böyle görüntülendi.

Gökbilimciler, Şili’deki Çok Büyük Teleskop (VLT)’yi kullanarak Dünya’ya 550 ışık yılı mesafedeki Antares yıldızının yüzeyini ve atmosferini gözlemledi. İlk kez Güneş dışında uzak bir yıldızın en net ve detaylı görüntüsü elde edilmiş oldu. (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre)

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Şili’deki Kuzey Katolik Üniversitesi’nden Keiichi Ohnaka liderliğindeki bilim insanları, kırmızı süper dev Antares’i inceledi. Güneş dışındaki bir yıldızın atmosferinde bulunan maddenin hızı ilk kez ölçüldü ve Antares’in genişleyen dev atmosferindeki beklenmedik çalkantılar gözler önüne serildi.

Araştırmanın başındaki isim Keiichi Ohnaka, “Antares gibi yıldızların yaşamlarının son aşamasında hızlı bir şekilde nasıl kütle kaybettikleri yarım yüzyıldan fazla bir süredir çözülememiş bir problem. VLT, Antares’in genişlemiş atmosferindeki gazların hareketini doğrudan ölçebilecek tek tesis. Gözlemlerimiz, problemin çözümünde kritik bir adım. Bir sonraki aşama ise bu çalkantı hareketine neden olan şeyi tespit etmek olacak” açıklamasını yaptı.

VLTI reconstructed view of the surface of Antares
En yeni ve ayrıntılı Antares görüntüsü (ESO)

Ohnaka ve ekibi, elde ettikleri yeni sonuçları kullanarak ilk kez Güneş haricindeki bir yıldızın atmosferinin iki boyutlu hız haritasını oluşturdu. Tüm Antares yüzeyi boyunca atmosferdeki gazın göreli hızlarına dair bir harita elde edildi. Yıldızın çok uzağında, çalkantılı ve düşük yoğunluklu gaz da tespit edildi. Bu oluşumun sebebi ise bir gizem.

“Gelecekte bu gözlem tekniği farklı türden yıldızların yüzey ve atmosferlerini ayrıntılı bir şekilde incelemek için uygulanabilir. Bu şimdiye kadar sadece Güneş’le sınırlı kalmıştı” diyor Ohnaka: “Çalışmamız yıldız astrofiziğine yeni bir boyut katarak yıldızları gözlemek için tamamen yeni bir pencere açtı.”

ANTARES HAKKINDA

Antares, gökbilimciler için tipik bir kırmızı süper dev. Ölmekte olan bu dev yıldızlar Güneş’in 9 ila 40 katı bir kütle ile oluşur. Bir yıldız kırmızı süper dev haline geldiğinde atmosferi dışarıya doğru genişleyerek daha büyük ve parlak olur, ancak yoğunluğu düşer. Antares şu anda Güneş’in 12 katı bir kütleye ve 700 katı büyük bir çapa sahip. Yaşamına Güneş’in 15 katı kadar bir kütle ile başladığı düşünülüyor ve ömrü boyunca 3 Güneş kütlesinde maddeyi yakıt olarak kullandığı hesaplanıyor.

Aşağıda son Antares araştırmasıyla elde edilen veriler ışığında hazırlanan 3 boyutlu animasyon yer alıyor:


 

(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)

Uzayın derinliklerindeki ‘denizanaları’

Şili’deki bir teleskop, çok ender görülen gaz dokunaçlı denizanası galaksilerini görüntüledi.

Gökbilimciler, evrende çözülmeyi bekleyen en büyük gizemlerden birisinin nadir görülen ‘denizanası’ galaksileri olduğunu söylüyor. Bu yıldız kümelerine takma ismini veren denizanası şeklindeki mekanizmanın dev gaz ‘dokunaçları’ bulunuyor. Şimdiye kadar sadece 400 denizanası galaksisi keşfedildi.

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’dan yapılan açıklamaya göre, Şili’deki VLT (Çok Büyük Teleskop) ile yapılan denizanası galaksileri gözlemleri, merkezlerindeki süper kütleli karadeliklere enerji sağlayan daha önce bilinmeyen bir olguyu gözler önüne serdi. Gaz dokunaçlar, karadelikleri besliyor ve bu sayede galaksi parlak bir görünüme sahip oluyor.

İtalyan gökbilimcilerin lideri olduğu bir ekip, denizanası galaksi disklerinden onbinlerce ışık yılı öteye uzanan dikkat çekici uzun ‘dokunaçlara’ odaklandı. Bu yapılar, ‘çarpma basıncıyla soyulma’ adı verilen bir mekanizma sayesinde üretiliyor. Ortak kütleçekimsel etkileri, galaksileri yüksek hızlarda başka galaksi kümelerinin içine doğru çekiyor. Bu sırada güçlü esen bir rüzgar gibi davranan, sıcak ve yoğun gazla karşılaşan galaksiler, uzun gaz kuyrukları meydana getirerek buralarda yeni yıldız oluşumunu tetikleyebiliyor.

Example of a jellyfish galaxy
Gazdan oluşan dokunaçlarıyla JW100 kod isimli bir denizanası galaksisi (ESO)

Araştırmada incelenen 7 denizanası galaksisinden 6’sının merkezinde, çevresindeki gazla beslenen birer süper kütleli karadelik keşfedildi. Bu oran beklenmedik derecede yüksek. Genelde bu oran galaksilerde onda birden daha az.

Çalışmayı yürüten İtalyan ekip lideri Bianca Poggianti, “Çarpma basıncı soyulması ile aktif karadelikler arasındaki böyle güçlü bir bağlantı olduğu tahmin edilmiyordu ve şimdiye kadar hiç rapor edilmemişti. Görünüşe göre merkezdeki karadelik atılmak yerine galaksi merkezine ulaşan gazın bir kısmıyla besleniyor” diyor.

Example of a jellyfish galaxy
JW206 kod isimli bir başka denizanası galaksisi (ESO)

Galaksilerin merkezinde bulunan süper kütleli karadeliklerin neden küçük bir kısmının aktif birer canavar oldukları uzun süredir tartışılan bir konu. Süper kütleli karadelikler neredeyse tüm galaksilerde bulundukları halde neden bir kısmı madde tüketerek parlıyor? Elde edilen sonuçlar, karadeliklerin beslenme alışkanlıkları ile ilgili daha önce bilinmeyen bir ‘gaz dokunaçları’ mekanizmasını gözler önüne seriyor.

Poggianti’ye göre, araştırma sayesinde galaksilerin genişleyen bir evrende nasıl oluştukları ve değiştiklerine dair uzun süredir devam eden bir bulmaca anlaşılmış olacak. Denizanası galaksileri, çarpıcı değişimler geçiren galaksilerin değişimlerinin anlaşılması için anahtar durumundalar.


(Bilimpro.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden ve yazarın adı belirtilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz)